ESKİ MAHALLELER ve ŞİMDİKİ MAHALLELER

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

İçinde yaşadığımız ülke, bilindiği üzere bir Osmanlı bakiyyesidir. Bu sebeple Osmanlı’da hâkim olan kültür birikimleri öteden beri mahallelerde, dolayısıyla mahalleyi oluşturan ailelerde yaşıyordu. Bu durum 19’uncu asırdan sonra çeşitli aksaklıklara rağmen uzun süre mevcut hâlini muhafaza etmiştir. Ancak son senelerde maalesef, her şey gibi pek çok birikimimiz bozulmuştur, yıkılmıştır. Neredeyse değer tanımazlık, umursamazlık; yaşayan değerler hâline gelmiştir. Bu kabul edilemez.

Bilindiği üzere cemiyet, insanlardan oluşur. Mahalleyi ayakta tutan insandır. Şehirler mahallelerden meydana gelir. Birbirleriyle dayanışma içinde olan insanlar, mahallenin temelidir. İnsanlar aileleriyle bütünleşmiş olarak mahallelerde ikāmet ederler. Her mahallede yaşayan canlı bir kültür vardır. Aynı mahallede yaşayan insanlar, birbirlerinin her çeşit oluşumundan haberdar olurlar. Doğan ve ölenlerin, evlenenlerin şahidi mahalle sakinleridir. Dînî değerler, geçmişten gelen kültür birikimleri, örf-âdet ve töreler ailelerde temsil edilir; neticede bu hâl mahalleye yansır. Dolayısıyla her mahallenin ayrı bir kültürel havası vardır.

Eskiden Osmanlı’da insanların itibarı, gelişimi, çevresiyle olan münasebetleri ve etkileşimi mahallede gerçekleşirdi. Mahalle, kişilerin ve ailelerin yaşadığı temel hayat mekânıydı. Elbette ki gündelik hayat, mahallelerde cereyan eder. O mahallede yaşayan değerlere göre, insan ve toplum hukuku geçerlidir. Çocukların gelişmesi ve yetişmesinde aile ve akrabalar kadar, mahalle sakinlerinin de tesiri hattâ denetimi vardır. Dolayısıyla bilhassa yeni yetişen çocuklar ve gençler, mahalledeki kontrol mekanizması sayesinde sosyal hayat kaidelerine riâyet edilmesi gerektiğini öğrenirler. Mahallede yaşayanların karşılıklı hoşgörü, anlayış ve tesânüdüyle, insan münasebetleri güzel bir zeminde gelişir ve pekişir. Yerleşik dînî inanç ve kültür değerleri, mahallî âdet ve uygulamalar, orada yaşayan insanların şahsiyetleriyle bütünleşir.

Mahalleler eskiden camisi, okulu, hamamı, pazarı, meydanı, aşevi, şifâhânesi, kıraathânesi, bakkalı, manavı, çeşmesiyle bütünleşmiş bir yapıydı. Bugün bunun yerine daha gelişmiş yapılarıyla marketler, alışveriş merkezleri, parklarıyla meşhur mahalleler dikkat çekiyor. Geçmişte kendi değerlerimize göre bu ihtiyaç mekânları, mahallenin ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde oluşturulurdu. Bilhassa din görevlileri, mahallenin her türlü gelişimiyle bizzat yakînen ilgilenirdi. Dînî anlayışa aykırı düşen davranışlar o zamanlar meselâ; tesettürsüz gezme, namaz kılmama, alkol kullanma gibi günahkârlık hâlleri usûlü dairesinde mahallenin büyükleri tarafından îkaz edilir «banane»cilik yapılmazdı. “Her koyun kendi bacağından asılır.” yahudi sözüne îtibar edilmezdi. Bugün bu nezih uyarıcı kültür terk edildiğinden, her tarafta günahlar ve günahkârlar kol geziyor. Bütün ahlâk dışı hâller; ulu orta büyük-küçük demeden rahatlıkla, fütursuzca işleniyor. Doğrusu bu durum tasvip edilemez.

Geçmişte mahallelerdeki kom­şuluk münasebetleri çok sağlamdı. Bizim kültürümüzde insan münasebetlerindeki sıcak, yakın, samimî münasebet batıda yoktur. Batı mahallelerinde yaşayan; samimiyetten uzak, soğuk, yalnızlığa dayalı ve sınıf farkını ortaya koyan irtibatlar bize tezattır. Batıda insanların bindiği toplu taşıma araçlarında bile (İngiltere’de) «lordlar kamarası-avam kamarası» yani zenginlerin-asillerin mekânı ve avamdan halkın mekânı olurdu. Şimdilerde bilhassa Amerika’daki homeless: Evsizler (ve elitler), onların kültürüyle bizimkilerin asla bağdaşmadığının en bâriz göstergesidir.

Eski Osmanlı’da gayr-i müslimler kendilerine has mahallelerde otururlardı. Yahudi, hıristiyan ve Ermeni mahalleleri vardı. Bunlar kendi mahallelerinde güven ve huzur içinde yaşarlardı. İlerleyen senelerde bu teb’a, bir ayrım gözetilmeksizin, müslümanlarla aynı mahallelerde hiçbir dışlayıcı etkiye mâruz kalmadan rahatça yaşadılar.

Aynı zamanda eski mahallelerde makam ve mevkî yönüyle bir ayrım gözetilmeksizin yaşanırdı. Meselâ aynı mahallede makamı yüksek kişilerle toplumdaki düşük seviyeli kişiler pekâlâ birbirlerini horlamadan tevâzuyla, güzel münasebetler içinde yaşayabiliyorlardı. Bir de eski Osmanlı mahallelerinde çok dikkat çekici bir hususa da temas etmek gerekiyor o da şu:

Hemen her mahallede o mahalle sakinlerinin saygı ile andıkları, muhabbet ile sohbet ettikleri, dînî ve sosyal hayata dair takıldıkları problemlerin samimiyetle cevaplandığı dînî otoritelerin bulunmasıydı. Bugün dahî bazı mahalleler, o kıymetli muhteremlerin oturduğu mekânlar, onların ismiyle anılır. Meselâ, aziz İstanbul’da, Ebu’l-Vefâ Hazretleri’nin oturduğu mahalle bugün Vefâ semti ya da mahallesi diye anılır.

Eskiden mahalle sakinlerinin; yaşadıkları mekân için alınacak kararlarda etkileri olurdu, kendilerine tanınan pek çok hakkı ihtiyaç hâlinde kullanırlardı. Yine mahallede ahlâkî bir zâfiyete müsaade edilmez, mahalledeki bekârların evlendirilmesi teşvik edilirdi. Geçmişte mahalleli birbirlerine îtimat eder, hattâ birbirlerine kefil olurlardı. Şimdilerde; “Babana dahî güvenmeyeceksin!” anlayışı hâkim, kefillik nerede kaldı?

Osmanlı döneminde herkes, o mahallenin kimliğiyle anılırdı. Mahallede koruyucu, gözetici, kucaklayıcı bir yapı hâkimdi. Sonradan gelişen modernleşme ile mahalle sakinlerinin var olan kimlikleri aşınmış, dînî ve kültürel kimlikler tahribata uğramıştır. Sonuçta mahalleler, kontrolsüz sahalara dönüşmüştür. Bu yönüyle mahallelerin eskisi gibi koruyucu ve güven verici özelliği kalmamıştır.

Bu kadar eski mahalle anlayışından bahsettik. Demek ki; günümüzde Osmanlı’dan devraldığımız mahalle anlayışını, insanlar arası sosyal münasebetlerin samimî hâlini muhafaza edemediğimiz ortadadır. Bugün mahallelerde aileler kendi kimlikleriyle, aileyi oluşturan fertler de benlikleriyle «yaşamak»tan çok «barınmak» maksatlı kalmaktalar. Hattâ bugünkü mahalleler, ailelerin neredeyse yalnızca geceleri kaldıkları mekânlara dönüşmüş vaziyettedir. Buralarda yaşayanlar ne birbirlerini tanırlar ne kapı komşusuyla muhatap olurlar. Hakikaten bu husus bizde de maalesef tıpkı batılılardaki gibi ciddî bir problem hâlini almış vaziyettedir.

Hâlbuki bizim mahallelerimiz bir tür hayat merkezi alanlarımızdır. O mahallelerde duyuş, inanış açısından yaşayan mânevî değerler çerçevesinde geniş bir sosyalleşme mevcuttur. Pek tabiî ki başta da belirttiğimiz üzere, mahallenin temelini aile, ailenin temelini ise insan oluşturur. Ancak zaman, insanı ve dolayısıyla aileleri değişime uğratabiliyor. İnsanların yeniliğe açık olması normaldir. Fakat var olan güzel birikimlerin farklı boyutlara dönüşmemesi, yaşayan kültüre tezat teşkil etmemesi aslolandır.

Mahalleler sadece mekândan ibaret zeminler değildir. Onun; içinde insanı ve aileyi himaye eden, koruyan, kollayan, her türlü insânî irtibatı oluşturan bir muhiti vardır. Mahallenin fizîkî hâli insan eliyle biçimlenir ama, insanın değer ve inanışları ile zaman içinde o mekân, içinde yaşanmaktan haz ve huzur duyulan bir yere dönüşür. Bu yönüyle mahallede hem evler hem değerler inşâ edilir. Mahallelerin değer inşâ edici, inanç inşâ edici, kültür inşâ edici; -toplarsak- insan inşâ edici yönü vardır. Ve her mahallenin kuruluş merhalesinde bu yapılandırıcı özellikler üzerine oluşumlar plânlanmalıdır. Yani gaye sadece mahalle kurmak olmamalı. Kurulan mahallelerde insanın bu çok yönlü inşâsı hedeflenmelidir.

Yine farklı bir hususa da temas etmek isteriz; mahallelerdeki insanlar diğer insanlarla mekân, his ve içtimâî sahalarda dayanışma içinde olurlar. Aynı yere ait olan insanlar, birbirleriyle daha çabuk kaynaşıp daha sıcak irtibatlar kurarlar. Elbette ki bu bütünleşmenin gelişmesi ve sürdürülmesi ancak ortak değer birikimlerimizle mümkün olur. Bu anlamda acılar ve sevinçler paylaşılmalı, ölümler ve düğünlerde bir araya gelinmeli, ahlâkî zâfiyetlerin alenen işlenmesine, dolayısıyla yanlışlıkların mahallede yaygınlaşmasına müsaade edilmemelidir. Bu hususlarda mahallede tesiri bulunan kurum ve kuruluşlardan ve tıpkı eskiden olduğu gibi kâmil insanlardan istifade edilmelidir.

Mahallenin kendine has değerleriyle kendine has, hayatı ören bir özelliği vardır. Mahalleler bu yönleriyle eğer sağlam iseler, onlarla şehirler sağlamlaşır. İnşâ edici kimlikleriyle şehirler de ülkeyi inşâ ederler. Bu önemli katkı asla unutulmamalıdır. Mahallenin maddî ve mânevî olarak pozitif ortamından etkilenen insanların sayısı az değildir. Mahallede yaşayan kural ve değerlere ötekileşmeyen insanlar daima kazançlı çıkarlar. Ama tabiî bunun tersi de mümkündür. Bir mahallede hâkim olan yapı; eğer dayatma yapıyor, insanları pasifleştiriyor, aşağılıyorsa elbette bu durum kabul edilemez.

Bu noktada insanlar; birbirleriyle dengeli, sahici, saygılı, müsamahakâr münasebet zeminlerinde buluşmalıdır. İnsanlar kendilerinde var olanla, o mahallede yaşadıklarından huzur duyabilmelidir. Hakikatte her mahallede bir mahalle kültürü ve mahalle rûhu vardır, olmalıdır da. Eskiden mahallelerde yaşayan bu rûhu nasıl özlüyorsak ve bugün arıyorsak zaman değişse ve hayat bizi değişime uğratsa da biz, bizde var olan güzellikleri muhafazaya daha bir hassâsiyetle dikkat göstermeliyiz.

Hızla gelişen, değişen, yenilenen dünya üzerinde, mahallelerin bundan etkilenmemesi düşünülemez. İnsan değişiyorsa mahalle de değişiyor demektir. Ancak insanlar değerleriyle, kökten gelen inanışlarıyla, kültürleriyle var olarak ayakta kalırlar. Bir milleti ayakta tutan, mânevî dinamikleridir. Bu değişmeyen kuraldır. Bu kuralı yıkmak, aileyi yıkmaktır; dolayısıyla insanı ve mahalleyi yıkmaktır. Mahalleyi yıkmaksa ülkeyi yıkmaktır. Üzerimizde yapılan tahribatların hiçbirini küçük görmemek gerekir. O küçükler zaman içinde büyüyor ve önü alınamaz bir hâle gelebiliyor.

Unutulmasın ki mahalleler şekil ve fizîkî görüntü olarak eskiye nisbetle değişse de öz itibarıyla onların güçlü; birleştirici, bütünleştirici, inşâ edici yönleri vardır. Değerlerin yaşandığı mahalleler, bugün geçerli olan mahalle anlayışını ortaya koyar. Evet, eski mahalleler bugün yoktur ama bahsedilen bütün bu hususlar bugün için de geçerlidir.

Her mahallenin kendine has dili, dînî inanışı, belirli zihnî birikimi vardır. Bu husus, orada yaşayan insanların toplam görüntüsünü verir. Günümüzdeki mahalleler de orada yaşayanların ortaya koyduklarını yansıtır. Bugünkü mahalleler eski mahalleler değildir ama toplu değerlerin yaşandığı mekânlardır. Eğer bu sağlanabilirse ne âlâ! Şimdiki mahallelerde; eski özlenen durumların aynıları olmasa bile, devam ettirebilmek yine de bize bağlı. Yeter ki biz değerlerimizden kopmayalım ve onları hayatımıza hâkim kılalım, ümitsiz olmayalım vesselâm.