Ebedî Saâdet İçin; HAYAT MUHASEBESİ

B. Cahit ÖZDEMİR bcahit@hotmail.com

Kur’ân-ı Kerim’de mükerreren, dünyanın bir imtihan dershânesi hükmünde olduğu beyan buyurulur. (el-Mülk, 2;…) Dolayısıyla ömrün de hikmeti mûcebince, bu imtihanı kazanmak için bir nimet olarak ihsan buyurulduğu âşikârdır. Nitekim bu hususa dair, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

“Allâh’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma. Allâh’ın sana ihsân ettiği gibi, sen de insanlara iyilik et.” (el-Kasas, 77)

Yine, dünyanın hayra vesile bâbında değerlendirilme keyfiyetiyle alâkalı olarak;

“Kim de mü’min olarak âhireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunlara çalışmalarının karşılığı verilir.” (el-İsrâ, 19) buyurulur.

Mecaz, mânâların daha canlı ve tesirli ifadesi için kullanılan edebî bir sanattır. Hayat bir imtihansa; başarmak da vardır, başaramamak da; kazanmak da vardır, kazanamamak da; kâr etmek de vardır, zarar etmek de… Karşılığı ebedî saâdet veya hüsran olan bu meşguliyet sahnesi, daha müşahhas bir îzah için, ticârî bir vasata nisbet edilebilir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de;

“Allah; mü’minlerden, mallarını ve canlarını kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. Çünkü (bu) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da Allah üzerine hak bir va‘ddir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır. O hâlde O’nunla yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” (et-Tevbe, 111)

Yûnus Emre Hazretleri de arı-duru Türkçesiyle, bu gerçeği, mecâzen;

Bu dünyanın meseli, bir ulu şâra benzer,
Velî bizim ömrümüz, bir tiz pazara benzer.

diye ortaya koyar. Kezâ, insanın bu pazardaki zamanının kısalığı da, onun dilinde, şöyle ifade bulur:

Ana rahminden geldik pazara;
Bir kefen aldık döndük mezara.

Bir işletmenin, muhasebesi yapılmadan faaliyetine devam edebilmesi mümkün değildir. Bir ticârî müessese; işini sağlam yürütebilmek için, günlük muhasebeye ihtiyaç duyar. Belirli zaman aralıklarıyla yapılan muhasebelere ilâveten; sene sonu muhasebesiyle geçmiş senenin hesabı ortaya konulup, yeni senenin programı çıkarılır. Hayat da, mecâzen uhrevî bir ticarethâne olarak tasvir edilebileceğine göre; burada da, ebedî saâdet gibi tarife gelmez bir kâr için lüzumlu tedbirler üzerinde düşünmek îcâb eder; kendisi tarafından Rabbi ne derecede bilinmektedir? Sâlih bir kulluk kıvâmına, ne kadar ulaşılabilmiştir? Muâmelâtta, Allah Teâlâ’nın rızâsını kazanmaya hangi ölçüde yaklaşılabilmektedir?..

Bu hususta, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“Akıllı kimse, nefsine hâkim olup onu hesaba çekerek ölümden sonrası için çalışan; ahmak ise, nefsini hevâsına tâbî kıldığı hâlde Allah’tan hayır umandır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459) diye îkaz buyurur.

Nitekim Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh- bu çerçevede;

“Kendinize mezar hazırlamak yerine, kendinizi mezara hazırlayınız.” buyurur.

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da;

“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin; tartıya konulmadan önce amellerinizi tartın ve büyük hesaba hazırlanın.” diye îkaz buyurur ve;

“Ey Ömer; bugün Allah için ne yaptın?” diye gününün muhasebesini yapardı. Ayrıca;

“En sevdiğim kişi, bana hatalarımı söyleyen kişidir.” buyuran Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın; gaflete dalmak endişesiyle, bir kişiyi kendisine ölümü hatırlatmakla vazifelendirdiği de biliniyor.

İnsan nimetlere kavuştuğu zaman, nefsine râm olup istikametini şaşırma hastalığı ile mâlûldür. Tarih; bu hususta Kārunlar, Bel‘âm bin Baûralar, Nemrutlar… gibi sayısız örneklerle doludur. Ancak peygamberân-ı izâm -aleyhimüsselâm- hazerâtı ve onların izinden giden vârisleri mesâbesindeki mübârek şahsiyetler; nefsin en kuvvetli zamanlarında bile ona hâkimiyetle, istikametten ayrılmama timsalleri olarak insanlığın ufkunu aydınlatıyorlar. Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm-’ın, Mısır’da çektiği çileleri tamamlayıp nimetlere kavuştuktan sonra;

“Yâ Rab! Sen bana mülk (ü saltanat) verdin ve sözlerin te’vilini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan; Sen dünyada da, âhirette de benim yârimsin. Benim canımı müslüman olarak al. Beni sâlihler (zümresi)ne kat.” (Yûsuf, 101) diye yaptığı duâ buna bir misaldir.

Ümmet için «en güzel örnek» olmakla, her ânı muhasebe ve murakabe hâlinde geçen Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; Mekke’nin fethi gününde, muzaffer bir kumandan olarak asla gurura kapılmamış; devesinin üzerinde secde eder bir vaziyette;

«Ey Allâh’ım! Hayat, ancak âhiret hayatıdır.» (Buhârî, Rikāk, 1) diye tekrarlayarak şehre girmiştir. «Âlemlere rahmet olarak gönderilen» (el-Enbiyâ, 107) Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, zamanında kendilerine pek çok eziyet ve fenalıkları revâ gören halka, bu rahmetin tecellîsi meyânında;

“Bugün merhamet günüdür.” buyurarak, umumî af ilân etmiştir. Ulviyetin zirvesindeki bu fazîlet, daha sonraki devirlerde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in izinden gitmeyi şiâr edinen kumandanlar ve devlet adamları tarafından da harp hukukunun îcâbı olarak kabul görmüştür.

«Zarar etmeyecek bir ticaret» hususunda, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

“Allâh’ın Kitâb’ına uyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verilen rızıktan gizli ve açık sarf edenler, tükenmeyecek bir kazanç umabilirler. Çünkü Allah mükâfatlarını kendilerine tamamen ödedikten başka, lutfundan onlara fazlasını da verecektir. Çünkü O, çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir.” (Fâtır, 29-30) Böyle bir ticaretle kazançlı çıkmak isteyen kişinin; kâr-zarar durumunu, ilk günden başlayarak, belirli zamanlarda gözden geçirmesi, ihtiyaç hâlinde gereken tedbirleri alması îcâb eder. Bu cümleden olarak, Kur’ân-ı Kerim’de;

“Size azap gelip çatmadan önce Rabbiniz’e dönün, O’na teslim olun, sonra size yardım edilmez…” (ez-Zümer, 54) buyurulur. Aksi takdirde, ebedî saâdet yerine, nefsinin peşinde ebedî hüsran istikametine kayar da farkına bile varmaz.

Zaman içindeki mübârek vakitler, bu muhasebe için vesile addedilebileceği gibi; sene sonları ve başları da, bu maksat için fevkalâde önemli bir fırsattır. Yine böyle, âhirete biraz daha yaklaşıldığının işareti mesâbesinde, bir mîlâdî yılbaşını daha idrâk ediyoruz. Ancak, ne hazindir ki; bu muhasebenin önemi kâfî derecede kavranamadığından, bir kısım kimseler için bu fırsat da boşa gitmekte; umuma uyup eğlenme vehmiyle, bizâtihî yılbaşının kendisi, doğru istikametten uzaklaşmak için bir vasıta olarak kullanılmaktadır.