Şanlı Mâzîmizden Seçme Nükteler – KIBRIS’IN HALA SULTAN’I

Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com

Sahâbe hanımlardan Ümmü Harâm -radıyallâhu anhâ-, Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in akrabasıdır. Hala Sultan olarak da bilinen bu hanım sahâbe, Uhud ve Huneyn savaşlarına iştirak ederek yaralılara hizmet etti. Beyiyle birlikte Suriye savaşlarına katılmak üzre Dımaşk’a gitti. Beş hadis rivâyet eden Hala Sultan, Kıbrıs Seferi’nde attan düşerek şehîd oldu. Kabri, Kıbrıs/Larnaka’dadır.

***

Hazret-i Peygamber -sallâl­lâ­hu aleyhi ve sellem- Efendimiz zaman zaman Ümmü Harâm -radıyallâhu anhâ-’yı ziyaret ederdi. Rivâyete göre bir ziyaretinde Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendisine sunulan ikramları aldıktan sonra bir müddet istirahat etti. Bu istirahatten tebessüm ederek uyandı. Ümmü Harâm -radıyallâhu anhâ-;

“–Ya Rasûlâllah! Niçin tebessüm ederek uyandınız?” diye sordu.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- cevaben;

“–Rüyamda bana ümmetimden bir kısmının gemilere binerek Allah yolunda cihâda gittiklerini gösterdiler. Ona gülümsüyorum.” buyurdu.

Ümmü Harâm -radıyallâhu anhâ-;

“–Ya Rasûlâllah! Duâ et ben de onlardan olayım…” deyince Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Yâ Rabbî! Bunu da onlardan eyle!” diye duâ buyurdu.

Ardından tekrar uykuya daldı ve yine tebessüm ederek uyandı. Ümmü Harâm -radıyallâhu anhâ-’nın ikinci sorusu üzerine de ümmetinden bazılarının İstanbul’u fethetmek maksadıyla sefere çıkacağını, onların da günahlarının bağışlanacağını haber verdi. Ümmü Harâm -radıyallâhu anhâ- kendisinin de onların arasında bulunması için duâ etmesini isteyince Rasûl-i Ekrem ona birinci grupta olduğunu söyledi. (Buhârî, Cihâd, 3, 8, 63, 75, 93, İsti’zân, 41, Ta‘bîr, 12; Müslim, İmâre, 160)

Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-’ın halîfeliği zamanında Kıbrıs Seferi başlayınca Ümmü Harâm -radıyallâhu anhâ- da beyiyle birlikte gemiye binerek sefere iştirak etti. Bu sırada seksen altı yaşında olan bu hanım sahâbe; duâlar ederek, gazileri sa‘y u gayrete getirerek cihâd etti. En nihayet Larnaka yakınlarında attan düşerek şehîd oldu.

SULTAN MAHCUP OLDU

Sultan II. Selim Han, 30 Mayıs 1524’te Topkapı Sarayı’nda dünyaya geldi. Sarayda iyi bir eğitim aldıktan sonra idarî tecrübe kazanması maksadıyla Anadolu’ya sancakbeyliğine gönderildi.

Sarı Selim olarak da bilinen II. Selim Han, Kütahya Sancakbeyi iken babası Kanunî Sultan Süleyman’ın vefatı üzerine 1566’da tahta geçti. Saltanatı müddetinde Sakız Adası alındı, Kıbrıs’ın kalan kısmı da fethedilerek tamamı Türklerin hâkimiyetine geçti.

II. Selim Han, 15 Aralık 1574 tarihinde vefat etti. Kabri, Ayasofya’dadır.

*

Sultan, tahta yeni çıktığı sıralarda bir gün saltanat kayığı ile Boğaz’da gezintiye çıkmıştı. Beşiktaş önlerinden geçerken yanındakiler;

“–Efendim burası Beşiktaş’tır. Yahya Efendi Hazretleri burada oturur.” dediler. Sultan;

“–Yahya Efendi’yi nasıl bilirsiniz?” diye sordu. Sultan’a;

“–Efendim, Yahya Efendi, babanızın süt kardeşi idi. Babanızla çok iyi görüşürlerdi.” dediler. Sultan da bunu tasdik ettikten sonra;

“–Babam ona çok iltifat ettiğine göre görelim nasıl zâttır. Evliyâlığı nicedir. İmtihan için onu bir yere davet edelim.” dedi. Bir adamıyla Yahya Efendi’yi davet etti. Yahya Efendi geldiğinde ona iltifat etmemeyi gönlünden geçirdiyse de Yahya Efendi gelince tahtından inerek onu hürmetle karşıladı ve iltifat etti. Yahya Efendi ona;

“–Sultanım niçin tahttan indiniz? Bu ne iltifat?” buyurdu. Sultan el öpmek isteyince Yahya Efendi;

“–Sultanım abdestiniz var mı?” diye sordu. Sultan;

“–Abdest alayım…” deyince Yahya Efendi;

“–Dediğim namaz abdesti değildir. Tövbe abdestidir!” dedi. Sultan, Yahya Efendi’nin îmâsını anlayıp mahcup oldu ve Yahya Efendi’nin ellerini öpüp hürmet gösterdi. Onun büyük bir velî olduğuna inandı. (Ahmet ŞİMŞİRGİL, Kayı V, s. 71, 72)

CAHİL Mİ GİDEYİM?

Dünyaca meşhur Türk âlim Ebu’r-Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Bîrûnî, 4 Eylül 973 tarihinde Harezm’de doğdu. Çocukluğunda araştırmayı, öğrenmeyi aşırı severdi. Gökbilimci ve matematikçi olan Ebû Nasr Mansûr’dan ders aldı.

Astronomi, matematik, tıp, tabiat ilimleri, coğrafya ve tarih sahasındaki çalışmalarıyla müslümanların medâr-ı iftihârı oldu. Batılı âlimler kendisinin keşiflerinden yararlandı.

Bîrûnî’ye göre insanlar üç sebepten dolayı mutsuzdur:

1. Kıskançlık,

2. Kendi inancını, mezhebini ve kabîlesini üstün görmek,

3. Hurâfeler.

Bîrûnî, 13 Aralık 1048 tarihinde vefat etti. Kabri, Hemedan’dadır.

***

Aktaracağımız hâdise, onun ilmi öğrenmeye olan açlığının açık bir nişânıdır.

Lisan âlimi el-Kadı Kesîr bin Yâkûb el-Bağdâdî, İslâm Hukukçusu Ebu’l-Hasan Ali bin Îsâ el-Velvâlecî’den nakille anlatır:

“Ebû Reyhan’ın yanına girdim. Tek başınaydı. Canı boğazına gelmiş, göğsü iyice daralmıştı. O hâldeyken bana sordu:

«–Bana o gün el-ceddetü’l-fâsidenin (babanın annesi dışındaki ninelerin mîras durumu) hesaplamasını nasıl anlatmıştın?»

Durumundan çekinerek dedim ki:

«–Şu hâldeyken mi anlatmamı istiyorsun?» Bana şöyle cevap verdi:

«–Be hey adam! Dünyaya vedâ ediyorum. Bu meseleyi bilmiyordum. Onu öğrenmem bilmememden daha hayırlı değil mi? Câhil mi gideyim istiyorsun?» Bunun üzerine kaideyi söyledim, o da ezberleyip bana tekrar etti. Sonra yanından ayrıldım. Henüz yoldayken, etrafındakilerin, onun vefat ettiğini işaret eden feryatlarını işittim.” (Yâkût el-Hamevî, İrşâd, c. 5, s. 2331-2332)

İSLÂM’LA ŞEREFLENEN FRANSIZ MÜTEFEKKİR

Mühtedî Fransız mutasavvıf ve mütefekkir René Guénon, 15 Kasım 1886’da Fransa’nın Blois şehrinde doğdu. Katolik bir ailenin çocuğu olarak yetişti. Felsefe ve matematik alanlarında uzmanlaştı. Dünyadaki yaygın inançlarla birlikte İslâm’ı da araştırdı. Bu araştırmalar neticesinde 1912 yılında yine mühtedî bir arkadaşı Abdülhâdî vesilesiyle İslâm ile şereflendi. Şâzeliyye tarîkatına intisâb etti ve Abdülvâhid Yahyâ ismini aldı.

Eserlerinde modern batı dünyasının kadîm doğu gelenekleriyle çeliştiğini ve iyileşmenin ancak bu geleneklere sarılmaktan geçtiğini vurgulayan yazar, aynı zamanda bütün semâvî dinlerin aynı kaynaktan çıktığının altını çizdi.

1930’da tasavvufla ilgili araştırmalarını derinleştirmek için gittiği Mısır’da vefatına kadar kaldı.

Tradisyonalist / Gelenekselci düşüncenin önde gelen sîmâlarından Abdülvâhid Yahyâ, 7 Ocak 1951’de Mısır’da vefat etti. Kabri, Derrâse Mezarlığı’ndadır.

Okuyucularımız René Guénon’la ilgili daha tafsilâtlı bilgi için kıymetli yazar Prof. Dr. Mustafa TAHRALI’nın Çağ ve Hakikat isimli kitabından yararlanabilir.

***

René Guénon, 1930 senesinde ailesi dâhil kimseye bir şey söylemeden Fransa’dan ayrıldı. Yıllar geçmesine rağmen kendisinden haber alınamadı. Herkes bu mütefekkirin nerede olduğunu merak ediyordu. Yıllar geçti. En nihayet sekiz senedir kendisinden haber alınamayan Guénon, Mısır’da bulundu. Fransa bu haberle çalkalandı. Çünkü Guénon Mısır’da Ezher Üniversitesi’nde talebelik yapıyordu. Bunun yanında kendisine gelen ziyaretçilerle görüşüyor, mektup yazanlara cevâbî mektuplar yazıp gönderiyordu. Onun kariyerini ve doğduğu vatanı terk edip Mısır’ın ücra bir köşesinde münzevî bir hayat yaşamasını Fransa halkı anlayamamıştı. Hâlbuki onun Rabbiyle kurduğu münasebeti o derece kuvvetliydi ki hanımı ve çocukları hâriç, insanlarla sosyal bir münasebet kurmaya ihtiyaç duymamıştı. Göz alıcı fakat boş bir hayatı terk edip, sade fakat huzur dolu bir hayatı tercih etti. (Mustafa TAHRALI’nın Çağ ve Hakikat isimli kitabından faydalanılmıştır.)