MANZUM SİYER-İ NEBÎ Ön Söz Vasfında… BİSMİLLÂH İLE…

ŞAİR : SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

Bir ve tektir, Rabbim Allah’tır benim,
İsmi candan tatlı, Rahman’dır Rahîm.
Sevdi, sevdâsıyla yoktan etti var,
Mârifet nûrunda zâhir oldu yâr.
İlmi sonsuz, hiç yenilmez kudreti,
«Lâ ve illâ» sırrı, söyler hikmeti.
Lâle söyler, gonca söyler, aşk ile,
Âdem’in rûhunda imzâ, besmele!
Hû’dur Allah, Hak’tır Allah, şüphesiz,

Tek O’dur, Allâhu ekber, en aziz!
Tâ ezelden der ki devran, tâ ebed:
Misli yoktur, ancak Allah’tır Samed!
Ancak Allah, başka yoktur hiç ilâh,
Tüm karanlıklarda O’ndandır sabah!
Bir Kerim Mevlâ ki, sonsuz rahmeti,
Fark edip şükreyle, çoktur nîmeti.
Bin bir âlem, Rabbimiz’den gönle nûr,
Bak neler, nûr aynasından seyr olur!
Bak, ne müthiş, muhteşemdir san’atı,
Her sanat, Allâh’ı görmek ruhsatı!
Kendi mâlum bir güneştir, göz yanar,
Bakmanın acziyle, kul, meçhul sanar.
Nûru meçhul sanma ey göz, işte Hak!
Sende bin bir perde var, kaldır da bak;
Hak zuhûrun şiddetinden bunca giz,
Giz fakat, baktıkça seyrân eyleriz!
Gam yüzünden olma âmâ, nurla coş,
Vaktin az; Allâh’a dön, Allâh’a koş!
Haz değil, hüsrandır O’nsuz bir hayat,
Yalnız Allah çâre, îmandır kanat.
Kim fedâ, aşkıyla Allâh’ın, bugün,
Son nefes vaktinde sonsuzdur düğün!
Ey beşer; dünyâ, semâ, yıldız, bedir,
Her ne var âlemde Hak zikrindedir.
Sen de, candan zikret Allâh ismini,
Öyle bir Allah de, nûr et cismini!
En çözülmez kördüğüm bir iş bile,
Hallolur bir anda «bismillâh» ile.

Özde Allâh aşkı, gözlerden taşar,
Gerçek âşık kimse, Allah der yaşar!
Bir kul, Allah derse, feryâd eyleyip,
Yardım eyler, Allah imdâd eyleyip.
Bir kul, Allah derse, her şey tâm olur,
Kalbe, Allah zikri, ancak tek huzur.
Bir kul, Allah derse, ırmaklar gibi,
«Hiç günahsız oldu!» der, Af Sâhibi!
Sen de ol, zikriyle Hakk’ın, tertemiz,
Çok sever, cennetlik eyler Rabbimiz.
Durma ey Seyrî, bu yer, gel-geç çile,
Sen de koş Firdevs’e «bismillâh» ile!

fâilâtün / fâilâtün / fâilün

Sebeb-i Te’lîf…

Altı asırdır Hakk’ı okurken,
Devr-i cehâlet hortladı birden!
Şer dolu mikrop, yüzyılı sardı,
Geçmişe âit bahçe sarardı.
Doğruyu tutsak etti yalanlar,
Koptu dedemden aktarılanlar.
Bozdular aşkın nazmını dilde,
Sustu şiirler, türlü şekilde.
Nur dolu mânâ kandili söndü,
Bülbül eserler dilsize döndü.
Ahmed’e dâir en yüce sevdâ,
Soldu son asrın tozlu rafında.
Dün, O’nu yazmış onca kitaplar,
Yandı veyâhut, dendi kim anlar!
Git gide zengin söz unutuldu,
Sözdeki engin öz unutuldu.
Şi‘re dökülmüş gözde Siyerler,
Oldu bilinmez, meçhul eserler.
Onlara millet, kaldı yabancı.
Bizde bu târih, çok acı sancı.
İstedi düşman, Ahmed’i silmek,
Çağlasın ümmet, şart O’nu bilmek!
Şartı unuttuk, eski deyip çok,
Rafta neler var, anlayacak yok,
Oldu bu yüzden şart O Rasûl’ü,
Nazm ile yazmak, tekrar O Gönlü.
Kalbime Mevlâ, ekti bu aşkı,
Şân-ı muhabbet, candaki yankı!
Göz göze sevdâ gerçeği derken,
Yaz dedi irfân ehli de kalben.
Nûrunu Ahmed, gün gibi saçtı,
Aczime rağmen, sırrını açtı.
Titredi gönlüm, oldu gözüm sel,
Ben değil ey dil, yazdı yazan el!
Ben bu günahkâr kapkara yüzle,
Hiç yazamazdım bunları böyle.
Oldu Hudâ’nın lutfu bu sözler,
Aşk ile gözler, Ahmed’i özler!
Serde Muhammed ümmetiyiz biz,
Bizde nazımlar, kalsa da âciz,
Aşkımız îman, hep O’nu söyler,
Ömrü Rasûl’ün bizlere rehber.
Eyledik ezber, cân O Muhammed,
Hakk’a şahâdet, Hazret-i Ahmed.
En yüce ahlâk O’ndadır ancak,
Oldu Hudâ’dan çöllere ırmak!
Gönlü O Server, cennete ekti,
En güzel örnek, sanki melekti.

Kendi O sûret, kendi O sîret,
Yaz, oku, lâkin, göz göze seyret!
Ömrünü Seyrî, O’ndaki mührün,
Sığdırabilmek nazma ne mümkün!
Mes’ele, candan Ahmed’i sevmek,
Doğru inanmak, en yüce gerçek!

müfteilâtün / müfteilâtün

20 Ocak 2018