İSLÂMİYET’TE DÜRÜST ÇALIŞMAK İBÂDETTİR

İrfan ÖZTÜRK

Ey kardeş!

İnsanlık tarihinde; İslâmiyet kadar, çalışmanın ehemmiyetini bildiren bir din görülmemiştir.

İslâm dîni, hiçbir müslümana; tembelliği, miskinliği hiçbir zaman câiz görmemiştir. Çünkü tembel insan, mutlaka başkalarının sırtından geçinmek ister. Çalışıp kazanmaktan kaçar ve herkese yük olur.

İslâmiyet’te başkalarına yük olmak da yasaktır.

Cenâb-ı Hak; insanlara vereceğini va‘dettiği rızkı, çalışmak şartına bağlamıştır. Rızık için olanca kudretiyle çalışmak, insanın vazifesi; rızkı yaratmak ve ihsan etmek de Allâh’ın şânındandır.

Yol yürümekle, merdiven çıkmakla biter; maddî mânevî yükselmek de çok çalışmakla olur. Zaten, insanın çalışmasına lüzum olmasaydı; Allah rızık için çalışmak kaidesini kâinâta hâkim kılmazdı. Yine de her şeyi vermeye Allah muktedirdir. Hâlbuki insan; çalışması kadar derece kazanacak, Allah’tan isteyecek, böylece Allâh’a kulluk vazifesi de her türlü çalışmada kendini gösterecek.

Şu muhakkaktır ki:

Çalışmayan insan, herkesin nazarında hor ve hakirdir. Çalışmayan millet, başkalarına esir olmaya mahkûmdur.

Dinde, ahlâkta, ilimde, sanatta vesâir bütün hayat şubelerinde, tarlada, ticarette daima çalışmak başta gelmektedir. Bunu bilmeyen millet, yabancılara muhtaç kalmaktan kurtulamaz. Başkalarından ihtiyacını alabilmek için de birçok hususlarda zarar çekmeye ve kıymetli varlıklarından fedâkârlık yapmaya mecbur olur.

Binâenaleyh; ailece, milletçe refaha kavuşmanın, yükselmenin tek çaresi çalışmaktır. Herkes omuzundaki vazifeyi doğru dürüst yapmalıdır.

En kıymetli sermaye olan vakit nimetinin boş yere geçirilmesi için; eğlence yerlerine koşmak, kahve köşelerine sokulmak, kumar masalarına sarılmak, içki âlemlerinde sızmak ve sâir batakhânelerde sürünmek, hattâ bunların yapılmasına ve böylelerin çoğalmasına göz yummak bile, doğrusu en büyük millî zarar, en fecî felâketlerin, cinayetlerin başlıca sebebidir. Bunda büyük küçük her akıl sahibinin mes’ûliyeti çoktur.

Vatanında huzur, hayatında yükselme isteyen her vatandaş, bilhassa bu vatanın asıl sahibi müslüman Türkler; hiçbir anlarını boş geçirmemelidirler. Para, vakit ve sıhhat sermayelerini en iyi şekilde değerlendirmelidirler. Bunu dînî, vatanî, vicdânî ve millî en büyük vazife bilmelidirler.

Sermayesini sokağa atan tüccar, mutlaka nasıl iflâs ederse; ömür sermayesini kahvehâne, meyhâne, oyunhâne, kumarhâne, tembelhânelere atan, israf edip öldüren insan da elbette ebedî iflâsa müstehak olur. Allâh’ın huzûruna eli boş ve kara yüzle gider. Borç içinde bunalmış olarak gider. Bu vatanda yaşayan herkes; nerede, ne iş yaparsa yapsın, milletçe kalkınmayı gaye edinmeli, dürüst çalışmalı, istiklâli korumak için çok çalışmanın şart olduğunu unutmamalıdır.

Cenâb-ı Hak buyurur ki:

“Biz (Azîmü’ş-Şân) geceyi istirahat, gündüzü de çalışma zamanı olarak yarattık.” (el-Furkān, 47)

Allah sevgisini, çalışmaya bağlayan Sevgili Peygamberimiz de rivâyete göre şöyle buyurmuştur:

“Allah, elinden iş gelen sanatkâr müm’in kulu sever.” (Taberânî, Evsat, 8/80; Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, 2/88)

Yine hadis olarak meşhur, hat levhalarında da çok gördüğümüz bir ifade de şöyledir:

“Çalışan, Allâh’ın sevgili kuludur.”

Çalışan, vazifesini yapan; dünyada da sevgilidir, âhirette de sevgilidir. Lâkin îmâna hizmet ve Allâh’a kulluk başta olmak üzere, bütün vazifeleri yapmaya çalışmak şarttır. (Tahsin YAPRAK, Sesleniş 1, s. 143-145’ten tasarrufla istifade edilmiştir.)

Helâl kazanmaya gayret edenler,
Hakk’ın rızâsına erer, demişler.
Helâl kazancından infâk edenler,
Cennet-i a‘lâya girer, demişler. (Gülzâr-ı İrfan)