YABANCI LİSAN

YAZAR : H. Kübra ERGİN hkubraergin@hotmail.com

Geçtiğimiz günlerde hidâyete koşan bir hanımın hikâyesine rastladım:

Almanya Karlsruhe Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Andrea Kronenthaler. Veya müslüman olduktan sonra aldığı ismiyle Hatice ÖZDEMİR…

Hatice Hanım; üniversitede okurken televizyon kanallarında sık sık duyduğu İran-Irak Savaşı ve Orta Doğu meseleleri ilgisini çekmiş. Üniversitede bitirme tezini hazırlayacağı zaman, İslâm dîni ve şark kültürü üzerine akademik çalışma yapmaya karar vermiş. Semâvî dinlerin hepsi üzerinde araştırma yapıp en doğru dînin İslâm olduğuna kanaat getirmiş. Bilhassa Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayatından ve sevgili hanımı Hazret-i Hatice -radıyallâhu anhâ- Annemiz’den çok etkilenmiş. Müslüman olduktan sonra onun ismini almayı tercih etmiş.

Müslüman olduktan sonra dîninin îcaplarını yerine getiren, Kur’ân-ı
Kerim okumayı öğrenen Hatice Hanım; Arapça öğrenmeye de başlamış. İbrahim Beyle evlendikten sonra; yaz aylarını Türkiye’de, Antalya Side’de geçirmeye başlayan Hatice Hanım, aynı zamanda İslâm’ı tebliğ etmekte de çok gayretli. Antalya’ya gelen Avrupa kökenli turistlerle konuşup, İslâm hakkında doğru bilgi sahibi olmaları için çaba sarf ediyor. İyi derecede İngilizce, Flemenkçe, İtalyanca ve Fransızca bilen Alman sosyolog; Antalya Side Fatih Camii’ni ziyarete gelen turistleri, İslâm hakkında bilgilendirmeye çalışıyor. Allâh’ın kendisine öğrenmeyi nasip ettiği dilleri, Allah yolunda kullanmak için Ramazan aylarını tebliğ ile geçirdiğini anlatıyor. Konuştuğu turistlerin büyük bir kısmının, İslâm dîni ile ilgili bilgilerinin kulaktan dolma olduğunu gören Hatice Hanım, doğruları öğrendikleri zaman;

“–İslâm dîninin böyle olduğunu hiç bilmiyorduk!” dediklerini bildiriyor.

İslâm’a alâka duyanlar bazen, saatlerce camide vakit geçirip abdest alma ve namaz kılma husûsunda bilgi alıyorlar. Aynı zamanda turistlere, kendi dillerine göre Kur’ân ve İslâm ilmihâli kitabı hediye ediyor.

Hatice Hanım;

“Her mü’minin tattığı îman nimetini başkalarının da tatması için, tanımayanlara İslâm’ı anlatması lâzım. Dünya, Allah ve Peygamberimiz’i tanımaya muhtaç!” diyor.

Hatice Hanım, bu arada bir eksiğimize dikkat çekiyor ve;

«İnsanların kurtuluşuna vesile olan hak dîni tebliğ etmek için, müslümanların iyi derecede en az bir yabancı dil bilmesi gerektiğini» söylüyor.

Bir gün Tunuslu bir hanımla sohbet ederken demişti ki:

“–Türkiye’de kimse yabancı dil bilmiyor. Bizim ülkemizde herkes ana dili gibi Fransızca bilir.” Ben de dilimin döndüğü kadar;

“–Bizim ülkemiz hiç müstemleke olmadığı için yabancı dil öğrenmek zorunda kalmadık.” demiştim. Anladı mı bilmiyorum…

Yabancı dil öğrenmek bazen yabancı hayranlığından kaynaklanır. Tıpkı Osmanlı’nın son döneminde Fransızca öğrenmenin moda hâline gelmesi gibi… Bugün de çocuklarının ana dili gibi İngilizce öğrenmesi için, küçük yaşta İngilizce eğitim veren yabancı okullara gönderenler var. Dünya çapında ünlü bir Türk(!) diye biliniyor ama kendi ana dilini unutmuş, karısının ve çocuklarının adı hıristiyan ismi, kendisinin ne kadar müslüman kaldığı meçhul…

Bu şekilde yabancı dil öğrenmek; öğrenmekten çok eğitilmek, ehlîleştirilmek ve kendi özüne yabancılaştırılmak demek. Ama kendi öz kimliğinin, inancının ve bu inancın ona yüklediği vazifelerin şuurunda olarak yabancı dil öğrenmek gerekli. Hattâ bir dili öğrenmek; aynı zamanda o dili konuşanların inanç, değer ve fikriyâtını da öğrenmek demek. Bunları tenkit ederek, sebep ve sonuçlarını inceleyip, ortaya çıkardığı bugünkü ifsat düzeni hakkında tespitler yaparak öğrenmek, çok önemli.

Batılılar bizi incelemek için şarkiyatçılar yetiştirdiler ve tepeden bir bakışla bizi kendi dînimiz, değerlerimiz hakkında şüpheye düşürmeye çalıştılar. Maddî güçlerinden aldıkları cesaret ve büyüklük hissiyle; bizim hakkımızda yüksek perdeden attılar, tuttular ve bazı kişileri de az çok etkilediler. Oysa asıl biz selîm bir akılla, sağlam bir bilgiyle onları inceleyecek, tenkit edecek, onlara ayna tutup gerçek yüzlerini gösterecek garbiyatçılar yetiştirmeliydik.

İstanbul’da bir ulaşım vasıtasına binseniz, farklı memleketlerden gelmiş insanlarla karşılaşıyorsunuz. Türkiye; birçok sebebin tesiriyle, civarındaki ülkelerle ticârî ve sosyal münasebetler içinde. Ülkemizden civar ülkelere hattâ dünyanın bir ucuna bile giden birçok insanımız var. Bunun yanında internetle oturduğunuz yerden de insanlarla tanışıp görüşebiliyor veya kendinizi ifade edecek sosyal medya kanalları oluşturabiliyorsunuz.

Artık büyük bütçelerle kurulan gazete, radyo, televizyon gibi vasıtalar şart değil; bir delikanlı basit bir kamera ile meşhur bir youtuber oluveriyor. Bu vasıtalar İslâm’ı tebliğ için, müslümanların kendi dâvâlarını anlatması ve enformasyon faaliyetleri için ne kadar kullanılıyor? Kullananlar kimler ve bunu ne kadar iyi niyetli, dosdoğru, güzel ve îtinalı yapıyor?

Şu anda dünya halkları sağlam ölçülere, rehberliğe ve mâneviyâta bu kadar muhtaç iken, yegâne kurtuluşumuz olan İslâm’ı ne kadar tebliğ ediyoruz?

Yeni Millî Eğitim Bakanımız Prof. Dr. Ziya SELÇUK; geleceğin dünyasında birçok mesleği ve hizmeti makinelerin, robotların, bilgisayarların yapacağını anlatıyor. Artık «dijital hayat» diye bir terim, günlük konuşmalara kadar girmeye başladı.

Dünya; sanayi çağından, bilgi çağına girdiği gibi, bundan sonra da adı ne olur bilemem ama, medeniyet ve dünya görüşü arayışı çağına geçecek. Çünkü insanoğlu maddî güç ve imkânlara sahip; ama insanoğlunun bunları hangi gaye ile ve nasıl kullanacağına dair inancı, kanunu, ölçüsü, hassâsiyeti, sınırı vs… yok.

Artık insanlar açlıktan çok oburluktan ölüyor. Hemen her şeyin kötüye kullanımından ve bağımlılığından söz ediyoruz.

İnsanlık her şeyden çok, kendisi hakkındaki hakikati bilmeye ve hayatını nasıl daha değerli bir şekilde yaşayabileceğine dair rehberliğe muhtaç. Bu hakikat ve hikmet bilgisi ise, sadece sahip olduğumuz bir hazine. Ondan hem kendimiz istifade etmeliyiz hem de en çok muhtaç olunan bu nimeti insanlığa sunmalıyız. Bunun için de nesillerimize iyi bir tâlim, terbiye vermeli, ilham verecek kişilerle buluşturmalı, imkânlar sunmalı ve her vasıta ile şevke getirmeliyiz.