GEÇMİŞTEN BUGÜNE EĞİTİM MACERAMIZ

YAZAR : Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

EĞİTİM REFORMU

Kadîm medeniyetimizde; eskiden bu yana yanlış işleyen sistemi değiştirmek adına, pek çok dönüşüm gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. 18. asrın başlarından itibaren, bu değişim ve dönüşüm sürecinde mevcut problemlere reçete olabilecek çözümler üretildi. Bu hususa cevap olabilecek şekilde, batı tarzı sivil okullar, rüşdiyeler (bugünkü ortaokullar) açıldı ama; işin teknik ve bilgi ihtivâ eden tarafı değil de maalesef daha çok şeklî boyutu ehemmiyet arz etti. Tanzimat’taki Münif Paşa, Cevdet Paşa, Emrullah Efendi’den başlayıp Mümtaz TURHAN, Erol GÜNGÖR, Nurettin TOPÇU’ya kadar sunulan eğitim ile alâkalı pek çok teklif yerini bulamadı. Yalnızca II. Abdülhamid döneminde, eğitim sahasında bir başarı yakalanabildi. O da şundan dolayıydı:

Sultan Abdülhamid’in bizzat kendisi, müthiş bir zekâ seviyesine sahip bir kişiydi; onun yanı sıra danışmanları da son derece ehil şahsiyetlerdi. Nerede şimdi o seviye!..

Bugüne geldiğimizde, memleketimizin en sıkıntılı konusu eğitim alanındadır. Ülkemizin eğitim problemlerinin çözümü iradesinde, meselemizin tarihî derinliği ve sosyolojik durumları göz ardı edilmeden ele alınması gerekir. O yüzden yazımıza, bugünün gerisine giderek başladık. O zamanlardan başlayan yanlış yapılandırmaların hızla devam ettirilmesiyle bugünlere gelindiği malûmdur. Tanzimat’tan bu yana batı hayranlığıyla yanlış başlayan eğitimde yenileştirme veya reform maceramız, o yanlışlarla devam etmiştir. Hâlbuki kendi değerlerimize göre geliştirebileceğimiz yeni eğitim reformlarıyla, bugün çok daha iyi bir yere gelebilirdik. Başarı için, doğru zamanlarda doğru hamleler yapılmalıdır.

Reformlar muhtevâsında en evvel söylenecek şey şudur; eğitim meselesi, siyâsî polemiklerin dışında ve ötesinde değerlendirilmelidir. Bugün bilgi önemli bir değer ve sermayedir. Eğitimin yapıtaşı ise öğretmenlerimiz yani eğitmenlerimizdir. Maddî ve mânevî yönden yeterli donanıma sahip olmadan yetişen eğitmenlerimiz, bugün için temel problemimizdir. Ne yazık ki öğretmenleri yetiştiren diğer eğitim elemanlarımızda da aynı sıkıntılar vardır.

YENİ EĞİTİM YILINA GİRERKEN

Eğitim-öğretim denince akla şunlar geliyor: «Okullar, öğretmenler, öğrenciler, idareci ve çalışanlar, okul materyalleri…» Bunların her birine şu son on beş senede pek çok iyileştirmeler yapıldı, gerçekten bu inkâr edilemez. Okullardaki sınıflar eskiden bizlerin zamanında 70-80 kişi idi, şimdi 24’e kadar düşürüldü. Okullara; akıllı tahtalar, bilgisayarlar, internet imkânları, lâboratuvarlar, zenginleştirilmiş kütüphâneler, içinde her türlü konuyu hâiz kitaplar… Eskiden maddî imkân yönüyle velileri zorlayan okul kitapları, şimdi masalarda hazır. Öğretmen sayıları eskiye oranla arttı, dersler boş geçmiyor; okul sayıları da çoğaldı, sınıflar kalabalık değil. En büyük tahsisat eğitime ayrılıyor. Bunlar hiç şüphesiz sevindirici, inkâr edilemez ve gözümüzün önündeki gerçekler. Cenâb-ı Hak ilgililerden râzı olsun.

Bütün bunlar güzel; ancak eğitim ve öğretimden istenen, beklenen çalışma ve başarı gelmiyor. Bu işe memleket şartlarını kulak ardı etmeden, iyi bir kafa yormak gerekiyor. Bilindiği gibi eğitim macerası uzun soluklu bir yoldur, hemen mesafe alınamaz. Ancak bu uzun soluk için; ilgililerin, yetkililerin oturup müthiş plânlamalar yapmaları lâzım. Yapmıyor değiller. Meselâ yeni müfredat, öğretmenlerle koordineli istişâreler… Çalışmaları yakından takip ediyoruz, kafa yoruluyor, fakat çağa yetişmek adına bu işlerde daha hızlı hareket etmek şart!

Ülkemizde bugüne değin, çocuklarımıza; ezber anlayışıyla, kafa çalıştırmayı, mantık yürütmeyi saf dışı bırakan, sadece verileni almayı, öteyi sorgulamayı istemeyen bir eğitim takdim edildi. Bu yüzden; özgüveni eksik, aşağılık kompleksi hâkim, düşünme kapasitesini yok edici taklit bir Avrupa projesiyle kendi kültür ve değerlerini hiçe sayan nesiller inşa edildi. Bu yetersiz ve gelişmeden son derece uzak anlayışla hareket eden eğitim sistemi; âdeta genç kuşakları yozlaştırdı, onları batı sevdalısı bozuk fikirlerle eğitti.

Oysa bu milletin has evlâtları, geçmişte tarihin akışını değiştirmiş cengâverlerden oluşuyordu. Bugün eskiye oranla daha bir zâlimleşen dünya insanlığına, eskiye has ruhla hareket eden, yeniden keşfedilmeyi bekleyen bir nesil gerekiyor. İşte bu sebeple büyük bir îtinayla âdeta bir kuyumcu hassâsiyetiyle çalışmalıyız; hattâ sadece kendi ülkemizin gelişmesi için değil, bütün bir insanlığa en kâmil hakikatlerin iletilmesi için çok ama çok çalışmalıyız.

ATILIM NESLİ

Elbette böyle bir neslin yetişmesi süreç gerektiriyor, zaman istiyor. Böyle bir «atılım neslinin» yetişmesi adına; bilhassa şu yeni dönemde «eğitim câmiası yetkili ve ilgilileri geniş çaplı bir muhasebe yaparak yanlışlıkları bir bir yok etmeli, idrakımızı kör eden, beynimizi çalışmaz hâle getiren, rûhumuzu sıfırlayan, değerlerimizi yok eden eğitim anlayışını bırakarak yeni atılımlar, yeni hamleler yapmalı» diyoruz.

Dünyanın yanlış işleyen çarkını hızla hayra döndürecek yepyeni çözümler üretmek bize yakışandır. Bizim değerlerimizle dünya yeniden huzura doğacaktır. Bu muhteşem bir sorumluluktur.

Bugüne kadar yıkılanların yerine maalesef onların daha iyileri inşa edilemedi. Eski artıklarla idare edildi. Ama artık onlar yetmiyor. Doğru istikamette işleyen bir eğitim rotasıyla, yepyeni bir hamleyle, neslimizi yeniden maddî ve mânevî yönüyle inşa ve ihyâ edici, çağ atlatıcı, üst seviye bir hızla çabuk mesafe kat edici bir muhteşem eğitim anlayışı millî eğitimimize hâkim kılınmalı. Fizikî iyileştirmeler tamam, ona bir sözümüz yok. Devletimiz evlâtlarımıza elden gelen en iyi imkânları sunuyor. Ancak eğitimin niteliğinde de bu tür iyileştirmelerin sağlanması gerekiyor. Eğitimin kalitesi için eldeki materyallerin kaliteli olması şart. Tamam bugün materyallerimiz son teknoloji oldu, müfredâtın iyileştirilmesi için de pek çok gayret sağlandı ama ya öğretmenler! Şimdi de bu hususa temas edelim.

BİZE DÂVÂ ŞUURUNA SAHİP ÖĞRETMENLER GEREKLİ

Öğretmenlik mesleği bir tür «bahçıvanlık» işidir. Bahçıvan ne yapar? Önce yetiştireceği çiçek için toprağı hazırlar, bakımını yapar, eker, diker, biçer, sular, haşerattan temizler, gübreler sonra mahsûlü alır. İyi bir ürün almak elbette; emek, gayret, çalışma, sabır ve bekleyiş sonucunda elde edilir. İşte öğretmenlik de aynen böyledir. Yanı sıra iyi bir ürün için bahçıvanın da maharetli olması gerekir. Birkaç gün bakımı yapılmaz ise, üründe zâyî olma durumu söz konusudur. Bu sebeple öğretmenlerimiz de sahalarında mâhir olmalı ve çalışmalarında ihmal göstermemeli ki iyi neticeler alınabilsin.

İnsanımızın derdini dert edinmeyen, içtimâî hâdiselere ve dünyada her gün artan zulüm ve vahşete duyarsız kalan, kendi değerlerinden utanan zaman zaman da hiçe saymaktan çekinmeyen eğitmenleri varsa bir toplumun, o zaman seyretmeli o toplumun başına gelebilecekleri…

İşte sıkıntılarımızın pek çoğu buradan kaynaklanıyor. Hassas, kaliteli, fedâkâr, cefâkâr, dertli, ihlâslı, hedefli eğitmenlerimizin, öğretmenlerimizin olmayışı; eğitim câmiası olarak bizlerin en büyük problemidir. Bunun için;

Öğretmenlerimize önce kulluk ve vatandaşlık şuuru, muallim mes’ûliyeti, toplumun derdine eğilme idraki aşılanmalı. Eğitmenlerimiz millî ve yerli bir duruşla ahlâkî fazîletleri şahsında yaşama şuurunda olmalı. Mânevî değerlerimize saygı hususunda hassâsiyet göstermeli. Zira öğretmenler, etraflarına en güzel misaldirler. İçki içen ve bunu öğrencilerine tavsiye eden, öğrencileriyle beraber cafelere gidip eğlenen, öğrencisiyle kumarhânelerde kumar oynayan sonra da sınıfta dövülen öğretmenler tanıyoruz. Bunlar içler acısı manzaralardır. Bugün bunlar asla olmamalı yoksa istenen hedefe ulaşılamaz.

Eğitimin muhtevâsını en mükemmel şekilde uygulayarak aktiviteye dönüştürecek, ona kimlik, ruh ve ilmîlik katacak olan öğretmenlerimizdir. Öğretmen önce kendi dersi hususunda yeterli donanıma sahip olmalı, yenilikleri takip etmeli, branşına vukûfiyeti bulunmalıdır. Aynı zamanda öğrencilerinin gönlüne girmenin yollarını aramalı, onları hayata hazırlamalıdır. Bizzat öğretmen başta öğrencilerine sonra diğer insanlara faydalı ve saygılı olmalı ki aynı ölçüleri hâiz nesiller yetiştirebilsin. Tabiî bunun için üstün bir vazife anlayışı ve güzel misaller şarttır.

Öğretmenlik mesleği mukaddes bir meslektir. Her mesleğin özelliği ve güzellikleri vardır ama; öğretmen, nesil yetiştirdiği için onun diğer mesleklerle kıyas edilemez bir ayrıcalığı vardır. Tarih bize hep büyük şahsiyetlerin arkasında büyük hocaların bulunduğunu işaret eder. Çağ açıp çağ kapayan Sultan Fatih bir yanına hocası Akşemseddin’i alırken bir yanına da Molla Gürânî’yi alırdı. Fatih bu hâliyle dünyanın gidişâtını değiştirdi. O, üç kıtaya barış ve huzur getirdi. İşte bu ruhla hareket edildiğinde, yeni öğretmenlerimize de açılmaz kapılar neden açılmasın?

KÂMİL ÖĞRETMENLERİ NASIL YETİŞTİRMELİ?

İyi de böyle bir eğitmen kadrosunun yetiştirilmesi için bir şeyler yapılmalı değil mi? Biz de deriz ki; öncelikle ve ivedilikle bugün tamamen kutsiyeti kalmamış olan öğretmenlik mesleğini yeniden canlandırmak, mesleğin maddî ve mânevî olarak eksiklerini en kısa zamanda gidererek eski itibarını iade etmek gerekiyor. Bunun için öğretmenlik mesleğini profesyonel biçimde ihyâ etmek adına, âcilen kollar sıvanmalıdır.

Eğitim alanında öğretmenlere; her türlü güncel gelişmeyi yakînen takip edebilen, öğrencisine yeni gelişen teknolojiye uyum sağlayacak şekilde verebilen bir eğitim sunulmalı. Yanı sıra öğrenciyi bilgi ve teknik derslerin tam içine konabilecek bir ortam sağlayacak; ona oturduğu yerden ders dinlemeden çok, katıldığı aktivitelerle dersi özümseyerek anlayabilecek bir zemin oluşturulmalıdır. Bunun için öğretmen yeterli bulunmalı ki öğrencisine faydalı olsun ve o faydalıyı da hem zihne hem gönle koysun. Elbette bu yüksek bir donanım gerektiriyor.

Bunun için diyoruz ki, aynen yurt dışında olduğu gibi bizim memleketimizde de diğer fakülteler bünyesinden ayrı olarak; «Öğretmen Fakülteleri» veya; «Öğretmen Akademileri» oluşturulmalıdır. Buralarda öğretmenlerimize kendi branşlarındaki bilgiler en son teknolojiyle sunulurken, millî-yerli kimliğe ve ilmî şerefe sahip kılma anlayışı da, büyük bir titizlik ve hassâsiyetle işlenmeli. Devamla; onları mânevî yönden güçlü kılacak bilgiler, âlemşümul ahlâk kaideleri, içtimâî mes’ûliyet şuuru hususları da uygulamalı olarak verilmeli. Zira öğretmen, sosyal hayatta en kâmil modeldir. Model iyi olursa, onu örnek alanlar da iyiye yönelir. Bu husus çok mühimdir.

Eğer eğitimden soğutulmamış başarılı bir nesil istiyorsak, bunu yapmaya mecburuz. Öğrenme ve öğretme sürecini zevkli bir hâle getirmek adına tez elden öğretmenlerimizin millî ve mânevî kimlik muhtevâmıza uygun olarak liyâkatli bir şekilde yetiştirilmesi elzemdir.

Her şekilde gelişen çağda eğitimin ana bileşkesi olan öğretmenlerin gelişmesi ve geliştirilmesi, öğrencilerin okuma-anlama-yorumlama ve ifade edebilme becerilerinin artırılması, eğitimde reform düzeyindeki müfredat yenilenmesiyle önümüzdeki yıllarda daha iyi bir başarının geleceğini umut ediyoruz. Daha güzel günlere doğru…