ŞİİRDE VEZİN ve KAFİYE

YAZAR : HARUN ÖĞMÜŞ

Şiirde vezni iltizam eden şairlerin itham edildiği en önemli husus; veznin peşine takılıp giderek tekellüfe düştükleri, mânâ ve kelime seçimini ikinci plâna attıklarıdır. Kendi adıma söyleyeyim ki, vezne giren her sözün şiir olduğu kanaatinde değilim. Bir sözün vezne uygun söylenmiş olması, onu mutlaka şiir yapmaz. Öyle olsa mevzûn düşen birçok cümle veya ibare şiir olurdu. Birkaç örnek verelim:
Eser-î hâme-i Ahmed Cevded.
Sâhibinden satılık dâire vardır arayın.
Hayâta bir de böyle bak.
Emekli sandığı, Bağ Kur, sigorta (mevcuttur).
Bu örneklerin ilki Ahmed Cevded Paşa’nın kitaplarının başında bulunan bir ibare, ikincisi satılık daire ilânlarında sıkça gördüğümüz bir cümle, üçüncüsü Soner DUMAN’ın facebook yazılarını topladığı kitabının ismi, dördüncüsü ise eczanelerin cam ve duvarlarında sıralanan kelimelerden oluşmaktadır. (Son örnekte parantez içi kısım tarafımızdan ilâve edilmiştir.) Bunların;
•İlki (feilâtün/feilâtün/feilün),
•İkincisi (fâilâtün/feilâtün/feilâtün/feilün),
•Üçüncüsü (mefâilün/mefâilün),
•Dördüncüsü ise (mefâilün/feilâtün/mefâilün/feilün) veznine uygun düşmektedir. Ancak hiçbiri şiir değildir. Zaten şiir olması iddiasıyla veya mevzûn olması gözetilerek söylenmiş olmayıp, tesadüfen vezne uygun düşmüş sözlerdir. Bu kadar muvâfakat, müşriklerce ileri sürülen şiir olduğu iddiasını kat‘î ifadelerle reddeden Kur’ân’ın bazı âyetlerinde bile vardır. Birkaç örnek de ondan verelim:
Ve’n-nâziâti ğarkan
Ve’n-nâşitâti neştan
Ve’s-sâbihâti sebhan
Fe’s-sâbikâti sebkan1 (müstef‘ilün/faûlün veya mef’ûlü/fâilâtün)
Ve veda‘nâ ‘anke vizrak
Ellezî enkada zahrak
Ve rafa‘nâ leke zikrak2 (feilâtün X 2 ya da fâilâtün X 2. Arap şiirindeki adıyla bahr-i remel)
Len tenâlü’l-birra hattâ tünfikû mimmâ tuhibbûn3 (fâilâtün X 4)
Kellâ lein lem yentehi lenesfean bi’n-nâsıyeh4 (müstef‘ilün ya da mefâilün X 4. Arap şiirindeki adıyla bahr-i recez)
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bazı sözleri de mevzûn düşmüştür. Meselâ Huneyn Savaşı’nın ilk safhasında müslümanlar bozulup kaçtığında onları toplamak için söylediği;
Ene’n-nebiyyü lâ kezib
Ene’bnü Abdilmuttalib cümleleri yukarıda bir örneğini verdiğimiz recez bahrine uygundur.
Şimdi vezne uygun düşüyor diye bu âyetler ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu sözü şiir mi oluyor? Hâşâ! Cenâb-ı Hak; Kur’ân’ın şiir, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in de şair olmadığını, şiir söylemenin zaten O’na yaraşmayacağını vurgulamaktadır.5 Eski âlimler, Kur’ân ve hadislerde yer alan bu örnekler sebebiyle şiiri; «Kasıtlı olarak vezinli ve kafiyeli söylenmiş söz» şeklinde tarif ederler. Ancak bu tarif zâhiri itibarıyla biraz problemlidir. Çünkü şu soruları akla getirebilir:
1. Allah vezne uygun düşmesini kastetmemiş de bu ifadeler tesadüfen mi uygun düşmüştür?
2. Vezinli ve kafiyeli söz, estetik hiçbir unsur ihtivâ etmese de şiir mi olur?
Allâh’ın bir işi -hâşâ- tesadüfen yapması tasavvur edilemeyeceği için birinci sorunun cevabı menfîdir. Öyleyse bu tarifi; «Şiir olması kastedilerek söylenmiş vezinli-kafiyeli söz» olarak anlamak gerekir. Zaten vezne uysa bile bu kadar kısa bir söz, şiir olarak görülmez.
İkinci maddede dile getirilen husus ise kısmen doğrudur. Ancak burada şiirin şeklî bir tarifinin yapıldığını bilmek gerekir. Evet, eski âlimler ve edebiyat tenkitçileri, şiirin tarifini bu şekilde yapmışlar ve onun ihtivâ ettiği unsurları «lâfız, mânâ, vezin ve kafiye» şeklinde sıralamışlardır. Ancak bu durum, onların, bir sözün vezin ve kafiyeye uygunluğunun onu şiir yapmaya yettiği düşüncesinde olduklarını, başka herhangi bir estetik unsur aramadıklarını göstermez. Aksine İbnü’s-Sellâm el-Cumahî (ö. 231) ve İbn-i Kuteybe (ö. 276) gibi edebiyat tenkitçileri başta olmak üzere eski âlimler, estetikten uzak söylenmiş sözleri vezinli ve kafiyeli olsalar bile şiir olarak nitelememişler, «vezin ve kafiyeye bağlanmış sözler» olarak görmüşlerdir. Şu hâlde yukarıda verdiğimiz tarif, şiirin yalnızca şekil şartlarını tespit eden bir tariftir. Başka bir ifadeyle şiirin zarurî şartlarını ortaya koymakta, bunun ötesinde yer alan yeter şartlarını ise edebî tenkide ve zevk-i selîme bırakmaktadır. Edebî zevk; kişiden kişiye değişen rölatif bir yapıya sahip olduğu için, ulemâ şiirin tarifinde munzabıt (değişmez) olan vezin ve kafiye unsuruna dayanmıştır. Dolayısıyla bu tarifin aslında şiirin değil, nazmın tarifi olduğunu söylememiz daha isabetli olur. Buradan hareketle klâsik düşüncenin, şiirin manzum olmasını şart koştuğunun altını çizmemiz gerekmektedir. Buna göre şiir ve nazım arasında tam girişimlilik (: umum-husus mutlak) münasebeti vardır. Yani her şiir manzum olmalıdır, ama her manzum söz şiir değildir. Nitekim İbn-i Mu‘tî ve İbn-i Mâlik’in Arapça grameri ele aldıkları «Elfiyye»ler ve onların tarzında değişik ilimlerin konularının işlendiği didaktik manzûmeler şiir olarak görülmez.
Her şeyin değişime maruz kaldığı modern çağlara geldiğimizde, hâkim olan ihtilâlci ruhtan şiir de nasibini almış ve alışılagelen nizamî kalıplarından çıkarılarak hürriyetine kavuşturulmuştur! Böylece Arapçada «hür şiir», Türkçemizde «serbest şiir» denilen vezin ve kafiye kayıtlarına bağlı olmayan tarz ortaya çıkmıştır. Bu yeni anlayışa göre, şiir ve nazım arasında eksik girişimlilik (: umum-husus min vech) vardır. Yani bazı şiirler manzum, bazı manzûmeler ise şiirdir. Hattâ zaman geçtikçe şiirde makbul olanın hürr-i mutlak olmak ve hiçbir nizama boyun eğmemek olduğu anlayışı yaygınlaşmış, artık manzum şiirlere tekellüflü sözler gözüyle bakılmaya başlanmıştır. Elbette bu, manzum şekilde asırlarca devam eden ve aşılamaz örnekler veren eski şiirin muazzam mirasına yönelik toptan bir inkâr veya istiskal değildir. Zaten sanırım kimse bu cüreti gösteremez. Bu, daha ziyade; «Artık günümüzde şiir manzum olamaz.» şeklinde, onu eski çağlara hasretmeye yönelik bir çabadır.
Başta da belirttiğimiz gibi manzum olmak elbette bir sözü şiir yapmaya yetmez. Kaldı ki, nazım kaidelerine uygun söylenen her söz de başarılı bir manzûme olmayabilir. Ancak bu iki mukaddimeden hiçbir manzûmenin şiir olmadığı ve her manzûmenin başarısız olduğu neticesi çıkmaz. Bir şiir veya manzûmenin başarılı veya başarısız oluşu şair ve nâzımına râcî bir husustur.
(Devam edecek…)
__________________
1 en-Nâziât, 79/1-4; ez-Zâriyât, 51/1-3 ve el-Âdiyât, 99/1-2 âyetlerinin de aynı vezne uyduğunu görürüz.
2 el-İnşirâh, 94/2-4.
3 Âl-i İmrân, 3/92.
4 el-Alak, 96/15.
5 Yâsin 36/69.