ÎMAN ve AHLÂK

YAZAR : Sami GÖKSÜN

Milletlerin hayâtiyetlerini devam ettirebilmeleri için ahlâkın ehemmiyeti büyüktür. Geçmişte ve günümüzde birçok cemiyetin geçirdiği bunalım ve huzursuzluğun, nihayet bir ahlâkî çöküşe dayandığı söylenebilir. Güzel ahlâkın, toplumları yaşatan büyük bir güç olduğu; kötü ahlâkın da toplumları çökerten bir zâfiyet kaynağı olduğu, tarihî hâdiselerle ispatlanmıştır.

Toplumun kalkınmasının, mutluluğunun ve huzurla varlığını sürdürmesinin temelinde güzel ahlâk yer alır.

İslam; şuurlu mü’minin sahip olması gereken güzel ahlâkı, îmânın bir parçası olarak görmektedir. Öyle ki; İslâm dîninde îmân ile güzel ahlâk, birbirinden ayrı düşünülemez.

Gerçek müslüman bir toplum; düşünce ve davranışlarında din, îman ve ahlâkı bir bütün olarak yaşamak durumundadır. İslâm ahlâkı söz konusu olduğunda; ahlâkın kaynağının, İslâm dîni ve Allâh’a îmân olduğu, hattâ Allâh’a îmânın da güzel ahlâkî bir davranış olduğu görülür. Kur’ân-ı Kerim bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır:

“Yüzlerinizi doğudan ve batıdan yana çevirmeniz iyilik (birr) değildir.

Asıl iyilik;

•Allâh’a, âhiret gününe, meleklere, Kitâb’a ve peygamberlerine îmân eden;

•Ona olan sevgisine rağmen malı yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere veren;

•Namazı dosdoğru kılan,

•Zekâtı veren ve

•Ahitleştiklerinde ahitlerine vefâ gösterenler ile;

•Zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenler(in tutum ve davranışıdır.)

İşte bunlar doğru olanlardır ve müttakî olanlar da bunlardır.” (el-Bakara, 177)

Bu âyet, ahlâk ile Allâh’a îmân arasında geçerli olan doğrudan irtibatı gözler önüne koymaktadır. Hattâ bu âyetten hareketle İslâm’ın bütün emir ve nehiylerinin, ahlâkın şümûlü içinde ele alındığını söylemek mümkündür. Hazret-i Âişe Annemiz’in;

“O’nun ahlâkı Kur’ân’dan ibarettir.” sözü ile Kur’ân’ın;

“Şüphesiz Sen, büyük bir ahlâk üzeresin.” (el-Kalem, 4) âyeti, bu durumu ifade etmektedir. Buhârî’nin Kitâbu’l-Îman bahsinde, îman ve ahlâkla ilgili hadisleri bir araya getirmesi son derece anlamlıdır. Îmân ile güzel ahlâkın birbirinden ayrılmayacağını anlamak için, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-ʼin şu hadislerine bakabiliriz:

“Mü’minin îman bakımından en mükemmeli, ahlâkı en güzel olandır ve en hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanınızdır.” (Tirmizî, Radâ’, 11)

“Şüphesiz sizin en hayırlınız, ahlâk bakımından en güzel olanınızdır.” (Buhârî, Menâkıb, 23; Müslim, Fezâil, 68)

“İyilik (birr) güzel ahlâktır. Kötülük ise kalbini rahatsız eden ve insanların haberdar olmalarından hoşlanmadığın şeydir.” (Müslim, Birr, 14)

“Şüphesiz ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (Muvatta’, Hüsnü’l-huluk, 8)

“Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların emin olduğu kimsedir.” (Buhârî, Îmân, 4-5; Müslim, Îmân, 64-65)

“Kıyâmet gününde mü’min kulun terâzisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62/2002)

“Benim katımda en sevimliniz ve kıyâmet gününde meclisime en yakınınız, ahlâkı en güzel olanınızdır. Sizden en sevmediğim ve kıyâmet gününde meclisimden en uzakta kalacak olanlar; kibirli kibirli ağız eğerek gösteriş için lügat parçalayan ve çok konuşan kimsedir.” (Tirmizî, Birr, 71)

Bütün bu hususlardan İslâm’ın, insanlardan güzel ahlâk sahibi olmalarını ve güzel ahlâk sahibi bir toplum inşâ etmelerini istediği anlaşılmaktadır. Müslüman öyle bir güzel ahlâk sahibi olmalıdır ki; dindarlığıyla davranışları arasında bir çelişki olmasın, dindar insanla iyi ahlâklı insan aynı fotoğrafı oluştursun.

Şimdi burada güzel ahlâkın nümûnesi Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayatından bazı levhalar sunalım. Peygamberimiz’in en önemli ve dikkat çeken emînlik (güvenilirlik) yönü; O’nun güzel ahlâkıyla doğrudan alâkalıdır, daha doğrusu güzel ahlâkının bir in‘ikâsıdır. Cenâb-ı Hakk’ın; Peygamberimiz’i Kur’ân-ı Kerim’de üsve-i hasene (en güzel örnek) olarak ifade etmesi, bize müslüman şahsiyet ve karakterinde güzel ahlâkın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Peygamber Efendimiz’in güzel ahlâka teşvik eden ve kötü hasletlerden men eden hadisleri ise, ciltler dolusu kitaplar oluşturacak kadar çoktur. Hiç şüphesiz ki O; sadece o sözleri söylemekle kalmamış, güzel ahlâkı, bizzat yaşayıp yaşatmıştır. Böylece insanlara güzel örnek olmuş ve öğretmiştir.

Bu yüzden O’nun ahlâkı, İslâm îmânı ve ahlâkının en güzel tatbikatını oluşturmaktadır. Peki o zaman Peygamberimiz’in güzel ahlâkını nasıl tasvir edebiliriz?

Özetle Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; emîn, adâlet sahibi, güler yüzlü, mütevâzi, nâzik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu, affedici, cömert ve çalışkandı. Teşekkür etmeyi ve gönül almayı bilirdi. Son derece iffet ve hayâ sahibi idi. Yalan söylemezdi. Dürüsttü ve sözünü mutlaka yerine getirirdi. Emânete sonuna kadar sâdıktı. Yardımseverdi. İnfâk etmek, sadaka vermek O’nun en önemli yönlerindendi. Haksızlıkla mücadelede ısrar eden bir yapıya sahipti. Yapıcı, temizliğe önem veren, sevgi ve merhamet dolu bir insandı…

Peygamberimiz’in şahsında toplanan ve bizim şahsımızda toplanmasını istediği bütün bu değerler ve güzel ahlâkî düşünce, tavır ve davranışlar, îmandan ayrı düşünülemez. Yapılması gereken; bunlar üzerinde bir kez daha düşünmek, kendimizi bir kez daha tartmak ve hayatımızı, toplumumuzu daha da anlamlı kılarak güzel ahlâka erişmektir.

Rabbim; bu uğurda bütün insanlarımızı, gayret ederek güzel ahlâka ulaşmaya muvaffak eyleye. Âmîn…