FUAD SEZGİN’İN ARDINDAN
YAZAR : Ömer Sami HIDIR samihidir@gmail.com
İnsanlığın gelişim tarihi mevzubahis olduğunda, okullarda öğrendiklerimize göre şöyle bir resim oluşur zihnimizde. Antik Yunan’da birçok alanda ilerlemeler. Sonra bir boşluk ve o dönem eserlerini tercüme safhası. Daha sonra da Rönesans ve günümüze kadar olan dönem. Bu tasnif içerisinde, görüldüğü gibi müslümanlara pek yer verilmemiş. Hattâ batı dünyası dışında kimseye yer yok. Hâlbuki gerçek hiç de öyle değil. İnsanlık; gelişmesini, doğusundan batısına birçok coğrafyada yükselen medeniyetlere borçlu…
Bu noktada yaptığı çalışmalarla «tarihi değiştiren profesör» unvânını hak eden Fuad SEZGİN Hoca, milletimizde yeni bir uyanışa vesile oldu.
Hayatını bu yaygın görüşün yanlışlığını ortaya koymaya adamış bu ilim erbâbını, 1 Temmuz 2018 tarihinde dâr-ı bekāya uğurladık. Cenâb-ı Hak, rahmet ve mağfiret eylesin!..
Bu büyük âlim; müslümanların ilim tarihine katkılarını müşahhas hâle getirdiği Gülhane’deki «İstanbul İslâm, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi»nin bahçesine defnedildi.
Fuad SEZGİN; hazırladığı, emek verdiği 1.300 cilt eserin yanında İstanbul’da ve Frankfurt’ta İslâm, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi ile ardında ilim erbâbı için hazine niteliğinde bir miras bıraktı. Onun eserlerinin ve mesajının daha iyi anlaşılması için 2019 yılı Fuad SEZGİN Yılı olarak değerlendirilecek. Bu kıymetli bilim insanını, tanıtacak ve yaşatacak çalışmalar yapılacak.
Fuad SEZGİN; müslüman bilim adamlarını, müslümanların tarih boyunca ilim ve tekniğe katkılarını ortaya koyarken, kendisi de asrının çalışkan, gayretli, velûd bir İslâm âlimi olarak inşâallah tarihe geçti. Onun başarısının üç anahtarı vardı:
Sebat, azim, çalışkanlık!
Kendisi anlatıyor:
“Ben bu kitapları yazarken, bazen masa başında yorulduğum oluyor. Ara sıra biraz dinlenmek istiyorum. Sonra hemen aklıma şu geliyor:
«Vakit geçiyor vakit! Zaman geçiyor! Kendine nasıl zaman tanıyabilirsin!» böyle kendime kızıyorum. Sonra hemen dinlenmeyi bırakıyor, kendimi yazmaya zorluyorum. Yani okuyan, yazan, düşünen bir millet olmalıyız. Bunu tavsiye ediyorum.”
Fuad Hoca kendisine;
“Modern bilimin kuruluşunda İslâm medeniyetinin payı nedir?” diye sormuş ve şimdiye kadar bu soruya verilen en net cevabı, tarihî kaynaklar göstererek vermiştir. Fuad Hoca Russell gibi Avrupa’nın önde gelen felsefecilerinin ve Schumpeter gibi ekonomistlerinin ve daha birçok mütefekkirin Antik Yunan döneminden Rönesans’a kadar olan 800 yıllık dönemi İngilizce tabirle; «The Great Gap: Büyük Boşluk» olarak gördüklerini söyler.
Bunun karşısında şu hakikati ifade eder:
“Tarih kesintisizdir; sadece özel başlıklar incelendiğinde boşluklar olabilir ancak, bu 800 yıllık boşluk genele yayılamaz.”
Dr. Rainer Hermann Fuad Hocadan nakille şöyle anlatır:
“Batı, İslâm medeniyetinin katkısı olmadan şimdi olduğu gibi olamazdı. 800 yıllık bilim tarihi öylece yok sayılamaz.”
Müslümanlar günümüz biliminin kurucularıdır.
Fuad Hoca yaptığı araştırmalar neticesinde İslâm medeniyetinin geçirdiği merhaleleri şöyle özetler;
“Müslümanlar hicrî 1. ve 2. asır içerisinde çok farklı kültürlerle karşılaştı ve bu kültürleri eşi görülmemiş bir şekilde özümseyip, mîlâdî 9. asrın ilk yarısından itibaren bu kültürlerden aldıkları bilgileri de kullanarak eser ortaya koyma merhalesine geçtiler. 16. asra kadar yaklaşık 800 yıl boyunca, bu şekilde devamlı ürettiler. Müslümanlar; diğer medeniyetlerden aldıkları bilgiyi, kültür merkezlerinde geliştirdiler, yeni bilimler ortaya koydular ve kurulacak olan yeni bilimlerin temellerini attılar.
10. asrın ikinci yarısından itibaren ise, üretilen bilgi İspanya’dan Avrupa’ya geçmeye başladı ve bu geçiş Avrupa’da 500 yıl kadar sürdü. 16. asra gelindiğinde, Avrupa üretici konuma geçti. 17. asırda ise artık ilmî olarak öne geçti. Eğer müslümanlar; Cebel-i Târık yolu ile İber Yarımadası’na geçmeyip, Afrika’da kalsalardı belki bugün Avrupa’nın ve dünyanın jeopolitik ve ilmî kaderi bambaşka olacaktı.”
Bununla beraber Fuad Hoca, şu hususu da özellikle vurgular:
“İslâm kültür dünyasının duraklama sebepleri üzerinde yaptığımız çalışmalarda, müslümanların duraklama sebepleri arasında dînin olmadığını gördük.
Nitekim; Copernicus, Kepler, Tycho, Galileo, Newton vb. daha birçok bilim adamının yaptığı buluşların altında, müslüman ilim adamlarının yaptığı çalışmalar vardır. Fakat başta bizim kendi içimizde birtakım aşağılık hissiyat taşıyan kişiler, bulunduğumuz durumdan nemalananlar ve mağrur oryantalistler bizden bu gerçeği saklamaktadırlar. Bununla bağlantı kurarak, bizi dînimizin geri bıraktığı gibi aptalca iddialarla kandırmak istemektedirler! Neticede bizi zamanımızın sözüm ona mutlu köleleri yapmak için ellerinden geleni artlarına koymamaktadırlar.”
Rönesans ninnileri…
Fuad Hoca anlatır:
Gerek Osmanlı gerek Cumhuriyet döneminde olsun, toplumumuz Rönesans ninnileriyle büyüdü. Çok değer verdiğim hocam Hellmut Ritter ile 23 yaşlarımda tanıştım, o zamanlarda bir gün kendisinden şunu işittim:
“İslâm medeniyeti matematikte, dünya çapında çok değerli bilginler yetiştirdi.”
Bu sözü duyunca çok şaşırdım, o gece uyuyamadım. Çünkü ilkokulda ve daha sonraki öğrencilik yıllarımda; öğretmenlerimizden, İslâm tarihi boyunca hiçbir bilim adamının yetişmediğini duyduk ve bunu üniversite yıllarımıza kadar doğru sandık! Bu beni çok üzdü.”
İşte Fuad Hoca; sinsî bir proje olarak memleketimize sokulmuş bu yanlış bilgi sebebiyle, dimağlarda oluşan tahribatı tamir etmek için, bir ömür gayret etti. Bochum Üniversitesinde İslâmî Araştırmalar alanında çalışan Prof. Dr. Gerhard Endress Hocanın da bir projesi olduğunu ifade ile şöyle der:
“Bu açıkçası bir hayat projesidir. Bu projenin hayata geçmesi için başkalarının büyük bir kadro oluşturması gerekirdi. Fakat hoca buna tek başına başlamıştır.”
Fuad Hocanın batı dünyasına haksız ithamlarda bulunduğu hiç görülmemiştir. İslâm medeniyetinin beslendiği kaynakları açıkça ortaya koyarken, batının haksızlıkları karşısında susmaz. Onun felsefesini, Avrupa Türk İslâm Birliğinin Kurucusu Musa Serdar ÇELEBİ şöyle anlatır:
“Batılıların hak etmediği bir üstünlük duygusunu ve bizim hak etmediğimiz bir aşağılık duygusunu ortadan kaldırmak ve herkese hakkını teslim etmek! Ayrıca bilim tarihinde ve medeniyetlerin oluşmasında müslüman Türk âlimlerinin katkılarını ortaya koymak, benim boynumun borcudur.”
Fuad Hocanın beslendiği engin kaynağı ifade sadedinde şu hâtıra çok câlib-i dikkattir.
Kendisi şöyle anlatır:
“Kuveyt Üniversitesinde bir konferans vermiştim. O sırada kitabımın 6. cildi çıkmıştı. Bir genç sordu:
–Siz bu zor kitabı yazıyorsunuz, bize neler tavsiye ediyorsunuz?
Ben de şu üç maddeyi saydım:
1. Gerçek bir zühd. Yani dünyanın nimetlerinden ferâgat edebilmek! Ben belki daha iyi şartlarda yaşayabilirdim, ama otuz yıldan beri evden çıkarken çantama sadece küçük bir ekmek parçası koyarak gidiyorum enstitüme. Enstitüye geldiğimde dolabımdan ufak bir peynir parçası veya bir reçel çıkarır, onunla öğle yemeğini hâllederim. Yani 10 dakikayı geçmiyor benim öğle yemeğim.
2. Sabr-ı cemîl, yani güzel bir sabır.
3. Allah korkusu… Allâh’ın bütün hareketlerimizi kontrol altında tuttuğunu bilme şuurunu tavsiye ederim.”
Kaht-ı ricâl sancılarıyla kavrulduğumuz şu asırda dahî, Fuad SEZGİN gibi âlimleri içerisinden çıkarabilen bir medeniyetimiz var. Lâkin onları âhirete birer birer uğurlarken, yerlerini dolduracak sîmâlar yetişiyor mu? Zor soru budur…
_________________
Kaynaklar:
1 İslâm Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı, Fuad SEZGİN Belgeseli.
2 Antikiteden Rönesans’a İslâm Dünyasında Bilim, Doç. Dr. Cevdet COŞKUN.
3 www.dunyabizim.com yazarlarından Enes ALBAY’ın; «Hocadan Rönesans Ninnisine Son» isimli yazısı.
4 Realite Programı; Prof. Dr. Fuad SEZGİN bölümü.