ZAMAN ve MEKÂN

YAZAR : Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ harunogmus@gmail.com

Bir arkadaşım dert yanıyor:

“–Geçenlerde Üsküdar’da bulunan Fethi Paşa Korusu’na gittim. Yeni bir düzenleme yapmışlar. Yeni yürüyüş yolları açmışlar, eski yollardaki Arnavut taşlarını söküp yerine düz parke döşemişler, ağaçları budayıp seyrekleştirmişler. vs. Anlaşılan bayağı masraf etmişler, epey emek çekmişler. Ancak ne yalan söyleyeyim, benim hiç hoşuma gitmedi. Doğrusu eski hâli daha güzeldi. Nerede o dalları yere doğru sarkan sık yapraklı ağaçlar… Onların altına konulmuş iki yanındaki oturağıyla yekpare ahşap masalar… İcâdiye tarafından girdiniz de yeni adıyla 15 Temmuz Köprüsü’ne bakan tepeye giden yolu tuttunuz mu lokantayı geçer geçmez sık ağaçların arasında kıvrılarak ilerler, bayağı büyük bir ormanda imişsiniz intibâı edinirdiniz. Lokantanın çöpüne atılan kemik ve yemek artıkları sebebiyle orada, geçtiğiniz yolun sağında mevzilenmiş olan köpeklerin hırlamaları da bu intibâınızı pekiştirirdi. Yolun kıvrımının bittiği, Boğaz’ı en üst noktadan gören dönemeçte, neredeyse yere değen dalları ile altındaki masayı örtmüş olan tabiî ki yine sık yapraklı bir ağaç vardı. Onun serin gölgesi altındaki masa, bütün Koru’nun en hârika manzarasını sunardı size. Hemen önünde yer alan yürüyüş yolunun alt yanında bulunan ferah meydandaki ağaçların altına atılmış masalar da ayrı bir güzeldi. Şimdi gözümüze bir perde gibi gerilmiş olan şu ahşap köşkleri koymak için değer miydi o cânım alana kıymak? Hesapta her ikisinden de çıkılabilen ve birinden diğerine geçilebilen 15-20 metrelik bu köşkler üstünden Boğaz seyredilecek! Pöh! Onlarsız da seyrediliyordu be gülüm! Hem de daha tabiî bir şekilde… Ya hemen onların alt tarafındaki toprak alanın betonla düzenlenmesine ne diyeceksiniz? Vatandaş buraya geldiğinde çoluk-çocuğun ayağı biraz olsun toprağa değiyor, pozitif enerji alıyordu. Ya şimdi? Koru’ya girdikten sonra Köprü’ye bakan tepeye yönelmez de direkt sahile inen yolu tutarsanız sağlı sollu gür ağaçların altında da yine o masalardan vardı. Şimdi onları da kaldırmışlar…”

Baktım, arkadaşım bayağı dertli… Daha fazla dayanamayarak dedim ki:

“–Dostum, senin yakınmaların mekânda yapılan düzenleme ve değişikliklerden değil. Sen hâtıralarını özlüyorsun. Ancak bu özlemini bir mekân üzerinden ifade ediyorsun. Ne yani? Eskiyen yollar yenilenmesin mi? Ağaçlar budanmasın, bakımsız mı kalsın? Onların büyüyüp gelişmesini, hattâ ihtiyarlayıp ölmesini ve yerine yenilerinin yetişmesini engelleyecek misin? Kendin ihtiyarlamanı engelleyebiliyor musun? Hayatı zamanın bir kesitinde dondurabiliyor musun? Yoksa zaman, azgın bir sel gibi her şeyi önüne katmış sürüklüyor mu? O sele kapılmayan var mı? Her şey onunla akıyor… O; herkesi ve her şeyi alabora ediyor, mecrâsındaki taşlara çarpıyor, dibindeki çamura batırıyor, hırpalıyor, hırpalıyor, sonunda ya damlalarının kimliğini kendisinde yok eden hiçlik ummânına atıyor ya da bir çer çöp gibi bir tarafa savuruyor… Hulâsa zaman denilen bu canavar, yüce Yaratıcı hâriç herkesin ve her şeyin üstünden bir silindir gibi geçiyor. Koru’nun yolları ve ağaçları bundan kurtulabilir mi? Seninkisi vaktiyle alıştığın şekli nostaljik duygularla yeniden görmek arzusundan başka bir şey değil! Eğer vaktiyle şu andaki şekle alışmış olsaydın bunu sevecektin. O zaman bahsettiğin köşkler, çok orijinal ve sevimli gelecekti sana. Beton düzenleme de çok temiz görünecekti gözüne. Ağaçlar ise çok bakımlı ve güzel. Eski masaların yerine konulan yeni banklar da çok modern ve şık duracaktı. Nitekim senden önceki nesillere de muhtemelen kendi zamanlarındaki tarz çok güzel gelmişti. Bakalım bu koru kaç defa elden geçirildi? Senin gibi kaç kişi onun eski hâline duyduğu iştiyâkı dile getirdi? En başta Koru’ya ismini veren Fethi Paşa? Koru’yu kendi elinde tutabildi mi? Daha sonra gelenler Koru’nun kendi zamanlarındaki hâlini muhafaza edebildiler mi? Heyhât! Hayat akıyor… Bütün acımasızlığı ve bütün aldatıcılığıyla… Zaman denilen o büyücü canavar, mekânı renkten renge büründürerek değiştiriyor ve yeni uğrayan herkese onu süsleyip püsleyerek yeni bir dekor hâlinde sunuyor. Vaktiyle senden önceki nesillerin bir vakit aldandığı gibi, vaktiyle sen aldandığın gibi, şimdi bir süre de onlar aldanacak… Bundan sonra Koru’yu bu hâliyle görüp beğenecekler, kim bilir ona ne methiyeler düzecekler? Bu aldanış böyle sürüp gidecek… Şairin dediği gibi:

Ezelî bir şifâdır aldanmak!

Sırayla herkes aldanacak.”

Arkadaşım, bana acı bir şekilde baktı ve sonra mırıldandı:

“–Galiba haklısın!”