YAYLAYA GÖÇELİM

Servet YÜKSEL servety@t-online.de

Gurbetlerde hasret çeken gardaşım,
Yaylalara göçmek için gelesin…
Yüreğine hüzün çöken gardaşım,
Bu hayatın tekrarı yok bilesin…

Mahzun olma kışlağımız Söğütlü,
Kervanımız atalardan öğütlü,
Vakit tamam, ay huzurlu, gün mutlu;
Kar yağana kadar hoşça kalasın…

Kimi yayan, kimi atlı yollarda,
Gelin kızın fistanları allarda,
Cümle kuşlar zikre dalmış dallarda;
Mevsim bahar, uykuları bölesin…

Çampınar’ın yokuşuna vuralım,
Yorulduysan, Kürkçüler’de duralım,
Kor ateşe çaydanlığı sürelim;
Eskilerin hayaline dalasın…

Seyricek’im kâh türkü kâh şiirsin,
Çobanların kavalında erirsin,
Sevdiğine mor çiğdemler verirsin;
Gözlerinde yitiğini bulasın…

Zil sesleri derelerde inliyor,
Ceylânları rüzgârları dinliyor,
Yaslandığın çamlar hâlden anlıyor;
Gölgesinde sohbet edip, gülesin…

Gelenleri görür görmez Çatak’tan,
Kocakuru selâmlarmış uzaktan,
Seslen Golan Kayası’na Çarşak’tan;
Dost ardınca koyun, kuzu melesin…

Bir heyecan, telâş börtü böcekte,
Renk cümbüşü çayır, çimen, çiçekte,
Çocukların elindeki güccekte;
Cıvıl cıvıl sevinç, neşe dolasın…

Tevekkül mü, dedelerin yüzünde?
Bal da yağ da ninelerin sözünde,
Bil ki Hakk’a kul olmak var özünde;
Zenginlikten sen de hisse alasın…

Dolanalım Gölcük, Göklem arası,
Bu dağlarda sevdaların karası,
Yanık’tan çık, Kanlımahmud şurası;
Darkaya’da bir şelâle olasın…

«Kangal» denen aslanları arama!
Bu ıssızlık bıçak vurdu yarama,
İşte evler, bak ağıllar var ama;
Gözyaşlarım yağmur olup çilesin…

Ah Yüksel’im alçak dünya mert değil,
Hiç kimseye gayri töre dert değil,
Yaban sana vatan değil, yurt değil;
Adam gibi toprağında ölesin!..