TAKVÂ ÂYETLERİ

YAZAR : Sami GÖKSÜN

Takvâ, müslümanın en önemli vasıflarından birisidir. Bunun için Allah -celle celâlühû- da takvâ sahiplerini, kitâbı Kur’ân-ı Kerîm’inde övmektedir. Kurtuluş, huzur ve saâdetin ancak takvâ ile mümkün olacağını belirtmektedir.

Bakara Sûresi’nin 197. âyet-i kerîmesinde Cenâb-ı Hak bu noktada şöyle buyurur:

“…(Ey mü’minler! Âhiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Ben’den (emirlerime muhalefetten) sakının!..”

Cenâb-ı Hak, daha fazla ihtimam istediği hususları Kur’ân’da daha fazla zikreder. Bu noktada takvâ Kur’ân’da 258 yerde geçmektedir. Bu da gösteriyor ki takvâ bizim için çok mühimdir.

Şimdi bu noktada ehl-i takvâda bulunması gereken bazı özellikleri yazımız miktarınca anlatmaya çalışalım:

Takvâ sahibi devamlı iyilik yapar. Hayırlı işlerin yapanı ve destekçisi olur. İbâdet ve taatlerini huşû içerisinde yapar, bunu yaparken de sabırlı davranır. Bu durum Kur’ân dilinde şöyle ifade edilir:

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki; Allâh’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah rızâsını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar; namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Takvâ sahipleri (müttakîler) ancak onlardır.” (el-Bakara, 177)

Takvâ sahibi, düzgün ve temiz bir ahlâk sahibi olmaya dikkat eder. Söz ve davranış uygunluğu içinde olur. Peygamber Efendimiz’in ahlâkıyla ahlâklanıp, O’nunla aynîleşmenin gayreti içinde olur ve O’nu daima kendine örnek alır.

Takvâ sahipleri; iyilik, güzellik, hayır ve takvânın gerektirdiği her güzel hususta birbirine yardım ederler. Bu mevzularda bir tesânüd içindedirler. Kötülükler, düşmanlıklar ve günah hususunda asla yardımlaşmazlar. Bilâkis birbirlerini kötülüklerden, düşmanlıklardan ve günahlardan vazgeçirirler. Bu durumu Kur’ân şöyle ifade eder:

“Ey îmân edenler! (…) İyilik ve takvâ (Allâh’ın yasaklarından sakınma) hususlarında yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’tan korkun; çünkü Allâh’ın cezası çetindir.” (el-Mâide, 2)

Takvâ sahibi kimseler, varlıklı oldukları zamanlarda da yokluk içinde oldukları zamanlarda da güçlerinin yettiği ölçüde Allah için harcamalarda bulunurlar. Öfkelerini bastırırlar, insanları affetme yolunu tutarlar. Kur’ân bu durumu şöyle anlatır:

“O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar. Öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmrân, 134)

Yine takvâ sahipleridir ki, onlar günah işleyince pişman olup tövbe ederler. Çünkü takvâ sahipleri bir kötülük işledikleri zaman huzursuz olurlar ve bir an önce tövbe ve istiğfar etmek isterler. Bunu için Kur’ân;

“Yine onlar ki (takvâ sahipleri); bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde, Allâh’ı hatırlayıp günahlarından dolayı tövbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Bir de onlar; işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.” (Âl-i İmrân, 135) buyurur.

O takvâ sahipleri ki, doğruluktan asla ayrılmazlar. Zaten doğruluk müslümanın ayrılmaz vasfıdır. Takvâ sahipleri; her hareketlerinde doğru olmaya, doğru söz söylemeye, davranışlarının doğru olmasına, söz ve davranış uygunluğuna çok dikkat eder. Bu noktada Cenâb-ı Hak şu iki âyet-i kerîmesinde buyurur ki:

“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun, kötülük yapmaktan sakının; doğru söyleyin.” (el-Ahzâb, 70)

“Emredildiğin gibi dosdoğru ol.” (Hûd, 112) ilâhî emrine dikkat ederler. Onların hayatlarında eğriliğin hükmü olmaz.

Takvâ sahipleri istişâresiz hareket etmezler. Zaten müslümanlar hayatlarında, istişâreye çok önem verirler. İşlerinde yanılmamaları, doğru iş yapmaları için her konuda istişâre ederler. Çünkü istişâreye hem Kur’ân ve hem de Hazret-i Peygamber büyük önem vermiştir. Kur’ân’da «Şûrâ Sûresi» diye bir sûre bile vardır. Hazret-i Peygamber, ashâbıyla devamlı istişâre etmiştir. İstişâre eden yanılmaz denir Anadolu’da. Bunun için Cenâb-ı Hak Kur’ân’da Şûrâ Sûresi 38. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurur:

“…Onların işleri danışma iledir…” denilmiştir.

Yine takvâ konusunda Kur’ân-ı Kerim incelendiğinde; takvânın kul haklarına ve insanın haklarına saygılı olmak olduğunu görürüz. Bunun için takvâ sahipleri, insanın hak ve hukukuna dikkat ederler. Kul hakkıyla ilâhî huzûra gelenlerin affedilmeyeceğini devamlı göz önünde bulundururlar ve ona göre sakınırlar. Dolayısıyla kul hakkı gündem olunca, hak ve adâlet mefhumu da ortaya çıkar ki, bu da takvâ ile yakın alâkalıdır. Takvâ ile adâlet arasında da kuvvetli bir bağ vardır. Kur’ân-ı Kerim’de;

“…Âdil olun; bu takvâya en yakın yoldur…” (el-Mâide, 8) buyurulmaktadır. Bu sebeple takvâ sahibi insan adâletli olur ve kul haklarına dikkat eder.

İnsanlar bir anne-babadan yaratılmışlardır. Sonra onlar çeşitli kabilelere, çeşitli milletlere bölünmüşlerdir. Renkleri, ırkları, dilleri çeşit çeşittir. Fakat Allah katında insanların en üstünü, en keremlisi takvâ sahipleridir. Bunun için yüce Rabbimiz:

“Ey insanlar! Doğrusu Biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabîlelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, en çok takvâ sahibi olanınızdır. Şüphesiz Allah; bilendir, her şeyden haberdardır.” (el-Hucurât, 13) buyurmuştur.

Allâh’ın emirlerini tutan, yasaklarından kaçan ve O’nun rızâsına uygun davranış sergileyen takvâ sahiplerinin (müttakîlerin) âhiret yurtlarının cennet olduğu Kur’ân’da şöyle ifade edilmektedir:

“İşte onların (takvâ sahiplerinin) mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir.” (Âl-i İmrân, 136)

Görüldüğü üzere Kur’ân’a göre, takvâ sahiplerine korku ve keder yoktur. Onlar dünyada da âhirette de mutlu, huzurlu insanlardır.

Kur’ân üstün olmayı, iyilik ve güzellikle hayatı değerlendirmeye bağlamıştır. Takvâ sahipleri de bunu yapar.

Unutulmamalıdır ki kalpler, takvâ için imtihan edilir. Bu dünya ise, imtihanın ardı ardına sıralandığı bir geçittir. Takvâ sahibi, bu geçitte imtihanını iyi vermeye çalışır.

Peygamberimiz;

“Allâh’ım! Sen’den hidâyet, takvâ, iffet ve ğınâ isterim.” (Müslim, Zikir 72) buyurmuştur. Efendimiz; Peygamber olduğu hâlde, Allah’tan takvâ istemiştir.

Yüce Rabbimiz bütün müslümanlara takvâ hayatı nasip eylesin. Âmîn…