EY İNSANOĞLU! BU GİDİŞ NEREYE?

YAZAR : Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com

İçerisinde yaşadığımız şu muazzam kâinat, tesadüfen meydana gelmemiştir. Yine bu kâinat; nefsin çeşitli arzularını tatmin etmek ve birtakım dünyalıklar edinerek, onlarla eğlenmek için de yaratılmamıştır. Bu muazzam kâinat; kudreti ve kuvveti sonsuz Allah Teâlâ tarafından, insanoğlu için bir kulluk ve imtihan mekânı olarak yaratılmıştır.

Kâinatta yaratılan mahlûkat içerisinde; insanlar, hayvanlar, nebâtat ve cemâdat her ne varsa hepsinin yaratıcısı tarafından, kendilerine verilen vazifelerine göre belirlenmiş bir sistemleri, bir fıtratları mevcuttur. Âlemdeki gezegenlerin ve galaksilerin kendi içlerinde ve birbirleriyle olan münasebetlerinin de, dünya üzerinde deverân eden tabiat ve ekosistem dediğimiz düzenin de kusursuz bir şekilde işlemesi; bu kanun ve yaratılış sayesinde devam etmektedir.

Kâinâtın vâr olma sebebi insan; insanın vâr olma sebebi ise Allâh’ı bilmek, Allâh’ı bulmak, O’nun rızâsına ermek, cennet ve cemâline nâil ve mazhar olmaktır.

İnsan, yeryüzünü îmar ve ihyâ etmek üzere gönderilmiştir. Şayet yaratılış gayesine uygun davranır; Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uyarsa, mahlûkatın göz bebeği olarak en üst mertebelere kadar yükselebilir. Ancak, bu gayeye mugāyir davranışlarda bulunursa, mahlûkatın en aşağısına da düşebilir.

Allah Teâlâ, insanı imtihan etmek üzere yaratmış; bu imtihanı kolaylaştırmak için de selîm bir fıtrat üzere, haram ve kötü şeylerden uzak duracak ahlâkta ve noksansız bir şekilde yaratmıştır. Bu yaratılış ile ilgili Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar…” (Müslim, Kader, 22; Buhârî, Cenâiz, 91) buyurmuştur. Bu da demek oluyor ki, Allah Teâlâ insanı yaratırken; iyiye, doğruya ve hakka meyilli olarak yaratmakta, ancak dünyaya geldikten sonra ailesi tarafından, kendi inanç ve âdetlerine göre yetiştirilmekte, dolayısı ile bu fıtrata ters hareket edilebilmektedir.

İnsan, yaratılıştan kendisine verilen fıtrata uygun hareket ettiği zaman; iyiye, doğruya, güzele ve faydalıya ulaşacaktır. Şayet bu fıtrata ters hareket ederse; yanlışa, kötüye, çirkine ve zararlıya ulaşacaktır. Buradan hareket edecek olursak; fıtratı ile barışık insanlardan sevgi, muhabbet ve tevâzu meydana geldiği gibi; fıtratı ile kavgalı insanlardan da gurur, kibir ve bürûdet meydana geldiğini söylememiz mümkün olacaktır.

Her şeyin kendi mecrâsında akıp gitmesini sağlayan bu fıtrat kanununa, yeryüzünde tek bir canlı müdahale edebilmektedir. İnsan, eğer yoldan çıkmışsa; hem kendi fıtratını hem de kendisi dışındaki varlıkların fıtratını tahrip edebilecek kabiliyet ve kudrete sahip bir varlıktır.

Yaşadığımız çağ, âhirzaman olarak tarif ediliyor. Bu çağ; fitnenin, fesâdın, ekinin ve neslin bozulduğu bir çağ. Bu fesâdın ilki; insanın hürriyet bahanesine sığınarak, kendi nesli üzerindeki tahribatıdır ki, kadının ve erkeğin fıtratlarında bulunan kadınlık ve erkeklik özelliklerinden uzaklaşması ile cinsî sapkınlıklar olarak cemiyetin önüne çıkmaktadır.

Yine yeryüzünde fesat olarak bugün ekinin bozulmasını görüyoruz ki, topraktan bize verilen nebâtâtın genetiği ile oynanarak, gıdâ ve şifâ olması gereken; sebze, meyve ve bakliyatın bir zehir ve silâh olarak milletler arasında fitneye sebep olmasıdır.

İnsan; yeryüzünde emânetçi olmasına rağmen, haddini aşıp, onu kendi mülkü olarak görmekte, kullandığı malzemeler ile çevreyi kirletmekte, birtakım dünya menfaatleri için ormanları yok etmekte, kullandığı kimyevî maddelerle kendisini korumak için yaratılmış ozon tabakasına zarar verip, ekosistemin bozulmasına ve tahrip olmasına sebep olmaktadır.

Fıtratı bozup, tahrip etmeye çalışan medenî(!) insan; bu kör inadında ısrar etmeye devam ederse, gelecek nesillerin sağlıklı ve huzur içerisinde yaşayacağı bir dünya yerine, tabiî kaynakları tükenmiş, çevre felâketleri ile boğuşan, kirli bir dünya bırakacaktır.

Müslüman sadece kendinden değil; yaşadığı yerdeki insanlardan, hayvanlardan, bitkilerden ve çevreden de mes’uldür. Bizim hizmetimize sunulan bu emânetlerin, yaratılış amacına uygun kalmasına dikkat etmek durumundayız. Şayet biz bu sorumluluklarımızı unutarak, bize verilen bu imkânları tüketmeye ve yok etmeye devam edersek; büyük bir vebâlin altına girmiş olacağız.

Eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yaratılan kâinât ile o kâinât içerisinde önemli bir yere sahip olan insan arasında kopmaz bir irtibat vardır. Nasıl ki, insan bozulunca çevresindeki her şeyi de kendisi ile bozuyorsa; o hâlde insanın fıtratını muhafaza ederek düzeltirsek, içerisinde yaşadığımız dünyanın da fıtratını muhafaza edip, nizam ve intizamının devam etmesini sağlayabiliriz.

İnsanın fıtrat üzere yetiştiği ilk ocak, ilk mektep, evimiz ve ailemizdir. Aile düzelirse insan, insan düzelirse de dünya düzelecektir.

Allah Teâlâ, bizleri yarattığı fıtrat üzere kalan ve o fıtrat üzere yaşayanlardan eylesin. Yarattığı bütün mahlûkata hürmet eden hassâsiyet nasip eylesin.