Medine’de İslâm’a Koşan Aile..

YAZAR : Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Medine’de İslâm’a Koşan Aileler

Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr -radıyallâhu anh-; Mekke’den gelip hayatlarına girince, Medine her geçen gün birbirinden güzel şeyler yaşamaya başladı. Çocuklar, gençler, büyükler, küçükler, hanımlar, erkekler, aileler; çok kişi İslâm’ın nûruna koşup nurlanmaya başladı…

Medine’de İslâm’a koşan ailelerin, İslâm’a giriş sırası, tam olarak tespit edilememiştir. Bu yüzden biz de takdim-tehir yaparak, İslâm’a koşan ailelerden örnekler vereceğiz…

Bildiğimiz gibi, Es‘ad bin Zürâre; Peygamberimiz -aleyhisselâm- ile ilk defa beş arkadaşıyla beraber Akabe mevkiinde görüşmüş ve İslâm ile şereflenmişti. Medine’ye döndüğünde, bu nûru evine de taşımıştı. Dolayısıyla ilk sırayı ona vererek başlamak istiyoruz.

Umeyra bint-i Suheyl bin Sa‘lebe adlı hanımı; kocası gibi, bir dinlemeyle hakikati anlamış ve hemen müslüman olmuştu.

Es‘ad-Umeyra çiftinin Abdullah adında bir oğlu ile; Kebşe, Habîbe ve Fürey adlarında üç kızları vardı. Altı kişiden oluşan bu aile Medine’nin ilk müslüman ailesi olarak tarihe geçti.1

Hazret-i Avf bin Hâris -radıyallâhu anh-; Neccâr’ın Hazrec kolundan olup, ileride İslâm tarihi sayfalarına adını altın harflerle yazdıran meşhur Afrâ Hatun -radıyallâhu anhâ-’nın oğludur. Akabe görüşmesi ile müslüman olur olmaz, Medine’de önce sevgili annesi Afrâ Hatun, sonra Muâz ve Muavviz adlı kardeşleri İslâm ile şereflendiler -radıyallâhu anhüm ecmaîn-.2

Hazret-i Câbir bin Abdullah -radıyallâhu anh-, öncelikle anne-babasının ilk sıralarda İslâm’a girmelerine vesile olmuştur. Sonra da kardeşleri ve diğer yakınları -radıyallâhu anhüm ecmaîn-.

İlk Akabe görüşmesinde İslâm ile şereflenen Hazret-i Kutbe bin Âmir, Hazret-i Râfi‘ bin Mâlik ve Hazret-i Ukbe bin Âmir -radıyallâhu anhüm-, Medine’de ciddî gayret göstermiş olmalarına rağmen, ilk sırada aileleri hakkında fazla malûmat yoktur.3

Medine’de İslâm’a ilk sırada giren ailelerin bazılarının sadece adları zikrediliyor. Bazı aileler hakkında çok az malûmat varken, bazı aileleri çok yakından tanıyoruz. İşte hepimizin çok yakından tanıyıp sevdiğimiz Eyyûb Sultan Ailesi bunların başında geliyor tabiî…

Oralarda isimden çok künye (unvan, güzel lakap) ile tanınmak meşhurdu. Çeşitli künye şekilleri vardı. Fakat genellikle aileler ilk çocuklarının adıyla künyelenirlerdi. Hazret-i Hâlid ile Hazret-i Fâtıma -radıyallâhu anhümâ- çiftinin de, ilk çocukları Eyyûb olduğu için, onun ismiyle künyelenmişlerdi. Hazret-i Hâlid, Ebû Eyyûb; Hazret-i Fâtıma da Ümmü Eyyûb künyesi almışlardı. Böylece bu künyeler her ikisine de isim olmuştu. Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî ile Ümmü Eyyûb Fâtıma-i Hazreciyye diye tanınır olmuşlardı artık. Kitaplara da bu isimlerle geçmişlerdi.4

Mus‘ab Hoca’nın gelmesiyle başlayan değişim rüzgârının esintisini alanlar, bunun aslını ve ne olduğunu araştırmaya pek giremiyorlardı. Çünkü bir yanda Yahudilik, bir yanda (oralarda az da olsa) Hıristiyanlık, bir yandan da müşriklerin putperestlik kıskacı altında yaşıyorlardı. İşte bundan dolayı, İslâm ile sağlıklı ve açık bir şekilde daha yakından ilgilenemiyorlardı.

Daha önce geçtiği gibi, ilk önce altı kişi Mekke’de Rasûlullah ile buluşup müslüman olmuşlardı. Eyyûb Sultan da, bir an önce gidip bu şahıslarla görüşmek istedi. Fakat o günlerde uzunca bir sefere çıkacağı ve o esnada da ciddî bir şekilde hazırlıklarını sürdürdüğü için, gidip görüşememişti. Seferden döndükten sonra, ilk işi ailesine neler olup bittiğini sormak oldu:

–Yesrib’de ben yokken neler oldu veya oluyor Ey Fâtıma?

–Yesrib’in bütün evlerinde konuşulan konu, sürekli İslâm’dır ey Ebû Eyyûb! Ben de fazla bir şey bilmiyorum. Sadece şu kadarını öğrendim ki; Rasûlullah olduğunu söyleyen zât, buraya da kendisini temsilen bir adamını vazifeli göndermiş. Hoca diyorlar, öğretmen diyorlar, Kur’ân okuyucu anlamına mukrî diyorlar, Rasûlullâh’ın temsilcisi diyorlar… Ne bileyim işte, diyorlar da diyorlar.

Her şey Es‘ad bin Zürâre’nin evinden yayıldığı için; hiç zaman kaybetmeden, işin aslını öğrenmek için, en büyük çocukları olan Eyyûb’u oraya gönderdiler. Evdekiler yine aynı konu üzerinde konuşmaya devam ederlerken; en küçükleri olan Amre kızın ara sıra lâfa karışması, konuşmaya ayrı bir tat katıyordu.

Mekke’den, İslâm’dan, Mus‘ab bin Umeyr’den, Es‘ad bin Zürâre’den… konuşurlarken, Eyyûb da dönüp geldi. İçeri girer girmez heyecanla atıldı:

–Mus‘ab bin Umeyr bizi bekliyor baba!

–Onunla mı görüştün yoksa?

–Es‘ad Amca ile görüştüm;

«Şu an müsait, hemen gelirseniz ailece görüşürsünüz. Böyle bir fırsatı kaçırmayın. Babana selâmımı söyle, hemen gelin!» dedi.

–Haydi öyleyse!

Anne-baba ve dört çocuktan oluşan altı kişilik bu aile, acele ile hazırlanıp çıktılar. Es‘ad bin Zürâre’nin evi de yakındaydı zaten.

Ailece gittikleri bu evde, yine ailece karşılandılar. Hazret-i Es‘ad bin Zürâre, hanımı ve çocuklarıyla beraber karşılamış, misafirlerini içeriye «buyur» etmişti.

Büyük bir merak ile içeri girdiler. Mus‘ab bin Umeyr nasıl biriydi acaba? Anlatacağı şeyler nelerdi?

Gösterilen yere geçip otururlarken, bir yandan da böyle düşünüyorlardı. Daha yeni oturmuşlardı ki, nur yüzlü, tatlı bakışlı genç bir adam girdi içeri. Güller gibi tebessüm ederek selâm verdikten sonra;

“–Hoş geldiniz!” dedi.

–Hoş bulduk. Aslında bizim size; «Hoş geldiniz!» dememiz gerekiyordu ama geç kaldık işte. Kusura bakmayın.

–Kusur da ne demek, gelmenize çok memnun oldum.

–Müsait olduğunuzu öğrenince, böyle çoluk çocuk kalkıp hep beraber geldik.

–İyi ettiniz; müsait olduğumuz sürece, ailece de görüşmeler yapıyoruz.

–Benim adım Hâlid bin Zeyd, bu hanımım Fâtıma-i Hazreciyye, şu en büyük oğlum Eyyûb, şu iki numara Hâlid, şu üç numara Abdurrahman, şu da evimizin en küçüğü sevgili kızımız Amre.

–Allah hepinizi hayırla mükâfatlandırsın. Benim adım da Mus‘ab bin Umeyr olup buraya Mekke’den geldim. Rasûlullah -aleyhisselâm-, beni buraya İslâm’ı anlatmaya ve Kur’ân öğretmeye gönderdi.

–İsminizi duymuştuk. İslâm ve Rasûlullah hakkında da bir şeyler duymuştuk. İşin aslını sizden öğrenmeye ve ne yapmamız gerekiyorsa onu yapmaya geldik.

–Allah hakkınızda her şeyin hayırlısını versin. İzin verirseniz anlatayım:

–Tabiî, buyurun. Sizi dinlemeye geldik biz.

Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr -radıyallâhu anh-, güler yüzle ve oldukça tatlı bir ses tonu ile anlatmaya başladı. Bir yandan da öyle güzel tebessüm ediyordu ki, hemen kanları kaynamıştı ona.

Kur’ân-ı Kerim’den kısa bir bölüm okuması ise, herkesi mest etmişti. Mus‘ab Hoca’nın o güzel anlatımı ve sonunda okuduğu Kur’ân ile bütün aile hep beraber İslâm’ın nurlu ve huzurlu yoluna girdiler.5

Yesrib’de, bütün aile fertleri ile böyle ilk sırada İslâm ile şereflenen aileler arasında bu seçkin aile de yerini almış oluyordu.

Bu seçkin aile; bütün fertleriyle kalkıp Mus‘ab ile görüşmenin ardından, hepsi beraber İslâm ile şereflenmişlerdi. Hemen ardından da Mus‘ab Hoca’nın seçkin öğrencileri arasında yerlerini almışlardı. Aynı zamanda da en yakınlarından başlamak üzere, çok ailenin müslüman olmalarına vesile olmuşlardı.

Bir aileyi, bir diğer aile takip ediyordu. Onu da bir diğeri ve bu böyle sürüp gidiyordu. Bütün bu aileler, ilk zamanlarda Hazret-i Es‘ad bin Zürâre’nin organizesi ve Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr’in rehberliği ile yürüyordu. Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın örnekliği ise sürekli en öndeydi.

İslâm ailesi, Peygamber ailesini örnek alan ailedir öyle ya!

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

__________
1 Süyûtî, Hasâisü’l-Kübrâ, c. 1, s. 378; Kastalânî, Mevâhibu’l-Ledünniye, c. 2, s. 7.
2 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 73-74.
3 Ebû’l-Fidâ İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 3, s. 150.
4 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 237; Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 266-267.
5 İbn-i Kayyım el-Cevziyye, Zâdü’l-Me‘âd fî Hayri Hedyi’l-İbâd, c. 2, s. 61-62.