LÂKERDA

YAZAR : Halil KAŞIKÇI

İnsana hayatı öğretmesi bakımından, talebelikte en verimli dönem üniversite hayatıdır.

Tercih ettiğiniz branşın dışında, elde edeceğiniz kazançlar ve tecrübeler bir ömür boyu size destek olur, hayatınıza yön çizer. Yanlışı ve doğruyu ayırt edebilme, sonunda bir karara varma ve bunun sonucuna katlanma; insanı hayata bağlayan veya acısını tattıran, ders çıkarmaya yarayan en önemli değerlerdir. Diplomadır.

Kendini ispat etme gayreti veya muhitte kendine yer edinme mücadelesi, hatalar, bazen heyecan bazen de bir atımlık barutun hebâ olması.

Böyle zamanlarda Allah da kuluna daima yardım ediyor; sebep çıkarıyor, bir hâdise yaşatıyor, sizi pişiriyor, ders veriyor ve hayat boyu siz onu kullanıyorsunuz

Benim de böyle hatırladığım, hâtıralarımı kullandığım zamanlarım olmuştur.

Üniversite talebelik yılları, iki arkadaş Beyazıt Çarşıkapı’da bir evde kalıyoruz. Kayseri’den aylık harçlığım geldiği günlerde, evin kirasını verdikten sonra o ay geçinecek kadar paramız da kalmıştı. Cebimizde para olunca evde yemek yapmak istemedik. Karar verdik; dışarıda, lokantada yiyeceğiz. O zamanlar 5-6 liraya biri et yemeği olmak üzere, iki çeşit yemek ve bir tatlı yiyebilirdik.

Çarşıya çıktık, yemek yiyecek yer bakıyoruz. Çarşının köşesinde bir camekan; camlı dolap içinde pişmiş, derisi soyulmuş bir torik balığı yatıyor. Ağzında maydanoz, etrafında limon ve turplar, üzerinde de 40-50 mumluk bir lâmba yanıyor.

Tezgâhta belli ki görmüş geçirmiş; 50-55 yaşlarında saçı alaburs, palabıyıklı, sinekkaydı tıraşlı, bir hayat âbidesi duruyor.

Hazır pişmiş balığı görünce;

«Bugün de balık yiyelim.» diye tezgâha yanaştım. Arkadaşımla bana yetecek miktarı tahmin ederek;

“–Amca bize şuradan yarım kilo balık verir misiniz?” dedim.

O tecrübe dolu, görmüş geçirmiş adam; önce beni, sonra da arkadaşımı tepeden tırnağa güzelce bir süzdü. Sonra camekandan, ucu sıfır olmuş döner bıçağına benzer bir bıçak çıkardı. Balıktan incecik bir dilim kesti ikiye böldü. Bıçağın ucu ile yarısını benim, diğer yarısını da arkadaşımın ağzına verdi, sonra;

“–Evlâdım buna lâkerda derler, bunun kilosu 90 lira.” dedi.

Bilmediğimiz bir yiyecek ve tahmin edemeyeceğimiz bir fiyat. Ben de; biraz samimî bir tavırla;

“–Canın sağ olsun amca, bizim de yiyeceğimiz zamanlar gelir.” dedim. O tarihte, benim bir aylık ev kiram 80 liraydı.

Tezgâhtaki o çok görmüş geçirmiş amca; belli ki bizi sahiplenmiş, bizim bir merakımızı gidermiş ve öğretmişti. İnanıyor ve tahmin ediyorum ki kendisi de bu hareketinden memnun ve mutlu olmuştu.

Yazımızın başında da bahsettiğimiz gibi, tahsil hayatı yalnız okul diploması değil. Onunla birlikte kazanılan birikimlerin, hayata başlarken avantajını kullanmak ve bir adım önde başlamaktır.

Dînimiz bize hodgâm olma diğergâm ol; zâlim olma mazlum ol; hizmetten kaçma hizmetkâr ol; ilminin, tecrübenin, malının zekâtını ver; yani onu «paylaş» diye emrediyor.

Allah -celle celâlühû-, bu şuur ile yaşayıp yüz akı bir hayat sürdürmeyi nasip eylesin.