MÂNEVÎ «GÜNCELLENME» MEVSİMLERİ

YAZAR : Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com

 

Yaşadığımız çağ, müslümanları derinden etkileyen problemlerle dolu. Bir yanda, yaşadıkları ülkelerin idarecileri tarafından inançları dolayısı ile horlanan, zulüm gören, zor şartlar altında hayatlarını idâme ettirmeye çalışan milyonlarca müslüman; diğer yanda en temel İslâmî mefhumlara ve hükümlere yöneltilen ağır saldırılar ve ifsâd edilen milyonlarca mazlum zihin var.

Yaşanan bu zulümlerin hepsi, gözlerimizin önünde cereyan ediyor. Hepsini görüyor, duyuyor ve yüreklerimizde hissediyoruz. Bu zulümleri durdurmak için gücümüz ve kuvvetimiz eksik. Çünkü bütün gücümüzü birleştirip başkaları ile uğraşmak yerine; birbirimizle uğraşıyor, bundan dolayı da paramparça bir hâlde, zalimlerin sofralarında yem oluyoruz. Hakkımızı savunacak, bizi bir araya toplayacak ve önder olacak insanların hasretini çekiyoruz.

Zulüm, artık tahammül edilemez boyutlara ulaştı. Her gün yüzlerce müslümanın kanı dökülüyor; binlerce insanımız yurtlarından, yuvalarından uzaklaştırılarak haramzadelerin ellerinde oyuncak hâline getiriliyor. Ümmet olarak; yaşadığımız bu zulümlere rağmen, hâlen daha birlik ve bütünlük içerisinde olmaktan, ortak ses olma gayesinden de uzağız.

Yaşadığımız bu duruma çağlar ötesinden ışık tutan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:

“–Yemek yiyenlerin sofralarına birbirlerini çağırdıkları gibi, çeşitli ümmetlerin sizin aleyhinize birleşmeleri yaklaşmaktadır.

Ashabdan biri;

«–Ey Allâh’ın Rasûlü! O gün (sayıca) az olacağımızdan mı (aleyhimizde birleşecekler)?» diye sordu.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

«–Hayır, bilâkis o gün (sayıca) çok olacaksınız. Fakat selin üzerindeki köpük ve çer çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanınızın kalbinden size karşı duyduğu ‘mehâbeti’ (korkuyu) çekip alacak ve kalbinize ‘vehn’ (zâfiyet) atacak (bu sebeple düşmanınız sizden çekinmeyecek ve korkmayacaktır).» buyurdu.

Ashabdan biri;

«–Ey Allâh’ın Rasûlü! ‘Vehn’ nedir?» diye sordu.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

«–Dünya sevgisi ve ölüm korkusu…» diye cevap verdi.” (Ebû Dâvûd, Sünen, Melâhim, 5)

Gördüğümüz üzere; dünya sevgisi ve dünyevîleşme, bizleri en mühim gayelerimizden uzaklaştırmakta ve zalimlerin ellerinde oyuncak hâline getirmektedir.

Yaşadığımız cemiyette helâl-haram dengesi kayboldu ve birbirine karıştı. En büyük günahlar ve haramlar bile, artık alenî olarak işlenir hâle geldi. Neredeyse her mahallede, bir fâizli bankanın şubesi kuruldu. Ceplerimiz fâizli bankaların kredi kartları, yüreklerimiz dünya malı ve dünya sevgisi ile işgal edildi. Bu konuda hassas olması gereken müslümanlar; öylesine esnedi, öylesine müsait hâle geldiler ki, Ramazan ve Kurban bayramlarımız dînî bayramdan ziyade, tatil olarak idrak edilmeye başlandı. Bunun neticesi olarak; Ramazan ve Kurban bayramlarında, müslümanlara(!) kredi vermek için fâizli bankalar birbirleri ile yarışa giriştiler.

Evlerimiz, arabalarımız, eşyalarımız, elimizden düşürmediğimiz pahalı telefonlarımız, hâsılı modern(!) dünyada ihtiyacımız olan her ne varsa; alabilmek için çeşit çeşit fâize, krediye ve günaha bulaştık.

Modern dünya, müslüman ferdin en zor imtihanlarından birisi oldu. Korunması gereken en mühim hassâsiyetlerimiz, bir bir elimizden alındı. Biz, her mevzîyi kaybedip gerilerken; karşımızdaki güçler bıkmadan, usanmadan ilerlemeye devam ettiler. O kadar ilerlediler ki; evlerimize, evlerimizin en mahrem bölümlerine bile etki ettiler. Modernleşen ve dünyevîleşen müslüman ailelerde bile kopmalar, boşanmalar had safhalara ulaştı. Genç nesillerimizde, inancımızın gerektirdiği hassâsiyetler yeterli seviyede değil. Âhiretsiz, hesapsız bir dünya modeli; yeni nesillerimizin zihinlerine işlenmekte.

Günümüzde kullandığımız teknolojik âletlere; herhangi bir ârıza veya sıkıntı çıkması durumunda, üretildiği ayarlara geriye dönmesi için belli sistemler konulmuştur. Cihazın sağlıklı olarak işlem yapmaması durumunda, bu sistem ile cihazın ilk üretildiği zamana dönmesi ve ilk üretildiği ayarlar ile yeniden sağlıklı olarak çalışması sağlanmaktadır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar…” (Buhârî, Cenâiz, 92) buyuruyor. Buradan hareket edersek, insanın da bir fıtrat ayarının olduğunu söylememiz mümkün olacaktır. Dünyevîleşmenin ve dünya sevgisinin bozduğu bu ayarlara, insanın yeniden dönmesi ve yaratılış gayesine uygun hareket etmesi için, müstesnâ zaman dilimleri bahşetmiş yüce Mevlâ’mız.

Bu yıl da mübârek dilimlerinin içerisine girmiş bulunuyoruz. Rahmetin sağanak sağanak yağdığı bu zaman dilimlerinde; yeniden kul olmanın, teslim olmanın hazzını yaşayarak, bizim istenen fıtrat ayarlarımıza dönmemiz gerekiyor.

Biz; kul olarak Allah Teâlâ’nın emirlerini kendimize ve günümüze uydurmakla değil, o emirlere göre hayatımızı düzenlemekle mükellefiz. Ya bu ölçülere uyar fıtrat ayarlarımıza döneriz ya da dünyaya dalıp onun oyuncağı oluruz.