Allah’tan Kullarına Sorular! -3-

YAZAR : Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI

DAHA GÜZEL HÜKMEDEN KİM VAR?

CEVAPSIZ SUALLER

İlzâm edici, yani muhatabı susturan, çaresiz bırakan sualleri; peygamberler de kavimlerine tevcih etmişlerdir. Bu sualler, muhatapların iç dünyasında titreşimler meydana getirir. Kimisi inadına devam eder, kimisi boynunu büküp hakikati kabul eder.

Putlara tapanlara sualler:

“O vakit (İbrahim -aleyhisselâm-) babasına ve kavmine şöyle demişti:

«–Siz nelere tapıyorsunuz?»

«Allah’tan başka birtakım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?»

«O hâlde âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?»” (es-Sâffât, 85-87)

Nazım Hikmet’in Stalin’i kastederek kullandığı ifadesiyle; «taştan, tunçtan, alçıdan ve kâattan» otorite sembolleri, her devirde insanların başına musallat edilmiştir. Hâlbuki onlar faydasız taşlar, temsil ettikleri insanlar da âciz kullardır:

“Kendileri yaratıldığı hâlde hiçbir şeyi yaratamayan varlıkları (Allâh’a) ortak mı koşuyorlar?”

“Hâlbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları olur.”

“Onları doğru yola çağırırsanız size uymazlar; onları çağırsanız da, sükût etseniz de sizin için birdir.”

“(Ey kâfirler!) Allâh’ı bırakıp da taptıklarınız sizler gibi kullardır.

(Onların tanrılığı hakkında iddianızda) doğru iseniz, onları çağırın da size cevap versinler!

Onların (o putların) yürüyecekleri ayakları mı var yoksa tutacakları elleri mi var veya görecekleri gözleri mi var yahut işitecekleri kulakları mı var? (Nasıl icâbet etsinler çağrınıza?)…” (el-A‘râf, 191-195)

Yaratamayan, cevap veremeyen, işitemeyen âciz varlıklar…

Cenâb-ı Hak putlara tapınmanın mânâsızlığını hep suallerle müşrik suratlara vurur:

• Rızık, ecel ve yeniden hayat:

“Allah, (o yüce varlıktır) ki sizi yaratmış, sonra rızıklandırmıştır; sonra O, hayatınızı sona erdirecek, daha sonra da sizi (tekrar) diriltecektir.

Peki sizin (Allâh’a eş tuttuğunuz) ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir.” (er-Rûm, 40)

Rabbimiz yine yaratma ve rızık üzerinden sorar ve cevabını verir:

“Ey insanlar! Allâh’ın size olan nimetini hatırlayın;

­–Allah’tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mı?

• O’ndan başka tanrı yoktur.

Nasıl oluyor da (tevhidden küfre) çevriliyorsunuz!” (Fâtır, 3)

Bu sualler bilhassa müşriklere yöneliktir.

Siyer-i Nebî dersi verenler şu sahneyi hep yaşamışlardır. Mekke müşriklerinin, boykot metninde veya Hudeybiye’de «Bismikâllah» diye yazmaları, Kâbe’ye Beytullah demeleri, haccetmeleri gibi hususlar geçince, dinleyiciler, talebeler şaşırırlar:

–Onlar Allâh’ı biliyorlar mı?

–Evet biliyorlar, kabul ediyorlar; fakat O’na ortaklar, putlar, eş veya çocuk isnâd edi­yorlar.

Günümüzde de deizm, sekülerizm vb. adlarla anılan fiilî durumun; buna benzer bir tarafı var.

Müşrikler, Allâh’ı kabul ettikleri hâlde; Peygamber’i ve Kur’ân’ı yani Allâh’ın kendilerine bizzat emirler, yasaklar göndermesini reddediyorlardı. «Deizm» de yaratıcı olarak bir tanrı kabul edilse bile insanlığa müdahale etmediğini kabul etmektir.

➢ İdarede ve teşrîde (yasamada) lâiklik,

➢ Ferdî hayatta seküler, dünyevî yaşayış,

➢ Hukukî bakımdan «hayat tarzı dokunulmazlığı»,

➢ Ekonomik bakımdan liberalizm ve aşırı serbestiyet gibi dînî hayatın dışına atan uygulamalar, bu fiilî durumu doğurmakta.

Yani bir yaratıcı varsa da, bize karışmasın!.. Bana bir şeyleri emretmesin veya yasaklamasın.

Bunu ifade için herkesin farklı bir tarzı var.

Kimisi tamamen ateist olurken, kimisi başka bir ideolojiyi dînin yerine koyabilir ki, Kur’ân’da bunun karşılığı «tâğut»tur.

Kimisi; «Dîni ben öyle anlamıyorum!» diyerek, hadîsi dışlama, âyetleri yorumlamaya girişir. Kimisi; sadece gaflettedir, toplumun kafa karışıklığını nefsânî şekilde değerlendirir.

Câhiliyye Arapları da; «Allah bir şey indirmedi, rasûl göndermedi.» diye direttiler. Cümle güya Allâh’ı kabul ile başlıyordu, lâkin O’nu inkâr ile devam ediyordu.

Allah sordu ve ilzâm etti:

“Yoksa; «Onu (Kur’ân’ı) kendisi uydurdu» mu diyorlar?

De ki:

«Eğer doğru iseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.»

Eğer (onlar) size cevap veremiyorlarsa, bilin ki, o ancak Allâh’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka tanrı yoktur.

(Defalarca aklen, vicdanen mağlûp oldunuz.) Artık müslüman oluyor musunuz?” (Hûd, 14)

Günümüzde klâsik mânâda putlar ve şirk koşma ortadan kalkmış gibi görünür. Hâlbuki bugün de; kutsanan heykeller, isimler, izmler, ideolojiler, sorgulanmayan anlayışlar vardır. Bunlar Allâh’ın karşısına konmaktadır. Hâşâ, Allâh’ın dîninin üstüne çıkarılmaktadır.

Allah sorar:

“…Allah mı daha hayırlı, yoksa O’na koştukları ortaklar mı?

(Onlar mı hayırlı) yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren mi?

O suyla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel güzel bahçeler bitirdik.

Allah’tan başka bir tanrı mı var! …” (en-Neml, 59-60)

İslâm geldikten sonra câhiliyye hükmü ortadan kalkar. İlâhî tâlimatları reddedip de fânîlerin hükmünü talep edenlere Cenâb-ı Hak sorar:

“Yoksa onlar (İslâm öncesi) câhiliyye idaresini mi arıyorlar? …” (el-Mâide, 50)

Âyetin devamı ise; lâisizmden deizme, «ılımlı İs­lâm»­cısından diyalogcusuna, tarihselcisinden aklına tapanına, Allâh’ın hükmü dışında uydurulmuş her türlü yaklaşımın heveskârlarına hitaben gönülleri titreten bir başka sualdir:

“…Îmanda yakîne ermiş toplum için;

Hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır? / Allah’tan daha güzel hükmeden kim vardır?”

Çünkü;

• Kur’ân ahkâmına tarihsel diye dudak bükenler de,

• Efendimiz’in sünnetine; «Bizi bağlar mı, bize ulaştı mı?» diye şüphe bulaştırmaya çalışanlar da,

• Lâisizmin, kapitalizmin, Marksizm’in şu veya bu ideolojinin peşine düşenler de aslında, batının maskeli, yaldızlı, şeytan süslü paketlerine hayranlık duyanlardır.

Aslolan Allâh’ın hükmüdür. O, en güzel hükmedendir. Çünkü O; en âdil, en merhametli ve insanı en iyi bilendir.

Günümüzde insanlık; teknolojiyi, aklı, zekâyı, bunlarla gelen kudreti de putlaştırabilmektedir. Hâlbuki tabiî âfetler insanoğlunun bütün teknoloji balonunu söndürüverir. Geçtiğimiz aylarda kudretli Amerika’nın kasırgalar ve dev orman yangınları karşısındaki acziyetini bütün dünya seyretti.

Allah Teâlâ ise sorar:

“(Onlar mı hayırlı) yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarından (yer altından ve üstünden) nehirler akıtan, arz için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı?

Allah’tan başka bir tanrı mı var!..” (en-Neml, 61)

Elbette ki yok! O hâlde, Allah’tan başka hiçbir güce ilâhmışçasına teslîmiyet gösterilmemelidir. Üstelik, Cenâb-ı Hak bütün o kudret ve azametinin yanında, kendisine fısıltıyla duâ edeni de duyandır:

“(Onlar mı hayırlı) yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve (başındaki) sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hâkimleri kılan mı? Allah’tan başka bir tanrı mı var! Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz!” (en-Neml, 62)