ÖLÜRSEM ŞEHİD KALIRSAM GAZİ!

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ
قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ j : « مَا مِنْ مَكْلُومٍ يُكْلَمُ فِى اللّٰهِ إِلَّا جَاءَ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَكَلْمُهُ يَدْمَى اللَّوْنُ لَوْنُ دَمٍ وَالرّ۪يحُ ر۪يحُ مِسْكٍ »

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Allah yolunda yaralanan her bir yaralı, muhakkak kıyâmet gününde yarası kanayarak gelir. Rengi kan rengi, kokusu ise misk kokusudur.” (Buhârî, Sayd, 31)

BİR MESAJ: “Allah yolunda gözünü kırpmadan canını fedâ etmekten geri durma!”

Haydin diyelim vakt-i sefer emr-i kazâya
Bekler yiğidim, feth-i mübîn, haydi gazâya.
Al bayrağın altında şehîd ol ya da gāzî,
Âlemde esîr olma sakın kahr-ı nizâya!
(Seyrî)

Yüce dinimiz İslâm’da Allah yolunda canını fedâ edenler, şehid; savaşta şehid olmayıp sağ olarak geri dönenler de gazi unvânı ile şereflenmişlerdir. Şehidlik ve gazilik mertebelerinin her ikisi de mübârek ve yüce mertebeler olarak kıymet bulmuştur.

Bu mertebeler; vatan, millet gibi mukaddes değerlerin müdafaası uğruna, Allah yolunda yapıldığı için mübârek kılınmış ve karşılığında birçok mükâfat va‘dedilmiştir.

Bu sebeple şehidler diridirler ve Rableri tarafından mütemâdiyen rızıklanırlar. Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma!

Bilâkis onlar diridirler; Allâh’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir hâlde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.

Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.” (Âl-i İmrân, 3/169-170)

Hattâ şehid öyle lütuf ve kerem içindedir ki;

“Ölüp de Allah katında hayırlı bir mertebeye erişen kullar içinde, şehidden başka hiç kimse; kendisine içindekilerle birlikte dünya verilecek olsa bile yeniden dünyaya gelmek istemez.

Şehid ise, şehidliğin ne kadar üstün bir mertebe olduğunu gördüğü için, dünyaya dönüp bir kez daha şehid olmayı arzular.” (Buhârî, Cihâd, 6)

Sevgili Peygamberimiz -sal­lâl­lâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; bir hadîs-i şerîfinde Allah yolunda şehid olanın, cennetin en yüksek mertebesi olan «Firdevs Cenneti»ne gireceğini müjdelemektedir. (Buhârî, Rikāk, 51)

Şehid ve gazilerin günahları bağışlanır. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de; Allah yolunda savaşanların ve öldürülenlerin günahlarını örteceğini ve kendi katından bir nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağını bildirmektedir. (Âl-i İmrân, 3/195)

İslâm toprakları daima bu iki mefkûre ile müdafaa edilmiş, dîn-i mübîn bu mübârek kıymetlerle âlî kılınmış, i‘lâ-yı kelimetullah gayesine bunlarla erişilmiştir. Şehidlik ve gazilik mefkûresi; her türlü teknolojik imkâna sahip olan İslâm düşmanlarının anlayamadığı, çözemediği bir durumdur. Onlar, süper güce sahip olmalarının verdiği güce kanarak ve onu kullanarak mücadeleyi kazanacaklarını zannetmişler ve hâlâ zannetmektedirler. Ama heyhat! Karşılarında onların hesap edemedikleri bir kuvvet vardır: Îman kuvveti…

Bu, öyle bir kuvvettir ki; hiçbir güç karşısında eğilmez, bükülmez, geri durmaz, korkmaz. Nitekim Rabbimiz Teâlâ âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır:

“Birtakım insanlar onlara;

«İnsanlar size karşı asker toplamışlar, onlardan korkun!» dediler de bu, onların îmanlarını arttırdı ve;

«Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» diye cevap verdiler.” (Âl-i İmrân, 3/173)

Yine îman kuvveti öyle bir kuvvettir ki, mü’mini;

“Hasbünallah ve ni‘me’l-vekîl / Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.” diyerek Allah yolunda malını, canını gözünü kırpmadan fedâ ettiren bir kuvvettir. Bu kuvvet, Bedir’de göründüğü gibi Malazgirt ve Çanakkale’de de kendini göstermiştir.

–Seyit Onbaşı hangi kuvvet ile 215 kilogram ağırlığındaki top mermisini defalarca sırtına alıp namluya sürmüştü?

–Tabiî ki îman kuvveti ile…

Nitekim savaştan sonra Seyit Onbaşı’dan fotoğraf çekimi için top mermisini aynı şekilde sırtına alması istenmişti de ne kadar uğraştıysa top mermisini kaldıramamıştı. Bu durum karşısında o;

“–Yine savaş olsa yine kaldırırım.” diyerek îman kuvvetinin nelere kādir olduğunu ortaya koymuştu.

Evet, şu zamanlarda şehid kanlarıyla sulanmış aziz topraklarımıza göz diken hâinlere karşı bir mücadele başlamıştır. Mehmetçiklerimiz geçmişte olduğu gibi îman kuvveti ile hareket edip öyle sözler söylüyorlar, öyle kahramanlık destanları yazıyorlar ki… Bir kahraman askerimiz;

“–İstikamet neresi?” sorusuna;

“–Kızılelma!” cevabını veriyor ve arkasından ekliyor:

“Beklemesinler!”

Bu ne îman kuvveti yâ Rab! Bu ne cesur yürek böyle! Mâşâallah bârekallah!

Bir diğer mücâhid askerimiz de; «Eğer şehid olursam, verilecek olan şehidlik parası ile şehid olduğum toprakların yetim yavrularına okul yaptırın!» diye yakınlarına vasiyette bulunuyor.

İşte îman kuvveti! İşte mü’min ve muvahhid mücâhid!

Zira mü’min; gücünü, kuvvetini îmânından alır ve eğer îmânı varsa en güçlü olanın, en üstün olanın kendisi olduğunun şuurundadır. Zira Rabbimiz, mü’minlerin gönüllerine su serpercesine şöyle nidâ etmektedir:

“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin!

Eğer (gerçekten) îmân etmiş kimseler iseniz;

•Üstün olan sizlersiniz.” (Âl-i İmrân, 3/139)

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’den nakledildiğine göre; Harâm bin Milhân Hazretleri, Bi’r-i Maûne Savaşı’nda yaralandığında, bedeninden akan kanı yüzüne ve başına sürmüş ve şöyle demişti:

“Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki ben kazandım!” (Buhârî, Meğāzî, 29)

Evet, mü’min şehid de olsa gazi de olsa hep kazanan taraftır. Her durumda onun için kayıp yoktur.

Zira şehid ve gazilerin akıttığı kan mukaddestir. Serlevhâ hadîsimizde Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; Allah yolunda kan akıtanların kanlarının renginin her ne kadar kan renginde olsa bile kokusunun misk kokusu gibi olduğunu bize haber vermiştir.

Bu noktada şu hususun hatırlatılmasında fayda vardır ki cephe gerisinde olanların da bu şehidlik ve gazilik mertebelerinden nasipdâr olmaları mümkündür. Zira Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Her kim Allah yolunda savaşacak bir askeri (savaş için) donatırsa kendisi de savaşmış gibi olur. Kim de Allah yolunda savaşa çıkan gazinin arkasından ailesine iyi bir şekilde göz kulak olursa o da savaşmış gibi olur.” (Müslim, İmâre, 135)

Bu bakımdan her ne kadar cephede mücâhidlerle beraber savaşamasak bile kalplerimiz onlarla çarpmalı, duâlarımız onlarla olmalı. Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden mü’minler olarak, Allah yolunda cihâd etme düşüncesini gönüllerimizde daima canlı ve diri tutmalıyız.

Rabbimiz şehid ve gazi olma mefkûresini gönüllerimizden eksik etmesin!

Rabbimiz; Allah yolunda, vatan için, ümmet için mücadele eden mücâhidlerimize yardım eylesin!

Rabbimiz; şehidlerimize rahmet, gazilerimize şifâlar lutfetsin!

Âmîn…