«AY»I TUTAN ADAM

YAZAR : Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr

İki cihan sultanının,
Doğduğu ay geldi yine.
İlm u meârif kânının,
Doğduğu ay geldi yine.

Gelsün şefâat isteyen,
Bulsun safâ ânı seven,
Ol sâhib-i hulk-i hasen;
Doğduğu ay geldi yine.

Bedr-i dücâ şems-i duhâ,
Verd-i gülistân-ı Hudâ,
Hakk’ın Habîbi Mustafâ;
Doğduğu ay geldi yine.

Bir âşık u sâdık kanı?
Râhat bula cân u teni,
Sırr-ı hakîkat mahzeni;
Doğduğu ay geldi yine.

Anı Hüdâyî kim sever,
Matlûba bulmuştur zafer,
Fahr-i Cihân Hayru’l-beşer;
Doğduğu ay geldi yine.

Bekçi Murtaza Efendi; hayli asabî mîzaçlı, insanlara haşin davranan, aksi bir kişiydi.

Zaman zaman ailesi ve arkadaşları; onu bu hususta uyarıyor, ama bir türlü Murtaza Efendi’yi bu huyundan vazgeçiremiyorlardı.

Bir gece; yeni vazife bölgesi olan Üsküdar Ayazma Mahallesi’nden, işini vukuatsız bitirmenin huzuruyla Toptaşı’ndaki evine doğru yürüyordu.

Kaptan Paşa Camii’ni geçince durakladı; mehtabın ışığında, yeleğinin cebinden çıkardığı baba yâdigârı köstekli saatine bakıp;

«Sabah namazına fazla vakit kalmamış, namazımı kılar eve öyle giderim.» diye aklından geçirdi. Zaten Aziz Mahmud Hüdâyî Camii’ne de gelmişti; sabah namazını beklemek üzere camiye girip, iki rekât tahiyyetü’l-mescid, iki rekât da teheccüd namazı kılıp, tesbihini çıkarıp murâkabeye daldı.

Bugünkü gibi o zamanlarda da Aziz Mahmud Hüdâyî Camii’nin içerisinde kedicikler vardı. İşte onlardan biri Murtaza Efendi’nin dizinin dibine yanaştı.

Kedi onun dizlerine sürünüyor ama Murtaza Efendi; elinin tersiyle kediciği kovalıyor, orada da huysuzluğunu gösteriyordu.

Gerçi kediciğin kendini sevdirmeye niyeti de yoktu.

Kedicik ona doğru yaklaşıyor; dizlerine sürünüyor, miyavlıyor, sonra tekrar geri gidip aynı hareketleri yapıyordu.

Belli ki kedi, Murtaza Efendi’nin kendisini takip etmesini istiyordu.

Murtaza Efendi de bunun farkına varıp ayaklandı ve kedinin peşine düştü.

Kedicik önde o arkada, birlikte camiden çıktılar.

Türbenin yanından geçip merdivenlerden aşağı inerken; basamaklardan birinde sırtını duvara dayamış, öne-arkaya eğilerek elinde bir ip varmış da uçurtma uçuruyormuş gibi hareketler yapan bir adamla karşılaştılar:

“–Hayrola arkadaş, ne yapıyorsun burada?”

“–Görmüyor musun bekçi efendi, İki Cihan Sultanı’nın doğduğu ay geldi yine!”

“–Anladık mehtap olmuş işte. Ne güzel! Sen ne yapıyorsun burada?”

Adam gökte mehtap oluşturan «ay»ı göstererek;

“–«Ay»ı tutuyorum!” dedi. “Hani Hazret söylüyordu ya; «Hakk’ın Habîbi Mustafâ’nın doğduğu ay geldi yine.» diye. Ben de nurlarını onun üzerine döksün diye «ay»ı tutuyorum.” dedi.

Murtaza Efendi iyice sinirlenmişti;

“–A be ahmak! Sana mı kaldı mübâreğe nur indirmek, böyle nur mu inermiş? Hem sen kim… Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri kim? Almayayım şimdi sopamı elime, haydi doğru evine!” diye bağırdı.

Adamcağızın sanki dünyası başına yıkılmıştı, ağlamaya başladı ve koşarak oradan uzaklaştı. Murtaza Efendi yine yapmıştı yapacağını…

Murtaza Efendi tekrar geriye dönüp camiye doğru bir adım attı ki ortalık karardı, mehtap ortadan kaybolmuştu.

Murtaza Efendi;

“–Hayırdır inşâallah, herhâlde ay bulutun arkasına girdi.” diye içinden geçirdi.

Bir adım daha atmıştı ki gāipten gelen o sesi işitti:

“Ey Efendi! Neden o saf kulu bizden ayırdın? Onu bize yaklaştırmak varken neden uzaklaştırdın? Biz söze, dile bakmayız; gönle ve hâle bakarız, bilmez misin?” deyince; Murtaza Efendi, yaptığı hatayı anladı.

Hemen o adamcağızın ardından koşmaya başladı. Sokaklarda koştu… koştu, adamı aradı.

O sırada sabah ezanı okunmaya başladı.

Murtaza Efendi irkilerek uyandı, kan ter içindeydi.

Oturduğu yerde uyuyakalmış, rüya görmüştü.

Hemen abdest tazelemek için camiden çıkıp şadırvana vardı; kollarını, ayaklarını sıyırırken, birden biraz ilerisindeki muslukta abdest alan adamı gördü…

«Hayırdır inşâallah, seher vakti «ay»ı tutan adama ne kadar benziyor!» diye aklından geçirdi. Ama sonra; «O bir rüyaydı.» diye düşündü.

Hızlı adımlarla cami kapısına doğru ilerlerken, yanına yaklaşan «ay»ı tutan adamın şu sözleriyle irkildi:

“–Bu da senin imtihanındı Murtaza Efendi! Artık bundan sonrası sana kalmış.”

Sabah namazını edâ ettikten sonra, ayağına dolanan kediciği fark etti bekçi Murtaza Efendi. Geceki kedicikti bu, eğildi sevdi bu sefer. Kedicik de kendini sevdirdi ne de olsa vazifesini tamamlamıştı. E her mahlûkātın bir vazifesi yok muydu bu dünyada?

Sonra camiye girerken, «ay»ı tutan adamın sözleri geldi aklına.

O günden sonra da; uysal, mülâyim bir adam oldu çıktı Murtaza Efendi…