ÖMÜR MUHASEBELERİ

YAZAR : Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

Hep deriz; «Geleceği belirlemek geçmişi bilmekle başlar.» Hayatımızdaki kusurlar, hatalar, ve yanlışlar tespit edilmeli ki; iyi, güzel ve doğrulara daha kolay ve daha çabuk ulaşılsın. Kim istemez ömrünün mutlu ve problemsiz olarak sürmesini?

Doğumdan ölüme kadar her canlının geçirdiği zaman dilimi «ömür» diye adlandırılır. Hayvanların ve bitkilerin de belirli ömür takvimleri vardır. Onlar da ömür takvimlerinde kendilerine yüce Yaratıcı tarafından biçilen vazifelerini yerine getirirler.

Dünya, bir imtihan alanıdır. Kur’ân-ı Kerim’de;

“Ben insanları ve cinleri ancak Bana kulluk etsinler, diye yarattım.” (ez-Zâriyât, 56) buyuruluyor. Kulluk şuuru hiçbir zaman değiştirilemez kutsî bir hakikattir.

Hayat, insan için hem dünyevî hem uhrevî saâdeti kazanma alanıdır. Bu sebeple; «Nasıl bir hayat yaşamalı?» İnsan için önemli soru bu!

Evet, nasıl yaşamalı bu hayatı? Zira bir daha dünyaya gelmeyeceğiz. İlk ve son gelişimiz bu hayat olacaktır.

Kimilerinin ağzında;

«Kahrolsun böylesi bir hayat, batsın bu dünya!»

Kimilerinin ağzında;

«Şu güzel hayat hiç bitmese!» hezeyanları…

Kimileri;

«Dertlerle, sıkıntı ve problemlerle dolu şu hayat çekilmez!» derken kimileri;

«Hayatım hastalıklarla, borçlarla, insanlarla mücadeleyle geçti; keşke dünyaya gelmez olaydım!» gibi isyan kokan cümlelerle hayatın mutlak yaşanması gerekenlerini ıskalayarak yanlış yorumlarla zaten sıkıntılı olan hayatını daha da çekilmez hâle getirir. Bazılarının ömürleri de; insanlara hizmetle geçer de, hayatlarındaki olumsuzluklara tabiri câizse «gık»ları çıkmaz hep şükreder, asla isyan etmezler. Onlar her hâlükârda Rablerinden râzı olurlar. Böylelerinin ömürleri; Hakk’a, hayra ve iyiliğe adanmış bir minval üzere devam eder. Ne mutlu onlara! İnşâallah biz de öylelerinden olalım.

Hayat ve ömür çizgisinde zikzaklar olabilir. Önemli olan son nefesi en güzel hâl üzere verebilmektir. Bütün ömür, son nefese göre tasarlanmalıdır. Bunu yakalayabilmek ömrün en mesut veya en hazin ânı olabilir.

Şüphesiz insan boş yere yaratılmış ve dünyada başıboş bırakılmış değildir. Dünyada döndürülüp, dolaştırılıp eninde sonunda huzûra getirilecektir. Kur’ân-ı Kerim’de bu hususları işleyen âyetlere baktığımızda;

“İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (el-Kıyâmet, 36)

“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzûrumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (el-Mü’minûn, 115)

Her şey ayan beyan ortada… İlâhî hakikatlerin farkında olarak ömrü geçirmek akla daha muvâfık, değil mi?

İnsan mes’ûliyet taşıyan bir varlıktır. Hayatı değerli kılan, insanın bu mes’ûliyet şuuruna yakışır davranışlar sergilemesidir. Belli ki, insan hayatına hâkim olan bir zaman gerçeği var. Zaman da ömür takviminde su gibi hızla akıp gidiyor. İnsanlar anbean, günbegün mutlak geleceğinden şüphe olmayan ve kaçış imkânı bulunmayan âhiret gerçeğine doğru ilerliyorlar.

İnsan hakikî saâdete ancak îmanlı bir hayatla ulaşabilir. Ömür, aslında insana sınırlı bir vakit olarak verilmiş emânettir. İnsan bu emânetin sorumluluğunda hareket ederek ömür emânetini doğru kullanmalıdır.

İnsan, ömrünü muhasebe etmek için kendine şu soruları sorabilir:

• Ey kardeşim! Ömrünü nasıl geçiriyorsun? Kırdığın, incittiğin insanlar var mı? Bunları gidermen için neler yaptın?

• Seni mükemmel sûrette yaratan Rabbine olan kulluğunu hiç sorguladın mı? O’na ne kadar yakınsın? İbâdetlerinde gevşekliklerin var mı? Gidermeye çalışıyor musun?

• Kimlerle dost ve arkadaşsın düşündün mü? «Kişi dostunun dînî üzeredir.» (Ebû Dâvûd, Edeb, 16/4833) hadîs-i şerîfini biliyor musun?

• Ömür sermayesini nerelerde tüketiyorsun? Zamanını en çok nelere harcıyorsun bunun hesabını yaptın mı? Her gün Kur’ân okuyor musun?

• Dilini gıybetten, gözünü haramdan, günlünü günahlardan korumaya çalıştın mı? Bunda ne kadar başarılısın?

• Hastaları ziyaret eder misin? Yetimleri görüp gözetir misin? Sadaka verir misin? Hayırda yarışır mısın? Bu hasletleri ömür sermayesi olarak görür müsün?

• Ailene, akrabalarına, eş-dost ve ahbaplarına davranışların nasıl? Hattâ diğer mahlûkāta karşı şefkat ve merhametin hangi boyutta?

• Yakınlarının ve uzaklarının dertleriyle ilgilenir misin? Çaresizlere çare, kimsesizlere kimse oldun mu?

• Peygamber’in sünnetleri hayatına ne kadar hâkim? O’na ümmet olma şuurun nasıl?

• Çoluk çocuğuna dînini-diyânetini öğretme konusunda azmin ne durumda?

• Kul hakkına riâyet ediyor musun?

• Anne-babanın hâl ve ahvâlini sorup ilgileniyor musun? Sıla-ı rahim yapıyor musun?

• Maddî hayatını güzelleştirirken, mânevî hayatını güzelleştirmeyi hiç düşündün mü?

• Yediğin, içtiğin, giydiğin helâl mi?

• Gece yatağa girdiğinde; «Bugün Allah -celle celâlühû- için ne yaptım?» sorusunu nefsine sordun mu?

Sor kendine! Sor ve verdiğin cevaplara göre istikametini yeniden çiz Hak aşkına!

Unutulmasın ki herkes dünyada ömrü boyunca yaptıklarının karşılığını ebedî âlemde mutlaka görecektir. İcrâ edilen hiçbir haksızlık veya işlenen en küçük hayır karşılıksız kalmayacaktır:

“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.

Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” (ez-Zilzâl, 7-8)

En sırlı şeyler dahî Cenâb-ı Hakk’a gizli değildir:

“Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.” (el-Hadîd, 4)

“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (el-Haşr, 17-18)

Günümüzde bütün insanlar en doğru, en güzel yolun arayışı içindedir. Yol çoktur ama hak olan yol tektir. Ve ancak hak yol en son din İslâm’dır.

“Şüphesiz bu Ben’im dosdoğru yolumdur, ona uyun başka yollara uymayın.” (el-En‘am, 153)

Ne mutlu İslâm yolu üzere olanlara!

Hazret-i Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:

«Yedi şeyden önce amelde acele edin:

* Unutturucu fakirliği mi bekliyorsunuz?

* Tuğyân ettirip, azdırıcı zenginliği mi bekliyorsunuz?

* İfsâd edici hastalığı mı bekliyorsunuz?

* Aklınızı götürecek ihtiyarlığı mı bekliyorsunuz?

* Ânî ölüm mü bekliyorsunuz?

* Deccal’i mi bekliyorsunuz. Bu beklenen gāib bir şerdir.

* Yoksa kıyâmeti mi bekliyorsunuz? Kıyâmet ise hepsinden kötü, hepsinden daha acıdır.»” (Tirmizî, Zühd, 4; Nesâî, Cenâiz, 123)

Yeni bir yıla girdiğimiz şu günlerde Rabbim bizleri ömrünün hesabını yapan ve âhiretini kazananlardan eylesin inşâallah!..