SEVGİ VAR, SEVGİ VAR…

YAZAR : Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ ogmusharun@yahoo.com

Yıllar önce seminer vermekte olduğum derneğe devam eden talebelerden biri birden sır oluverdi. Hemen ailesine haber verdik, aradık, taradık, nihayet bulduk. Nereye gittiğini, neden gittiğini sorup soruşturduksa da söylemek istemedi. Sonradan arkadaşlarından öğrendik. Delikanlı adam! Meğer sevdiği bir kız varmış.

“İnsanlardan bazıları Allâh’ın dışında tanrılar edinir, onları Allâh’ı sever gibi sever. Îmân edenlerin Allâh’a olan sevgileri ise çok daha fazladır.” (el-Bakara, 2/165) meâlindeki âyeti okumuş;

«Acaba ben o kızı Allah’tan daha mı fazla seviyorum?» diye vesveseye düşmüş, kendisini muhasebe etmek için yalnız kalmak istemiş! Gerçeği öğrenince delikanlının ihlâs ve sâfiyetine hem hayran olduk hem de bir hayli güldük…

Ümit, recâ, havf, itaat, inkıyâd, tevekkül, güven gibi sevgi de îmânın olmazsa olmaz şartlarından biridir. Nasıl ki kişi Allah dilemedikçe yaprağın bile kıpırdamayacağının idrâkine varmadan, O’nun izin ve iradesi olmaksızın hiçbir fayda ve zararın söz konusu olmayacağını özümsemeden, beklenti ve kaygılarının odağına O’nu yerleştirmeden, O’nun emir ve yasaklarını ölçü kabul etmeden, O’na dayanıp güvenmeden mü’min olamazsa; Allâh’ı sevmeden de mü’min olamaz. İsterse Allâh’ın varlık ve birliğini tasdik ediyor olsun! Yalnızca tasdik ve ikrar yeterli olsaydı, iblis de mü’min olurdu.

Demek ki mü’min olmak için Allâh’ı sevmek gereklidir. Ancak Allah sevgisi diğer sevgilerden farklıdır. Nitekim eş sevgisi çocuk ve anne-baba sevgisinden, bunların her birinin sevgisi hısım-akraba sevgisinden farklıdır. Arkadaş, vatan, millet, meslek, mal-mülk, makam-mevki, şöhret vb. sevgiler de böyledir. Her biri kendine mahsustur. Bunlar arasında yalnızca Allâh’ı yaratıcımız ve tanrımız olarak severiz. Bu sevgiyi sadece O’na tahsis ederiz. Zaten O’ndan başka tanrı tanımayız ki, bu sevgiden başka birine de pay çıkaralım. Âyetteki;

“Onları Allâh’ı sever gibi sever.” ifadesinin anlamı budur. Zaten âyette yerilen kişilerin Allâh’ın dışında tanrılar (endâd) edinmesinden bahsedilmesi bunu açıkça göstermektedir. Sözü edilen kişiler, Allâh’ın dışında başka varlıkları tanrılaştırmakta ve onları Allâh’ı sevdikleri gibi sevmektedirler. Çünkü onlara göre o varlıklar da ulûhiyetten bir paya sahiptir.* Dolayısıyla onlara duydukları sevgiyle Allâh’a duydukları sevgi, mahiyet bakımından aynıdır. Onları da tıpkı Allah gibi tanrı olarak severler. Tanrılaştırmasalardı onlara duydukları sevginin kuvvetli oluşu tenkit konusu olmayabilirdi. Çünkü -yukarıda geçtiği üzere- yegâne tanrı olan Allâh’ı sevmekle, yaratılmış olan diğer varlıkları sevmek arasında mahiyet farkı vardır. Allah tanrı olarak sevilir, diğerleri ise mahlûk olarak… Mahiyetleri farklı olan iki sevginin; şiddet, güç ve miktarca karşılaştırılması elmaları armutlarla toplamak gibi olur.

Böyle olmakla birlikte âyetteki ifade, sevginin şiddet ve kuvvetini de gösterir. Devamındaki;

“Îmân edenlerin Allâh’a olan sevgileri ise çok daha fazladır.” ifadesi de bunu teyit eder. Ancak bu kuvvet ve şiddetin ölçüsünü şöyle anlamak gerekir. İnsan; Allâh’ın dışında sevdiği birinin isteklerini Allâh’ın emirlerinin önüne geçirir, onun isteklerini Allâh’ın emirlerine yeğ tutar, yaşantısını bu şekilde düzenlerse işte o zaman, o kişiyi Allah’tan daha fazla sevmiş, böylece sevgi konusunda îmânî nokta-i nazardan mahzura düşmüş olur. Bunun delili şu mealdeki âyettir:

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasûlü’nden ve Allah yolunda cihâd etmekten daha sevgili ise artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.” (et-Tevbe, 9/24)

Esasında Allâh’ın dışında bir varlığı tanrı olarak sevmekle, bir kişiyi Allah’tan çok sevmek nihâî noktada aynı yerde buluşur. Çünkü insan; sevdiği kişinin isteklerini Allâh’ın emirlerinin üstünde tutar, onları hayatının merkezine koyar ve hayat ölçüsü hâline getirirse zaten o kişiyi ilâhlaştırmış ve onu -hâşâ- Allâh’ı sever gibi sevmeye başlamış demektir. Rabbimiz bizi sevgimizde ve nefretimizde şerîatinin ölçülerini gözeten kullarından eylesin! Âmîn…

____________________

* Bkz. İbn-i Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 1. Baskı, Dimaşk-Beyrut: Dâru İbn-i Kesîr, 1994, I, 252.