DİZ ÇÖK!

YAZAR : Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com

Nakşibendî-Hâlidî şeyhi Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri, 1865’te Van’ın Başkale kazasında doğdu. İlk derslerini babasından aldı. Başkale’deki iptidâî ve rüşdiye mekteplerini bitirdikten sonra Irak’a giderek eğitimine devam etti. Döndükten sonra kendisine miras kalan servetle bir medrese ve bir kütüphane yaptırdı. Kādirî tarîkatına mensup olan ve «Arvas seyyidleri» diye tanınan ailesinin mâzîsi yaklaşık altı yüz elli yıl öncesine dayanır.

1919 yılında İstanbul’a gelerek Bir süre Evkaf Nezâreti’nce Eyüp’te misafir edildikten sonra yine Eyüp’teki Kaşgârî Dergâhı şeyhliğine tayin edildi. Sultan Vahideddîn tarafından kendisine bir medresede müderrislik vazifesi verildi. Bu arada dergâh şeyhliği, imamlık ve vaizlik vazifelerini de îfâ etti. Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK, Arvâsî Hazretleri’ne intisâb ederek ondan feyz aldı, istifade etti.

Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri, 27 Kasım 1943’te vefat etti. Kabri, Ankara/Bağlum’dadır.

***

Talebesi Necip Fazıl anlatıyor:

Şimdi, garibinize gidecek bir şey söyleyeyim size… Bir gün Efendi Hazretleri’ne (Abdulhakîm Arvâsî) sordum;

“–İmâm-ı Gazâlî’nin buhranı mı büyüktü, benimki mi?” dedim. Ne dese beğenirsiniz?

“–Seninki!” dedi.

Onunla her konuşmam virgülüne kadar hatırımdadır. Meselâ;

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!

mısraı var ya… Bu daha evvel;

Diz çök zorlu kader, önümde diz çök!

idi. Şiiri okuduğum zaman, kendisi dikkatle dinledi ve sükût etti. Ne tasvip ne bir şey… Ürperdim. Ve hemen, şerîata en küçük mikyasta zıtlık ifade eden bir nokta var mı diye baktım. Bunu buldum: Kader diz çökmez!.. Onu «nefs» yaptım.

ÇORAPLA MERASİM

Sultan V. Mehmed Reşad, 2 Kasım 1844’te Çırağan Sarayı’nda doğdu. Saray an‘anelerine göre yetiştirildi. Arapça ve Farsça öğrendi. 31 Mart Vak’ası’nın ardından 1909’da tahta çıktı. 9 yıllık hükümdarlığı müddetinde on defa hükûmet değişti. Her bir hükûmetin değişmesi de sancılı oldu. Sultanda ise; veliahtlığı döneminde kısıtlanmasından ötürü, bu buhranları yönetebilecek tecrübe ve bilgi yoktu.

Sultan Reşad; halim-selim, yumuşak huylu, merhametli, dindar ve nâzik bir padişahtı. Tasavvufla ilgilenirdi, Mevlevîliğe müntesipti. Edebiyatla da ilgilenen Padişah, aynı zamanda şairdi. Çanakkale zaferi üzerine kaleme aldığı;

Savlet etmişdi Çanakkale’ye bahr ü berden,
Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavîsi birden.

şeklinde başlayan gazeli meşhurdur. Birçok şair tarafından tahmis edilmiştir.

Sultan Reşad, 3 Temmuz 1918 tarihinde vefat etti. Kabri, Eyüp’teki Sultan Reşad Türbesi’ndedir.

***

Dolmabahçe Sarayı’nda resmî merasime iştirak eden şeyhülislâmlar; büyük salonun kapısından girince doğrudan doğruya padişahın önüne teveccüh eder ve o da şeyhülislâmı oturduğu tahtta değil ayakta kabul eder, aralarında musâfaha ederler, şeyhülislâm da dönüşte arkasını padişaha dönmemek için halı boyunca geri geri gidermiş.

Bir sene Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi’nin merasim için giydiği beyaz pabuçları ayağına bir hayli bol gelmiş. Geri geri giderken bir tanesi, bir iki adım sonra da diğeri ayağından çıkmış. Şeyhülislâm, pabuçlarla meşgul olmayı teşrifata muhalif bularak orada bırakmış ve çoraplarla yerine dönmüş. Teşrifat müdür muavini Ercüment Ekrem de pabuçları kılıcının ucu ile salonun bir köşesine fırlatmış. Merasimden sonra vükelâyı tekrar odasına kabul eden Sultan Reşad, Şeyhülislâm’a;

“–A hocam, insan hiç bu kadarcık gürültüye pabuç bırakır mı?” diye latîfe etmiş.

ALLÂH’IN YOLUNDAYIZ.

Asıl adı Osman Zeki YÜKSEL olan gazeteci, fikir ve icraat adamı Osman Yüksel SERDENGEÇTİ, 1917’de Antalya’nın Akseki ilçesinde doğdu. Eski Diyanet İşleri reislerinden Ahmet Hamdi AKSEKİ’nin yeğenidir. Üniversite tahsili için Ankara’ya giderek Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi felsefe bölümüne kaydolduysa da çıkan karışıklıklar sebebiyle üniversiteyi tamamlayamadı.

Dînî ve millî meselelerde son derece hassastı. İslâm’ın ateşli müdâfîlerindendi. Aylık çıkardığı «Serdengeçti» dergisindeki yazı ve şiirlerinde iğneleyici, sert bir dil kullanırdı. Devrin genç müslümanları üzerinde büyük tesirler uyandırdı.

Mabetsiz Şehir, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Bir Millet Neden Ağlar, Ayasofya Dâvâsı ve daha birçok eser kaleme alarak topluma yön gösterdi.

Osman Yüksel, 10 Kasım 1983’te vefat etti. Kabri, Ankara Cebeci Asrî Mezarlığı’ndadır.

***

Osman Yüksel, milletvekili olduğu dönemde radyoda yaptığı konuşma esnasında;

“–Allâh’ın, vatanın ve milletin yolundayız.” dediği için tutuklanır. Hâkim sorar;

“–Hakkında böyle bir suçlama var. Ne diyorsun?” der. Serdengeçti soruyu şöyle cevaplar:

“–Vallâhi hâkim bey! Günlük konuşmalarımızda «Allah» kelimesini kullanmak o kadar normal bir şeydir ki; «Allah yolunu açık etsin!» deriz; «Allâh’a ısmarladık!» deriz; «Allâh’a emânet ol!» deriz.

Allah kelimesini kullanmak bu kadar normal bir şey iken, benim Allah demem suç sayılıyorsa, benim buna karşı söyleyeceğim söz sadece; «Allah Allah!»

ŞAŞI GÖZLÜ HÂKİM

Bir devlet dairesinde memur olarak çalışan Doğrucu Dâvud; her gördüğü yanlışlığı ve hoşuna gitmeyen şeyleri, arkadaşlarının, hattâ şeflerinin, müdürlerinin yüzüne söyleyiverir.

Bir gün bu pervasız adamdan iyice bıkan bir grup memur, bu adamı hâkime şikâyet ederler:

“–Ne olursunuz Hâkim Bey, şu «Doğrucu Dâvud»u buradan sürünüz, hep doğruları söyleyip duruyor.”

Hâkim:

“–Sizin ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu? Biz zaten burada doğruların ortaya çıkması için uğraşıyoruz. Haklı ile haksızı ayırt etmek için çalışıyoruz.” der ve onları gönderir. Bir süre sonra aynı grup tekrar hâkimin karşısına çıkar, Doğrucu Dâvud’u yine şikâyet ederler:

“–Daha fazla dayanamayacağız!” derler. Bunun üzerine hâkim, Doğrucu Dâvud’u çok merak eder ve bizzat görmek ister, çağırtır. Doğrucu Dâvud, hâkimin karşısına çıkar çıkmaz:

“–Selâmün aleyküm şaşı gözlü Hâkim Bey!” deyiverir. Gerçekten de hâkimin gözü anadan doğma şaşıdır. Hâkim; bu söze içerler, canı sıkılır ve;

“–Bu kadar da doğruculuk olmaz!” der. Doğrucu Dâvud’un işine son verir, memurluktan atar. Dâvud, hâkime yalvarıp yakarırken bir yandan da kendini savunur:

“–Hâkim Bey! Ben yanlış bir şey söylemedim ki, sadece size şaşı gözlü dedim. Sizin gözünüz şaşı değil mi?” Fakat bu sözleri hâkimi kararından çevirmeye yetmez.