DİSKO

YAZAR : Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr

DİSKO1

“Giderek siz oluyorsa bütün bir kalabalık;
yüzünüz yüzlerine benziyorsa, giysiniz giysilerine,
ansızın bir hastanın kendini iyi sanması gibi
gücünüz yetse de azıcık bağırsanız
bir yankı: Durmadan yalnızsınız
durmadan yalnızsınız”2

 

Askerlik günleriydi. Yalnız başıma kalamamaktan yakınıyordum. Ah şöyle bir köşede tek başına oturup da kendimle baş başa kalabilsem diye hayal kurardım.

Ama ne hâcet; sabah kalkıldığında beraber, koğuşta beraber, eğitim alanında beraber, akşam dersinde beraber, yatarken beraber, hep beraberdik.

Günler böyle geçerken ilk ziyaret günü geldi çattı. Ailelerimizle ziyaret alanında buluştuk. Sohbet ederken arkamızdaki masa dikkatimi çekti. Masada iki kişi vardı, birisi asker arkadaş diğeri yaşlı bir kişiydi. İlgimi çeken nokta konuşmamaları idi. Karşılıklı oturuyorlar ama neredeyse hiç konuşmuyorlardı.

Devam eden günlerde o arkadaş birkaç defa daha dikkatimi çekti. Sürekli ağzı bir şeyler okur gibi kıpır kıpırdı.

Bir gün, yanına yaklaştım;

“–Selâmün aleyküm arkadaş!” dedim.

Güleç yüzlü, sakin, rahatlatıcı bir tavrı vardı;

“–Aleyküm selâm!” dedi.

“–Memleket neresi?” dedim.

“–Ankaralıyım!” dedi.

“–Ooo Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri’nin memleketi…” dedim. Maksadım tanışmak biraz samimiyet kurmaktı.

“–Gittin mi oralara?” dedi.

“–Evet; camisinde namaz kılmışlığım var, türbesini de ziyaret ettim tabiî.”

“–Çilehanesini gördün mü?” dedi.

“–Yok, orasını bilmiyorum.” dedim.

“–Hazret’in yer altında halvete çekildiği yerler var, orayı da mutlaka görmelisin.” dedi.

Halvet konusu açılınca içerisinde bulunduğum hâlet-i rûhiyeyi onunla paylaştım.

“–Bunu dert etme, çok istiyorsan bir yolu bulunur.” dedi.

Zaman zaman aynı grupla çarşı iznine çıkardık. Yemek yedikten sonra camiye gider namaz kılardık. Biz camiden ayrılırken, o, orada kalırdı.

Bir hafta sonu çarşı izninden dönüşte; o arkadaş, birliğe dönmedi. Komutan çok telâşlanmış ve kızmıştı;

“–Bir saate kadar gelmez ise askerliğini yakacağım onun.” diyordu.

Komutandan izin istedim, onu bulabileceğimi söyledim. Yanıma bir inzibat verdi, şehir merkezine gittik. O arkadaşla daha önce beraber gittiğimiz camiyi buldum. Baktım ki içeride gözlerini kapatmış huşû içerisinde tesbih çekiyor.

Birlikte birliğe geri döndük.

Kumandandan özür diledi;

“–Vaktin nasıl geçtiğini anlamadım, dalmış gitmişim komutanım!” dedi.

Tabiî burası asker ocağı… Komutan, arkadaşa disiplin cezası verdi: Cezasını disiplin koğuşunda (disko) üç gün katıksız yatarak çekecekti.

Disiplin koğuşunun kapısındaki nöbetçi arkadaş hemşehrimdi, ona rica ettim; “«Bir ihtiyacı var mı?» diye pencereden bir sorayım.” dedim.

Kabul etti. Pencerenin yanına sokuldum, içeriye baktım. Onu camide gördüğümüz pozisyonda, bir köşede gözleri kapalı hafif hafif sallanırken gördüm.

Adını seslendim:

“–Bayram! Bayram!”

Gözlerini açtı beni görünce, gülümsedi;

“–Bir şeye ihtiyacın var mı, nasılsın?” dedim.

“–Bir şeye ihtiyacım yok, ben iyiyim.” dedi.

Cezasını tamamlayınca da diskodan çıktı;

“–Nasıl vakit geçirdin orada, hiç canın sıkılmadı mı?” dedim.

“–Niçin canım sıkılsın, kendinle baş başa kalmak istemiyor muydun, al sana halvet!” dedi ve gülümsedi.

“–Nasıl yani?” dedim.

“–«Çok istiyorsan bir yolu bulunur!» demiştim değil mi?” dedi.

Şaşkındım!

O günden sonra daha sık bir araya gelip sohbet etmeye başladık.

Bana; aslında kalabalıklar içerisindeyken de Rab ile baş başa kalınabileceğinden «halvet der encümen»den bahsetti.

Zâhirin halk, bâtının Hak ile olmasından söz etti. Bunu gerçekleştirebilenin halvet olmadan da Hakk’a ulaşabileceğinden bahsetti.

“–Kalabalıklar içinde de Allâh’ı zikredebilirsin, değil mi?” dedi.

“–Onun için mi ağzın kıpır kıpır.” dedim.

“–Evet!” dedi.

“–Nereden öğrendin bunları, ziyaretine gelen yaşlı amcadan mı?” dedim.

“–Evet!” dedi.

“–Ama hiç konuşmuyordunuz!” dedim.

“–Hissedebilenlerle susarak da anlaşabilirsin.” dedi.

Askerlik boyunca Bayram’la çok iyi arkadaş olduk.

Bir süre sonra fark ettim ki, Bayram’la bir araya geldiğimizde artık biz de fazla konuşmuyoruz.

Kalın sağlıcakla.

______________________________________________

1 Disiplin koğuşu.

2 Edip CANSEVER: «Halvet der encümen» Sadık YALSIZUÇANLAR.