İSLÂMOFOBİ ÜZERİNE
YAZAR : Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com
Avrupa ve ABD’de hızla yükselen ve dünyanın diğer ülkelerine de sıçrayacağından endişe edilen İSLÂMOFOBİ (=İslâm korkusu) hemen her ülkede giderek yaygınlaşan bir tehdit unsuru olarak görülmeye başlandı. Bu hiç sevimli ve şık değil. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra daha bir artan İslâm düşmanlığının nasıl geliştiği, nereye gittiği, hangi ülkelerde ne gibi gelişmeler gösterdiği konularında, araştırmaya dayalı bilgileri sizlerle paylaşalım istiyoruz.
Yabancı düşmanlığı, İslâmofobi, anti-semitizim, ayrımcılık, ırkçılık, mültecîler gibi konular; toplumlar arası çatışmalara sebep oluyor. Bu problemlerin çözümü için hepimiz çalışmalıyız. Eskiden İslâm düşmanlığı bu kadar yaygın değildi. Son günlerde müslümanlara yapılan saldırılar, cami minarelerine yönelik gerçekleştirilen müdahaleler, burka yasakları, Almanya’daki ev kundaklamaları, mültecîlere olan aşağılayıcı muameleler ve buna benzer çirkin davranışlar maalesef çoğalmakta. Bu arada ülkemizde eskiden beri insanımızın âdeta iliklerine kadar işlemiş batı hayranlığında ciddî çözülmeler olduğu da bir vâkıa.
Tüm dünyada demokrasi ve özgürlükler ülkesi olarak bilinen Avrupa ülkelerinin, bu hususta müslümanlara yaptıkları haysiyet zedeleyici muameleler kabul edilemez. İslâm düşmanlığıyla meşhur olan Fransa’da, 5 milyonluk müslüman nüfus içinde sadece 2 bin kadının giydiği burkanın yasaklanması için kanun çıkarıldı. Ardından aynı şeyi Belçika gerçekleştirdi. İsviçre’de bulunan -sadece 4 tane- caminin minaresi için referandum yapıldı ve orada da ırkçılar kazandı. Danimarka’da parti liderlerinden bazıları İslâm’a saldıran şu çok çirkin ifadeleri sarf etti:
“İslâm bir din değil. Sadece dünyayı mahvetmek isteyen bir harekettir.”
Yine başka bir lider tarafından;
«İslâm, Avrupa’nın yeni vebâsı ve terör dîni» olmakla suçlandı. Hollanda ve Avusturya’da partiler İslâm zıtlığına kayıyor. İsveç’te ırkçılar ilk kez meclise girdi. İşte bu şekilde artan İslâmofobi, Avrupa Konseyi’ni de hepimizi de endişelendiriyor.
Çeşitli araştırmacıların gerçekleştirdiği; «Avrupa İslâmofobi Kıskacında» isimli çalışmada şu önemli bilgiler kaydediliyor:
“Avrupa’da ırkçı partilerin asgarî müştereği olan anti-semitizm, yerini İslâmofobiye bırakıyor. Neo-ırkçılar, yahudileri çok sevdiklerini her fırsatta dile getiriyorlar. Artık ırkçı partilerin hedefinde İslâm var. Geçtiğimiz senelerde Avusturya’da yapılan «ırkçı partiler» zirvesinde olduğu gibi İslâmofobik partilerin bir diğer «âzamî müştereği» Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkmak. İnsanlık tarihinin en büyük zulümlerinden birine, daha 65 yıl önce mâruz kalan yahudi liderlerin İslâmofobik faaliyetlere destek verdiği gözlemleniyor.
Şu an İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Danimarka, Macaristan, Letonya, Norveç, Slovakya, İsveç, İsviçre ve Hollanda’da son derece faal ırkçı partiler var. Bu partiler Belçika, Hollanda, Avusturya, Fransa, Bulgaristan, Slovakya, Macaristan, İsveç ve Danimarka’da mecliste temsil ediliyorlar ve siyaset âleminin vazgeçilmez aktörleri olma yolunda hızla mesafe kat ediyorlar. Bu partiler şu an olduğu gibi, hükûmetlere dışarıdan destek veriyorlar. Ve özellikle de «müslümanlar ve göçler»le ilgili kararlar aldırıyorlar.
«İslâmofobi geçici mi, kalıcı mı?» tartışması da önemli. Bazıları ekonomik kriz yüzünden halkın yabancı olan her şeyden korktuğunu ve sürü psikolojisiyle ırkçı partilere kaydığını savunurken, bazı gelişmeler «İslâmofobi»nin kalıcı olabileceğini gösteriyor. 11 Eylül saldırılarının, İslâmofobik tavırların artmasında etkisini kabul etmekle birlikte; faşizm, Nazizm, Stalinizm tecrübelerini yaşamış Avrupa’nın İslâmofobi ile mücadelede ciddî kararlar almaması durumunda müslümanların endişeleri artacak gibi görünüyor.”
Dünyada gelişen bu tür ırkçı faaliyetlerin büyümemesi için müslümanların, dünya çapında her koldan etkili faaliyetler yapması elzemdir.
Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılan «Dünya Mânevî Kültürler Forumu»na katılan Amerikan Dış İşleri’nin İslâm dünyası ile diyalog özel elçilerinden Faisal Abdur-Raûf, İslâmofobinin (=İslâm korkusu)nun cehâletten kaynaklandığını söylüyor; «İslâm’ı bilmeyen batılıların müslümanlara peşin hükümle yaklaştığını» belirtirken, toplantıdan sonra bu hususla ilgili yaptığı açıklamalarda;
«Bu önyargının sebebinin 11 Eylül saldırıları olmadığını» belirtti ve «İslâm’ın az bilinmesine ve medyanın kışkırtıcı yayınlarıyla meydana gelen İslâmofobi’ye» dikkat çekti. «Amerikan ve dünya müslümanlarının, bu anlayışın düzelmesi için çalışması gerektiğini» vurgulayan Abdur-Raûf; “Batının İslâm’a yaklaşımını değiştirmek için, Ahmed Yesevî ve Yûnus Emre gibi şahsiyetlerin ortaya koyduğu gerçek İslâm rûhunu, kültürünü insanlara tanıtmalıyız.” dedi.
Bunlar doğru fikirler ve özellikle de örnek İslâm büyüklerinden; Mevlânâ, Şâh-ı Nakşibend, Abdulkādir Geylânî gibi yüksek şahsiyetlerin dünyaya tanıtılması teklifi dikkate değer. Nitekim yapılan araştırmalara göre; batıda İslâm, daha çok tasavvuf büyüklerinin hayatları üzerinden yayılıyor. Her şeyi devletten beklememek lâzım! Devlet her yere yetişemeyebilir. İslâm büyüklerini tanıtma vazifesini pekâlâ STK’lar üstlenebilir.
Ayrıca yükselen İslâmofobiyi kırmak için çok sıkı lobi faaliyetleri gerekli. Bugün bu ihmal edildiği içindir ki batıda İslâm düşmanlığı hem de Türkiye üzerinden almış başını gidiyor.
İslâmofobiye rağmen İslâm batıda hızla yayılmaya devam ediyor.
Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali KÖSE’nin bir makalesinde çok dikkat çekici bilgiler var:
“11 Eylül ile birlikte bir taraftan İslâmofobi yükseliyor, diğer taraftan müslüman olanların sayısı artıyor. Avrupa basınında yer alan haberler bu fikri doğruluyor. The Times, 11 Eylül’den dört ay kadar sonra 7 Şubat 2002 tarihli nüshasında, Hollanda İslâm Merkezi’ne müslüman olmak üzere başvuranların sayısının 10 kat arttığını bildiriyordu. Genellikle genç batılıların müslüman olduğunu vurgulayan bu haberlerden çıkan sonuç şu: «Batıya kızan müslüman oluyor.»”
İhtidâ psikolojisinin güzel tahlillerini ihtiva eden bu makaleden başka bir yazımızda genişçe bahsedelim.
Kur’ân’ımızın, güzel dînimizin, Peygamberimiz’in ve İslâm ahlâkının kıymetini bilmemiz dileğiyle…