Mü’min Şüpheli Şeylerden…

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:
MÜ’MİN ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINIR

عَنْ اَلنُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ رَضِيَ اَللَّهُ عَنْهُ قَالَ :
سَمِعْتُ رَسُولَ اَللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ :

«إِنَّ اَلْحَلَالَ بَيِّنٌ ، وَإِنَّ اَلْحَرَامَ بَيِّنٌ ، وَبَيْنَهُمَا مُشْتَبِهَاتٌ لَا يَعْلَمُهُنَّ كَث۪يرٌ مِنْ اَلنَّاسِ ، فَمَنِ اتَّقَى الشُّبُهَاتِ فَقَدِ اسْتَبْرَأَ لِد۪ينِه۪ وَعِرْضِه۪ ؛ وَمَنْ وَقَعَ فِي الشُّبُهَاتِ وَقَعَ فِي الْحَرَامِ…»

Nu’mân bin Beşîr -radıyallâhu anh-; «Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i şöyle buyururken dinledim.» dedi:

“Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisi arasında birçok kimsenin bilmediği şüpheliler vardır. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dînini ve ırzını korumuş olur. Kim de şüphelileri işlerse, zamanla harama düşer…” (Müslim, Müsâkāt, 107)

BİR MESAJ: “Şüpheli şeylerden sakın, kalbini ve dînini koru!”

“Biz, fâize düşme korkusu ile on helâlden dokuzunu terk ettik.” (Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-)

MÜ’MİN ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINIR

Şüphesiz günümüz müslümanının en zor ve en hassas imtihanlarından biri, şüpheli şeylerle imtihan olmasıdır. Haram-helâl demeden kazanma hırsına kapılıp gitmiş üretici, şuursuzca anca tüketmeyi bilen ve aslında kendini tüketen tüketici, üzülerek söyleyelim ki bu zorlu imtihanda gerekli hassâsiyeti göstermediğinden dolayı kaybedenlerden olmuştur.

Rabbim bizleri kaybedenlerden eylemesin…

Şu bir hakikat ki; genel olarak içki, kumar, zinâ gibi büyük günahlardan uzak duran mü’min, aynı hassâsiyeti şüpheli şeyler konusunda göstermemekte, bu yüzden -Allah korusun- bazen harama bile düştüğü olmaktadır.

Nitekim Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, serlevha hadîsimizde yer alan sözlerinin devamında; şüphelileri işleyen kişinin zamanla harama düşebileceğini bildirmiş ve şöyle bir teşbihte bulunmuştur:

“Aynen sürüsünü başkasına ait bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu araziye girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her sultanın girilmesi yasak bir arazisi vardır. Unutmayın ki, Allâh’ın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir.”

Bu anlamda şüpheli şeyler, haram ile helâl arasındaki ince bir çizgide yer almaktadır. Sürüsünü başkasının arazisinin etrafında otlatan çobanın bu araziye girme tehlikesi olduğu gibi, şüpheli şeyler üzerinde olan bir mü’min de her an harama düşme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Buna göre şüphe, insanı harama götürebilir. Psikolojik olarak da böyledir. Yani kişi; şüpheli şeylere çok dikkat etmezse, zamanla kendisinde harama karşı bir yatkınlık söz konusu olabilir.

Bazı âlimler şüphe hakkında hüküm olarak mekruh demişlerdir. İmam Gazâlî Hazretleri de, mekruhların işlene işlene harama dönüşeceğini bildirmiştir. Bazen şüphe, harama vesile olur. Harama vesile olan da haramdır.

Meselâ günümüz müslümanının en çok müptelâ olduğu zararlı alışkanlıklardan biri olan sigara içmek, en hafifinden mekruhtur. Araştırmalar, sigaranın uyuşturucu ve alkolizm gibi haramlara da merdiven olduğunu ifade etmektedir. Bu illete müptelâ olan mü’min kardeşlerimiz, eğer bu büyük şüpheden kurtulmak istiyorlarsa; Rablerine teslim olup iradelerine hâkim olmalı ve bu illeti bırakmalıdırlar.

Burada Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e kulak vermemiz ve teslîmiyet göstermemiz gerekiyor. O, bize şöyle sesleniyor:

“Şüpheli olanı bırak, şüphe vermeyene bak! Zira doğruluk huzur, yalan ise şüphe kaynağıdır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 60)

Şüphe, kalpte yer bulan bir ârıza hâlidir. Bu anlamda kalbin hâli ve durumu çok mühimdir. İşte Peygamber Efendimiz bu duruma işaret ederek şüpheli şeylerden sakınmamızı emir buyurduğu serlevha hadîsimizdeki sözlerini şu ifadeleriyle bitirmektedir:

“Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu sâlih ve düzgün olursa, bütün vücut sâlih ve düzgün olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.”

Evet, kalp merkezdir. Sanki her şey ona bağlıdır. Bilindiği gibi kalp, îmânın da merkezidir. Kalpte oluşabilecek ufak bir şüphe, bazen kişiyi -Allah korusun- îmânından bile edebilir. Bu bakımdan kalp, düzgün olmalıdır. Mü’min, kalbini her türlü vesvese ve şüpheden uzak tutmalıdır.

Şüphe, insanın kalbine rahatsızlık verir. Bir sözünde Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“İyilik güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise kalbini tırmalayıp duran ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.” (Müslim, Birr, 14)

Demek ki bir mevzuda kalbin tatmin olmadı mı, o şey kalbini tırmalayıp duruyor mu, en iyisi onu terk etmendir, evlâ olan budur. Çünkü aksi durumda kalbin huzur bulmaz. Diyelim ki kalbini tırmaladığı hâlde bir şeyi yaptın; artık kalbinde sıkıntı çeker durursun, zihnin oraya takılır durur. Hâlbuki şüpheli şeyi terk etmiş olsaydın; iş orada bitecekti, gönlün huzur bulacaktı, zihnin de arı-duru olacaktı.

Neyin şüphe verip vermediğini anlamak için kalbe danışmak gerek. Bir gün ashâb-ı kiramdan biri gelip Peygamber Efendimiz’e;

“–Bir şeyin bana şüphe verip vermediğini nasıl anlayabilirim?” diye sormuş ve şu cevabı almıştı:

“–Elini kalbinin üzerine koy! Çünkü kalp haramdan irkilir ve çırpınır, helâlden ise sükûn ve huzur bulur.” (Heysemî, X, 294)

Bu bakımdan şüphede huzursuzluk vardır, şüpheden uzak olmada da bir sükûn ve huzur hâli vardır.

Onun için mü’min, müteyakkız olmalı, daima Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını gözeterek takvâ üzere bir hayat sürmeye çalışmalı, haramlardan uzak durduğu gibi şüpheli şeylerden de sakınmalıdır. Haramlarda gösterdiği hassâsiyet gibi şüpheli şeyler konusunda da hassâsiyet gösteren bir mü’min, böylece yukarıda zikri geçen hadîsin fehvâsınca dînini ve ırzını korumuş olur.

Takvâ üzere yaşayan bir mü’min, helâl ve haram şuuru içerisinde olduğu gibi şüpheli şeylerden de uzak durur. Bu anlamda o; şüpheli yiyecek ve içeceklerden, şüphe ihtivâ eden söz ve davranışlardan, her türlü şüpheli alışverişlerden uzak durmaya çalışır.

Yine müslüman zandan ictinâb eder. Zira zan da bir şüphedir. Onun için müslüman zanla hareket etmez.

Velhâsıl Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden ve Peygamberi’nin ahlâkıyla ahlâklanmaya çalışan bir mü’min; her türlü şüphe ve vesveseden, şâibeden uzak, Allah Teâlâ’nın rızâsını gözeterek tertemiz bir hayat sürer.

Takvânın özü de gereği de budur ve’s-selâm…

Rabbimiz, cümlemize böyle tertemiz bir hayat yaşamayı nasip ve müyesser eylesin!

Rabbimiz, kalplerimizi her türlü şüphe ve vesveseden muhafaza buyursun!

Rabbimiz, bizleri kendi rızâsı istikametinde yaşayan kullarından eylesin!

Âmîn…