Hayat Yolculuğunda UNUTAMADIĞIM KARELER -26-

YAZAR : Mehmet MENCET

HELÂL ve DUÂ

Şu an Kırşehir’de bulunan kayınbiraderim Ömer Faruk ERTURAN ahîliği ve onun kültürünü temsil eden bir ahî esnafıdır. Yıllar önce onun başından geçen ibretli bir hâdiseyi onun ifadeleriyle sizlerle paylaşmak istedim:

Bundan 30 yıl önce 1987’de elektronik ve hediyelik eşya sattığımız bir dükkânımız vardı. Çarşı içinde değil ama ana caddedeydi.

Bir akşam her zamanki gibi dükkânı kapatıp eve gittim.

Sabaha yakın bir saatte telefonum çaldı, dükkâna hırsız girdiğini haber verdiler, arabaya atlayıp hemen gittim.

Hırsız, taş ve sopayla dükkânın camını kırıp vitrinde ne varsa alıp gitmiş. Ben geldiğimde herkes toplanmış, bekçi de içeride oturuyor. Dükkânın üstünde oturan tanıdıklar bir gürültüyle uyanmışlar. Gün ışıyıncaya kadar dükkânda oturdum, sabah polisler geldi, rapor tutup gittiler. Yapacak bir şey yok, bu işi kim yaptı bilemezdik. Can sıkıntısından, çaresizlik içinde orayı burayı arayıp durdum. Birden aklıma Mehmet Amca geldi.

Kozanlı Mehmet SAVUR Amca; Sâmi Efendi Hazretleri’nden ders almış, ona cân u gönülden bağlı, sessiz, gösterişsiz, keşfi açık, fazla kimsenin tanımadığı bir Allah dostu idi. Mânevî hâlini;

“Çocukken Adana’da Sâmi Efendi Hazretleri’nin sohbet yapacağını duyar duymaz koşar gider, saatlerce camide hayran hayran onu dinlerdim. Oyun oynamak aklıma bile gelmezdi!” diye anlatırdı.

Günde birkaç lokmadan fazla yemez, günlerce yemek yemese aklına gelmezdi. 40-45 kilo ancak vardı;

“Eğer cennetten bir lokma tatmış olsanız, bütün dünya lezzetlerinden vazgeçersiniz.” derdi. Çok ısrar etsek bile;

“–Mânen ameliyat oldum, istesem de yiyemiyorum.” derdi.

Sohbetlerine doyum olmazdı. Herhangi bir sıkıntımız, müşkülümüz olsa telefon ederiz; o da bize duâ ve tavsiyelerde bulunurdu. Hırsızlık hâdisesi üzerine de canım çok sıkılmıştı. Tesellî bulmak için;

“Acaba gönül gözüyle terennüm eder de bana yardımcı olur mu?” düşüncesiyle evini telefonla aradım, durumu izah ettim, üzüldü. Ama;

“–Ömer her şey Allah’tan, bunda da bir hayır vardır belki. Yine de Rabbimiz’e arz edelim, O en iyisini bilir.” dedi ve bana yitik bulmam için bir duâ tavsiye etti:

“Teheccüd vaktinde kalk, boy abdesti al. Teheccüd namazından sonra 2 rekât da Allah rızâsı için ilâve namaz kıl. Bitiminde 45 defa;

«Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn» de. Ardından bir Fâtiha-i şerîfe, üç İhlâs-ı şerif oku. Önce Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, tâkiben pîrân-ı izâm hazerâtının ruhlarına ve de Yûnus Peygamber’in rûhuna hediye olarak gönder ve; «Rabbim! Yûnus Peygamberimiz’i balığın karnından nasıl kurtardı isen, benim de mağduriyetimi gider!» diye duâ et. Umulur ki bu duâ sayesinde hırsızı mâneviyatta rahatsız ederler, kendiliğinden gelir inşâallah.”

Ben dediklerini harfiyen yaptım.

Aradan yaklaşık iki ay geçti.

Yine bir gün dükkânda otururken bir telefon geldi:

“–Ahî Polis Karakolundan arıyoruz, hemen gel!” dediler.

“–Hayırdır inşâallah ne acaba?” diye bir hayli telâşla karakola gittim. Komiserin odasına girdim. Baktım benim dükkândan çalınanlar masanın üzerinde, şaşırdım. Ben aradan zaman geçince neredeyse unutmuştum;

“–Komiserim bulmuşsunuz malları, teşekkür ederim.” dedim.

“–Evet bulduk bizim işimiz bu!” dedi.

“–Peki nereden, nasıl buldunuz?” dedim.

Başladı anlatmaya:

“–Bugün bizim polis arabalarından birinin sileceğine bir kâğıt tutturulmuş. Kâğıtta;

«Polis abiler! İki ay önce Renk İthal Malları dükkânından çalmış olduğum mallar; Terme Caddesi’nde belediyenin açmış olduğu çukurun yanındaki büyük bir büzün (yollara döşenen su borusunun) içinde bulunmaktadır, gidip alınız.» yazıyordu, biz de gidip aldık…”

“–Bu mallar sana mı ait?”

“–Evet komiserim.”

“–O zaman tutanağı sana teslim ediyorum, kâğıt üzerindeki yazının kime ait olduğunu bilebilir misin?”

“–Bilemedim komiserim…”

Neyse çuvalın içine koydum malları, dükkâna getirdim. Hayretler içindeydim, nasıl oldu da hırsız kendi eliyle malları teslim etti diye. Hemen merhum Mehmet SAVUR Amcanın sözlerini hatırladım.

Hâdiseden bir ay sonra dükkânda otururken yaşlı bir adam geldi, selâmdan sonra;

“–Evlâdım yaklaşık iki ay kadar önce senin dükkânın soyuldu mu?” dedi bana. Ben de;

“–Evet, amca soyuldu.” dedim.

Amca;

“–Senin dükkânını soyan benim oğlumdu.” dedi.

Ben;

“–Amca şaka mı yapıyorsun? Bak bu ciddî bir mesele, bu işin şakası olmaz!” dedim.

Amca;

“–Şaka değil bu işi yapan benim oğlum. Bıktım, usandım. Allah onun belâsını versin! Durmadan hırsızlık yapıyor. Hiçbir şey bulamazsa komşunun tavuğunu çalar; bazen annesini ve beni de hırpalar. Sen şikâyette bulun. Hapse girerse annesi de ben de biraz kurtuluruz!” dedi.

“–Peki, bugüne kadar sen neden gidip ihbar etmedin?” diye sordum.

“–Nasıl edeyim! Hapisten çıkınca başıma belâ olur; «Beni sen yakalattın.» diye. Benim söylediğimi bilmesin!” dedi.

Adamcağıza hak verdim. Bizim malları iade etmiş olsa da, babasının dediğine göre hırsızlıktan vazgeçmemişti. Er geç yakayı ele verecekti. Polis çağırdım, iki sivil polis geldi. Adamı dinlediler alıp götürdüler. Tabiî, ben yine hayretle takip ediyordum olanları. Ertesi gün bir minibüs durdu dükkânın önünde, hâkim ve memurlarla elleri kelepçeli hırsız indi. Keşif için gelmişler, dükkâna girdiler. Hırsız 30 yaşlarında; başı öne eğik, yüzüme bakamıyordu. Hâkim Bey ifademizi aldı. Hırsıza dedi ki:

“–Senin dosyan bir hayli kabarık. Madem bu dükkânı soydun, malları niçin satmadın da iade etmeye uğraştın?”

Hırsız;

“–Efendim, malı eve götürdükten sonra günlerce bir türlü uyuyamadım, uyutmadılar. En sonunda bu mallar yüzünden uyuyamadığımı anladım. Kurtulmak için teslim ettim.” dedi.

Böylece duânın tesirine bizzat şahit oldum. İnşâallah ıslah olmuştur.

Aradan yıllar geçti evlendim. Oğlumun bisikleti çalındı. Birkaç gün sonra bisikleti görüp tanıdım. Bir de baktım ki o hırsızın oğlu çalmış. Maalesef armut dibine düşüyor… Yani haram lokma, harama çekiyor. Helâl ise dönüp dolaşıp yine sahibini buluyor.

Allah evlâdın da hayırlısını versin. Ne hazin bir tablo anne-baba için! Haramla beslenen beden cehenneme lâyıktır.

Haramın binası olmaz, demişler büyüklerimiz. Az da olsa helâl olsun, hem bu dünyada hem de âhirette hesabı ağır olmasın.

Helâlse hesabı var, haramın da azabı var, hesabı verilecek günler var.

Yâ Rabbî! Bizi sevdiklerimizle imtihan etme!

Yâ Rabbî! Bizi evlâtlarımızla imtihan etme!

Yâ Rabbî! Bizi kınadıklarımızla imtihan etme!

Yâ Rabbî! Bizi yanlış yapmaktan muhafaza eyle!