Mü’minin Hayat Kalitesi: İHSAN

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI

m_canli-SAYI140

Bir gün Allah Rasûlü -sallâl­lâhu aleyhi ve sellem- ashâbıyla birlikte oturuyorken, elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah ve üzerinde herhangi bir yolculuk belirtisi de olmayan bir adam çıkageldi. Orada bulunanların hiçbiri onu tanımıyordu. Adam, Hazret-i Peygamber’in yanına yaklaştı. Dizlerini O’nun dizine dayayıp ellerini uylukları üzerine koydu. Sonra da;

“–Ey Muhammed! Bana İslâm’ı anlat!” dedi.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–İslâm; Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allâh’ın elçisi olduğuna şahitlik etmen, namazı kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve eğer gücün yetiyorsa haccı yerine getirmendir.”

Bu sözler üzerine adam;

“–Doğru söyledin.” dedi. Orada bulunanlar, adamın hem soru sorup hem de onu tasdik etmesine şaşırmıştı.

Adam sonra;

“–Bana îmânı anlat!” dedi.

O da;

“–Îman; Allâh’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve iyisi ve kötüsüyle kadere inanmandır.” buyurdu.

Adam yine;

“–Doğru söyledin.” dedikten sonra hemen peşinden;

“–Bana ihsanı anlat!” dedi.

Bunun üzerine Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–İhsan, Allâh’a, O’nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü sen O’nu göremesen bile O, seni görmektedir.”

Yukarıda kaynağı verilen ve Cibrîl hadisi diye bilinen bu hadîs-i şerif, birçok hikmet ve hakikati içinde barındırmaktadır. Bu hikmet ve hakikatlerin en önemli olanlarından biri de, ihsan çerçevesinde bir hayat yaşamaktır.

Evet, ihsan mü’minin hayat çerçevesidir. Yani Allâh’ı görüyormuş gibi yaşamak. Mü’min, bu çerçeve istikametinde yaşarsa gerçek mânâda İslâm’a uygun yaşamış olur.

Bu bakımdan ihsan, mühim bir ölçüdür ve mü’minin kalitesi, ihsanı ölçüsündedir. Dolayısıyla mü’min, ihsanı ölçüsünde Allâh’a yakın olur. Nitekim Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- şöyle demektedir:

“Kişinin değeri, işindeki ihsanıyla ölçülür.”

Bunun yanında ihsan; Allâh’a kullukta, ibâdetlerde de mü’minin ölçüsüdür. Çünkü ihsan; Allâh’ı görüyormuş gibi ibâdet etmektir, dolayısıyla ihsan, namazı dosdoğru kılmaktır.

Hazret-i Âişe Vâlidemiz, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in namazıyla ilgili şöyle der:

“O, bir namaz kıldığı zaman onu tam kılar ve ona devam ederdi.” (İbn-i Hanbel, IV, 40)

Bu anlamda «Allâhü Ekber» diyerek namaza, dîvâna duran bir mü’min; artık Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda olduğunun şuurunda olmak durumundadır. Serlevha hadîsimizde de bu durum şöyle dile getirilmektedir:

“İhsan, Allâh’a O’nu görür gibi ibâdet etmendir. Sen O’nu görmüyor olsan da O, seni görmektedir.”

Yine bu bağlamda ihsan, abdesti dosdoğru almaktır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; itina ile huşû içerisinde ve güzelce abdest alan bir mü’minin, namaz kılana kadar geçirdiği süredeki günahlarının affolunacağını müjdelemektedir. (Buhârî, Vudû, 24)

İhsan; sadece ibâdetlerde değil, canlı cansız hayatın bütün alanında mü’minin hayat ölçüsü olup daima Allâh’ın rızâsını gözetmektir.

Bu anlamda ihsan rızâdır, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı doğrultusunda yaşamaktır. Yaptığını onun bunun hoşnutluğunu kazanmak için değil, sırf Allâh’ın rızâsını elde etmek için yapmaktır. İhsan ölçüsünde yaşayan bir mü’minden, Rabbi hoşnut olur.

İhsan, murâkebedir. Çünkü ihsan, her an Allâh’ı görüyormuş gibi yaşamaktır. Bir rivâyette ihsan;

“Allah’tan, onu görüyormuş gibi sakınmak” şeklinde tanımlanmıştır. (Müslim, Îmân, 7)

Her an O’nun gözetimi altında olduğunu fark etmek, her an O’ndan sakınmak, ihsan çerçevesinde bir hayatın gereğidir.

İhsan; ihlâstır, takvâdır. Samimî bir şekilde O’ndan sakınarak bir hayat yaşamaktır. Her an; “Acaba Rabbim ne der?” kaygısını içinde hissetmektir. Çünkü O, seni her yerde ve her zaman görüyor, gözetiyor.

Onun için mü’min, şu fânî dünyada âyet-i kerîmede ifade edilen;

“Nerede olursanız olun Allah, sizinle beraberdir.” (el-Hadîd, 57/4) şuuruyla yaşar. Zira Allah -celle celâlühû-; her şeyi görmektedir, her sesi işitmektedir, O her şeyi bilmektedir. Bu noktada Kur’ân, bize şöyle seslenir:

“Göklerde ve yerde olan her şeyi Allâh’ın bildiğini görmüyor musun?” (el-Mücâdele, 58/7)

Bu bakımdan ihsan, her işi güzel yapmaktır. Çünkü ihsanın kök mânâsında iyi, güzel anlamları vardır. Hazret-i Âişe Vâlidemiz, Sevgili Peygamberimiz’i anlattığı bir sözünde şöyle demektedir:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir iş yaptığı zaman sağlam yapardı.” (Müslim, Müsâfirîn, 141)

Yine Fahr-i Kâinât Efendimiz, bir hadîs-i şerifte;

“Allah, her işte ihsanı (güzel davranmayı) emretmiştir.” buyurmuştur. (Tirmizî, Diyât, 14)

Bu anlamda ihsan, her işte Allâh’ın emridir. Onun için Allâh’a îmân eden bir mü’min; ufak olsun, büyük olsun her işini güzel ve itina ile yapmalıdır. Nitekim her Cuma günü hutbelerde okunan şu âyet-i kerîmede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Şüphesiz Allah; adâleti, ihsanı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.” (en-Nahl, 16/90) Çünkü Allah -celle celâlühû-, kâinattaki her şeyi mükemmel yaratmıştır; O, yaratıcıların en güzelidir. O, insanı en güzel sûrette yaratmıştır.

Hattâ ihsan, can almayı bile güzel yapmaktır. Zira Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Allah her işte ihsanı (güzel davranmayı) emretmiştir. (Savaşta bile) öldüreceğiniz zaman öldürmeyi ihsan ile (en iyi şekilde) yapın. Hayvan keseceğiniz zaman kesme işini ihsan ile (en iyi şekilde) yapın. Kesecek kimse bıçağını iyi bilesin ve hayvanı sakinleştirsin.” (Tirmizî, Diyât, 14)

Onun için hasbelkader bir savaş olduğunda düşmanı öldürmek durumunda kalan bir mü’min, öldürme işini bile güzel yapar. Hele öldükten sonra asla cansız bedenler üzerinde; kafasını kesmek, derisini yüzmek gibi cânîlikleri yapmaz.

Yine ihsan, borcunu gününde ve tastamam ödemektir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, şöyle buyurmaktadır:

“Sizin en hayırlınız, borcunu ihsan ile (en güzel şekilde) ödeyeninizdir.” (Buhârî, İstikrâz, 7)

İhsan; akrabalık bağlarını asla kesmemek, vermeyene vermek ve bağışlamaktır. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

“Fazîletlerin en üstünü; seninle akrabalık bağlarını kesenle ilişkini sürdürmen, sana vermeyene vermen, sana kötü söz söyleyeni bağışlamandır.” (İbn-i Hanbel, III, 439)

İhsan, canlı cansız yeryüzündeki bütün varlıklara merhamet ve şefkat ile yaklaşmaktır. Şefkat ve merhametle yaklaşmamız gerekenlerin başında da anne ve babamız yer almaktadır.

Onun için ihsan, anne babaya; «Öf!» bile dememektir. Zira Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“…Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara; «Öf!» bile deme; onları azarlama, onlara saygılı, güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kol kanat ger.” (el-İsrâ, 17/23-24)

İhsan, daima iyilik peşinde olmaktır, iyiliği de başa kakmamaktır. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“«İnsanlar iyilik yaparlarsa biz de iyilik yaparız, zulmederlerse biz de zulmederiz.» diyen zayıf karakterli kimseler olmayın. Bilâkis iyilik yaptıklarında insanlara iyilikle karşılık vermeyi, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi alışkanlık hâline getirin.” (Tirmizî, Birr, 63)

İhsan, hayatımızı kuşatan öyle bir ölçüdür ki, aile hayatıyla ilgili olarak; ihsan üzere bir aile yuvası kurmak ve devam ettirmek emredildiği gibi, mecbur kalındığında ihsan ile boşanmak da emredilmiştir. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır:

“Boşama iki defadır. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da ihsan ile (güzelce) serbest bırakmak gerekir.” (el-Bakara, 2/229)

İhsan çerçevesinde bir hayatla ilgili olarak bir de severken ihsan ölçüsünde sevmek, kızarken de ihsan ölçüsünde kızmak gerek. Sevgili Peygamberimiz bu durumu şu sözünde ne güzel ifade buyurmuştur:

“Dostunu severken ölçülü sev, günün birinde düşmanın olabilir. Düşmanına da ölçülü buğz et. Günün birinde dostun olabilir.” (Tirmizî, Birr, 59)

İhsan; Allâh’a tam teslim olmak, âhiret gününe kesin inanmaktır. İhsan, bollukta ve darlıkta infak etmektir. İhsan; öfkeyi yutmaktır, affetmektir. İhsan, her an Allâh’ı hatırda tutmaktır. Aşağıdaki âyet-i kerîmelerde ihsan çerçevesinde yaşayan mü’minlerin bu güzel özellikleri sıralanmaktadır:

“İşte bu âyetler, hikmet dolu Kitâb’ın âyetleridir. Muhsin olanlara (ihsan çerçevesinde yaşayanlara) bir hidâyet ve bir rahmettir. Onlar ki namazı kılarlar, zekâtı verirler. Onlar, âhirete de kesin olarak inanırlar. Onlar, Rableri tarafından gösterilen doğru yol üzerindedirler.” (Lokmân, 31/2-5)

“Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler; çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allâh’ı hatırlarlar.” (Âl-i İmrân, 3/134-135)

Netice olarak ihsan, hayatın her alanında ihsan ile davranmaktır. Doktor, hastasına ihsan ile yaklaşacak; âmir, emrinde olanlara ihsan ile muamele edecek; sanayideki tamir ustası, ihsan ile tamir işini yerine getirecek. Çünkü Allah -celle celâlühû- her an her yerde onu görüyor, onun ne yaptığını veya yapmadığını biliyor.

İhsan üzere yaşayanların mükâfatı en sonunda cennet ve «cemâlullah»tır, onlar mahşer gününün korku ve endişelerinden emîn olacaklardır. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Hayır, öyle değil! Kim ihsan derecesine yükselerek özünü Allâh’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” (el-Bakara, 2/112)

Ve unutma ey mü’min! İhsan üzere bir hayat yaşarsan, ihsan görürsün. Zira âyet-i kerîmede;

“İhsan ile davranmanın karşılığı, aynı şekilde ihsandır.” buyurulmaktadır. (er-Rahmân, 55/60)

Rabbimiz, hepimize ihsan üzere bir hayat yaşamayı lutfetsin!

Rabbimiz; ihsan üzere kulluk yapmayı, ihsan üzere namaz kılmayı, ihsan üzere mü’min kardeşlerimize muamele etmeyi, ihsan üzere yaşayıp ihsan üzere can vermeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin!

Rabbimiz, bu dünyada ihsan üzere yaşayıp âhirette de Rabbimiz tarafından ihsan görmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin!..

Âmîn…