YÜCE RABBİMİZ’İN İLİM ve KUDRETİ
Ey kardeş!
Âlemlerin Rabbi olan Allah birdir. Mülk O’nundur. Allah; bütün âlemlerin yaratıcısı, tek ve kesin hâkimidir. Her şey Allâh’ın emrinde, sonsuz kudreti ve tasarrufu altındadır. Allâh’ın izni ve iradesi olmadan; en küçük bir madde hareket edemez, yer değiştiremez; kimyevî ve fizikî bir değişim gerçekleştiremez.
Lütfen, peşin bir hüküm taşımadan ve akl-ı selîminle önce kendini incele ve sonra başını kaldırıp göklere bak…
Ayağının altındaki atomlarla, bedenindeki hücreler ve gökteki yıldızlar arasındaki bağlantıyı gör. Kâinattaki denge, nizam, âhenk, disiplin ve birliğe bak. Bir tek zerre, bir tek madde ve bir tek küme kâinattan kopuk yaşayamaz. Sen de kâinâtın bir parçasısın ve kâinattan kopamazsın. Havasız, susuz, gıdasız ve güneşsiz yaşayamazsın. Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah senin de Rabbindir. İnansan da inanmasan da O’nun kulusun…
Maddeleri putlaştırıp şirk zincirini kendi elinle boynuna takma. Öyle herkesin izinden gitme. Allah yolunda istikametle yürüyen Allah erlerinin peşinden git ve yalnız Allâh’a kulluk et. Çünkü sen, âlem-i emirden gelen, maddeler üstü bir varlıksın ve yalnız Allâh’a kulluk etmeye lâyıksın.
Varlıklardan hiçbiri kendi gücü, irade ve isteği ile bulunduğu noktaya gelmemiştir. Ne hayvan türleri kendi istekleri ile hayvan olmuşlar, ne de insanlar kendi istekleri ile insan olmuşlardır.
Allah, insanı kendisi için yaratmış ve yeryüzüne halîfe kılmıştır. Canlı ve cansız bütün varlıklar, insanın istifadesine sunulmuş ve insan Allâh’a şuurlu ibâdet ve itaat etmek ile mükellef kılınmıştır.
İnsan bu kutlu ve tabiî vazifesini yaparsa ve yalnız Allâh’a kulluk ederse tabiî yeri ve yörüngesi olan ahsen-i takvîm makamında kalır. Başta gönlü olmak üzere tüm duyguları ile tatmin olup, rûhî zevklere ve mânevî feyizlere kavuşur.
Aksi hâlde, yani maddelerden bir maddeyi putlaştırırsa veya taşlara, leşlere tapınırsa esfel-i sâfilîne (aşağıların aşağısına) düşer. Tabiî yerinden ve yörüngesinden koptuğu için; bütün duyguları altüst olur, dengesi bozulur ve koca dünya kendisine dar gelir.
Ahsen-i takvîm üzere yaratılan yeryüzünün halîfesi olan insan… Lütfen nefsinin öfke, şehvet, ihtiras, gurur ve benlik gibi duygularının esiri olma. Yaprak yaprak, çiçek çiçek, kuşlardan karıncalara kadar madde âlemini incele. Akan suya, esen rüzgâra, dönen dünyaya, aya, yıldızlara, güneşe ibretle bak.
Kâinâtın tam otomatik bir fabrika gibi dengeli, düzenli ve disiplinli çalıştığını anlar ve tevhîd-i ef‘âl makamına erişirsin.
Otomatik bir makinenin çarklarının irili ufaklı, değişik çaplarda olmaları plân ve projenin gereği olduğu gibi; atomun çekirdeğinin etrafında dönen elektronlarla, güneşin etrafında dönen gezegenlerin de ilâhî takdîrin gereği olduğunu anlarsın.
Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah; madde âleminde her şeyi sebeplere bağlamış ve bu sebepler ile Zât-ı Ulûhiyyet’ini gizlemiş ve perdelemiştir.
Gönülleri Allah’tan başka bir şeyle tatmin olamayan ihlâslı kullar, tüm sebepleri ve perdeleri aşıp gerçek îmâna ve rûhî huzura kavuşurlar.
Nefislerinin esiri olan gafiller de sebepleri putlaştırıp, perdeleri aşamazlar ve rûhî bunalımda kabir azabının sıkıntısını yaşarlar.
Sonsuz ve sınırsız kudret sahibi olan Allah, bütün âlemlerin Rabbidir. Yerde, göklerde ve bütün âlemlerde kesin bir hâkimiyet, tam disiplin, âhenk, nizam ve denge vardır. Bir tek zerre, bir tek hücre ve bir tek mikrop kesinlikle başıboş değildir. Karıncanın gözündeki hücrelerden yıldızlara kadar; cinlerden, meleklerden, Arş’a kadar tüm varlıklar; Allâh’ın emri ve kesin hâkimiyeti altındadırlar.
Canlı ve cansız bütün varlıklar, kader denen bu ilâhî iradenin isteği ve programı dâhilinde yaratılırlar.
Tohumlarının özünde takdir edilmiş ve programlanmış kaderleri yazılıdır. Yapraklarının şeklinden, çiçeklerinin ve meyvelerinin tad, renk ve kokusuna kadar tüm kaderleri yazılıdır.
Doğum sancısı başlayan ve ilk doğumunu yapacak olan vahşî canavarlar; ebe okulunda eğitim görmüş veya doğumevinde ihtisas görmüş gibi, doğumla ilgili tüm gerekleri yerine getirir ve şaşırmadan uygularlar.
Doğumla ilgili hâfızalarında görüntü ve ön bilgiler bulunmadığı hâlde, doğum öncesi yavrusunun yatacağı yeri hazırlar. Doğumdan sonra da yavrusunun her tarafını yalayarak hem nemini kurutur, hem masaj yaparak kan dolaşımını sağlar ve yavrusunu ısıtır.
Yumurtadan çıkan tavuk ve ördek türü kanatlılar; rızıklarını yerde ararken, doğum yolu ile gelenler rızıklarını analarının bedenlerinde ararlar. 10-15 dakika sonra ayağa kalkan yavrular; analarının kulağına, kuyruğuna yapışmayıp memelerini bulurlar ve hemen emmeye başlarlar.
“Yeryüzündeki bütün canlıların rızkı Allâh’a aittir. Her birinin barınacak ve ayrılacak yerlerini bilir. Bunların hepsi Kitâb-ı Mübîn’dedir.” (Hûd, 6)
Evet, bütün canlıların rızıkları ve barınacak yerleri ezelde takdir olmuş ve Kitâb-ı Mübîn’e yazılmıştır.
Sonsuz ve sınırsız ilim ve kudret sahibi olan Allah, bütün âlemlerin Rabbi’dir. Her şey dilediği şekilde gelişir. Allah ne dilemiş ve neyi takdir etmiş ise vaktinde olur. Allâh’ın dilemediği ve takdir etmediği bir şey de olmaz ve olamaz.
Ya cansız varlıklar?
Atomun çekirdeğinden, yıldızlara kadar hiçbir cansız varlık da dengesiz, düzensiz ve başıboş değildir.
Büyük bir uzay gemisi vasfında olan ve üzerinde yaşadığımız dünya da başıboş değildir. Uzayda istediği gibi gezip dolaşamaz.
Sonsuz ve sınırsız ilim ve kudret sahibi olan Allah, dünyayı 150 milyon kilometre uzaklıktaki güneşin çekimine bağlamıştır. Dünyadaki canlıların hayatı ve tüm maddelerin dengesi, bu irtibatın korunmasına bağlıdır.
Güneşin de başıboş olmadığını ve kesin bir denetim altında olduğunu Yâsîn Sûresi’nin 38. âyeti bildiriyor:
“Güneş de kendisine tahsis edilen yerinde (yörüngesinde) cereyan (hareket) eder.”
Dünya’yı, Ay’ı, Güneş’i ve yıldızları var edip yaratan Rabbimiz; her birini yerlerine ve yörüngelerine oturtarak, çekim kuvveti ile birbirlerine bağlamış ve sonsuz ilmi ve kudreti ile denge ve düzeni kurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz, kan aldırmak isteyenlere kamerî ayların 17, 19 ve 21. günlerini tavsiye etmiş ve bu tavsiyesi ile kan dolaşımının ayla olan ilgisine işaret etmiştir.
Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah; kâinatta öyle bir denge ve düzen kurmuştur ki, en küçük maddeden, en büyük yıldızların hareketine kadar her şey emir, disiplin ve kumanda altındadır. Yıldızların belirli yörüngelerindeki hareketlerinden, güneşin ısı ve uzaklık açısı ve ayın her gece dünyaya yansıyan değişik görüntüleri, Azîz ve Alîm olan yüce Allâh’ın takdiri iledir.
Madde ötesi âlemlerde de durum böyledir. Çünkü Allah, bütün âlemlerin Rabbidir. Denizlerdeki balıklar gibi, meleklerin de belirli yerleri ve makamları vardır. Mîrac gecesinde, Peygamberimiz’i Sidre-i Müntehâ’ya kadar götüren Hazret-i Cebrâil; «İleri geçersem yanarım.» diye, makamını aşamayacağını bildirmiştir. Daha güçlü ve yüksek voltajlara dayanamayan elektronik cihazlar gibi, Cebrâil de daha fazla ilâhî aşkın ateşine dayanamayacağını itiraf etmiştir.
Canlı ve cansız tüm varlıklar gibi, bedenimizdeki hücreler ve organlarımız da Allâh’ın rubûbiyet kanunlarına bağlıdırlar. Et parçalarından oluşan organlarımızın akıl ve hayale sığmayan şuurlu faaliyetleri, kalbimizin sürekli çalışması gösterir ki; bedenî yapımızın gerçek sahibi, yöneticisi ve yönlendiricisi yalnız Allah’tır.
Bir insanın bedeninde bulunan trilyonlarca hücre, kendi kendilerini yaratmadıkları gibi, bedenin hangi bölümünde veya hangi organında ve ne gibi vazifeler yapacaklarına karar verme şuurunda ve yetkisinde değillerdir. Yaratıldıkları ve kesin bir emir ve murakabe altında sevk ve idare edildikleri apaçık bir gerçektir.
Ey kardeş!
Lütfen kendine gel. Fıtratına, kişiliğine ve tabiî yapına gel. Nefsinin istekleri doğrultusunda koşmuş da olsan; namazlarını terk edip haramlara batmış da olsan; kalbindeki îmânın çalınmış ve beynin inkârcı felsefe ile yıkanmış da olsan; sapık ideolojilerin ve putlaştırılan sistemlerin kurbanı da olsan yine gel!
Soluduğun havaya ve içtiğin suya bak. Meyve veren ağaçlara ve açılan güllere bak. Aya, güneşe ve yıldızlara bak. Onlara yansıyan ilâhî nûru ve ilâhî kudreti gör. Kâinattaki birlik, denge ve intizama bak.
Ana rahminden geldiğini, ömrünün damla damla tükenmekte olduğunu ve mezara doğru gitmekte olduğunu unutma ve kabrin ötesinde geçersiz olan sistemlere bel bağlama.
Ârifler hicret eder,
Yüce Hakk’ın katına.
Madde sefâletinden,
Mânâ saltanatına. (Gülzâr-ı İrfan)