DUÂ ve TEFEKKÜR

YAZAR : İrfan ÖZTÜRK

irfan_ozturk-yuzakidergisi-agustos2016

Ey kardeş!..

Duâların en üstünü olan Fâtiha Sûresi, Ümmü’l-Kur’ân’dır. Kur’ân’ın özü ve temelidir. Ölümden başka maddî ve mânevî tüm dertlere şifâ olan Fâtiha Sûresi’nin özellikleri ve fazîletleri pek çoktur.

Bedenî yapımızın; havaya, suya ve gıdalara ihtiyacı olduğu gibi, rûhumuzun da Fâtiha Sûresi’ne ihtiyacı vardır. Bu sebeple; farz, vâcib, sünnet ve nâfile namazların her rekâtında bu sûre okunmaktadır.

Bu mübârek ve mukaddes sûreden yansıyan ilâhî nurla gaflet perdelerini aşalım ve dünümüze, bugünümüze ve yarınımıza bakalım.

Önce bir nutfe sonra pıhtılaşmış bir kan parçası ile başlayan bedenî yapımız; bebeklik, çocukluk ve gençlik devrelerini hızla aşıp bugünkü durumuna gelmiştir.

Ancak!.. Zaman denen efsânevî gücün kesin tesiri altında olan bedenî yapımız, sürekli tahavvüle uğramakta ve bulunduğu seviyeyi koruyamamaktadır.

Bu sebeple yarınlarımızı düşünmek mecburiyetindeyiz. Lütfen; başımızı kaldırıp, gözümüzü açalım ve uzanıp geleceğimize bakalım.

Teneşir üstünde yıkanan nâzik bedenimizin bembeyaz bir kefene sarıldığını ve tabuta bindirilip omuzlar üzerinde mezara doğru götürülmekte olduğunu görürüz.

Birazcık daha ileri bakacak olursak, Sûr’un üfürülüşünü ve çatlayan kabrimizden fırlatılıp sorgulanmak üzere mahşer yerine götürülüşümüzü de görürüz.

Sakın ha! Bunları hayal diye düşünüp kendimizi aldatmayalım ve Azrâil’e gafil yakalanmayalım.

Çok hızlı seyreden zaman aracındayız ve dün ile yarın arasında yolculuk yapmaktayız. Her saat, dünden kilometrelerce uzaklaşmakta ve yarınlara yaklaşmaktayız. İş, güç, hastalık ve yaşlılık derken; salâmız okunur ve cenaze namazımız kılınıverir.

Âdetullah budur.

Bunları düşünüp korkmana ve ürperti duymana gerek yok. Sen bir yolcu olduğuna göre, yolcu yolunda gerektir. Ruhlar âleminden ana rahmine ve oradan da dünyaya geldiğin gibi, berzah âlemine gidişin de normal ve tabiîdir. Kader anayasasının değiştirilemez maddelerinin gereği budur.

Bedenin uyku âleminde dinlendiği gibi, rûhun da berzah âleminde dinlenecek ve sonra muhakeme olunmak üzere mahşer yerine götürüleceksin.

Sevgili Peygamberimiz;

“Uyku ölümün kardeşidir.” (Kenzü’l-Ummâl, 39321) buyurdu. İnsanlar İslâmî yaşayışlarına müsâvî güzel ve mânevî rüyalar gördükleri gibi, berzah âleminde de cennet bahçelerinin rûhî zevkini yaşayacaklar ve İslâm’dan kopanlar da cehennem çukurlarının azabını çekeceklerdir.

Hazret-i İsrâfil ikinci kez Sûr’a üfürünce; yeni bir güneş doğacak, yeni bir gün olacak ve tüm canlılar sorgulanmak üzere mahşer yerinde toplanacaklardır.

Amel defterleri dağılacak, günahlar ve sevaplar tartılacak, ilâhî adâlet uygulanacak ve insanın yolculuğu cennet veya cehennemden biri ile noktalanacaktır.

Sakın, sakın! Ümitsiz olma! «Ben kim? Cennet nerede?» deme. En büyük günah Allâh’ın rahmetinden ümit kesmektir. Ama, hayalci de olma. Ekmeden biçilmez ve herkes ektiğini biçer. Rezzâk isminin gölgesinde rızkını aramak için çalıştığın gibi, Gafûr isminin gölgesinde de affedilmenin yollarını ara. «Allah Kerîm’dir.» derken; Allâh’ın Aziz ve Müntakim olduğunu da unutma!

Tevbe kapısı herkese açıktır. Hiç kimsenin tekelinde değildir. Para, pul ve dilekçe de istemez. Yeter ki, günahlarından kop ve yaptıklarına pişman ol. Ancak, çok acele et. Kalbin daha fazla kararmadan, canın boğazına dayanmadan, tevbe kapısı yüzüne kapatılmadan ve güneş batıdan doğmadan önce tevbe et!

Tevbe edip günahlarından arındığın zaman, kıbleye dönüp alnını secdeye koyduğun zaman ve yalnız Allâh’a kul olduğun zaman; tertemiz kalbine, ilâhî nur akmaya başlar.

İşte o zaman, bambaşka bir insan olursun; gerçek kimliğini, tabiî hayatını keşfeder ve kendini başka dünyalarda bulursun.

İnancını ve geleceğini yalnız görme duygusuna endeksleyen ve; «Görmediğime inanmam!» diyen gafillerden olma!

Sonsuzluk ve sınırsızlık sıfatları yalnız Allâh’a mahsustur. İnsanların diğer hisleri gibi görme duyguları da sınırlıdır.

Madde âlemindeki renksiz gazları, havayı ve mikropları göremeyen gözler; sesleri ve kokuları da göremez. Evet; gözler her şeyi tam olarak göremediği gibi, gördükleri de gerçeği tam olarak yansıtmaz.

Görme istîdâdımızı kısıtlı yaratan Allâh’a çok şükürler edelim. Kirazın içindeki kurtları görünce tiksinerek yere atarız. Ya içtiğimiz sulardaki, yediğimiz gıdalardaki ve teneffüs etmek mecburiyetinde olduğumuz havadaki milyonlarca mikrobu açıkça görsek ne yapabiliriz?

Ayrıca; cinleri, ruhları ve melekleri sürekli görüp, konuşmalarını duysak nasıl yaşarız?

Gözlerimiz tüm varlıkları sürekli görse ve kulaklarımız tüm ses dalgalarını sürekli duysa, insanın beyin yapısı bunlara kaç saat dayanabilir?

Madde âleminden yaratılan gözlerin; kendi âlemindeki varlıkları görebilmesi kısıtlı iken, madde ötesi âlemleri görebilmesi beklenemez. Gerçek kimliğimiz olan ruhlarımız da melekler gibi madde ötesi âlemlerdendir. Bu sebeple maddî gözlerimizle kendi ruhlarımızı da göremeyiz. Ancak, varlığını inkâr edemeyiz. İnançlı, inançsız bütün insanlarca ruhların varlığı kesinlikle kabul edilmiş ve rûhunu inkâr eden bir deliye dahî rastlanmamıştır.

Maddî yapımız olan bedenlerimiz için rûhun gereği ve değeri ne ise, maddî âlem için de meleklerin gereği ve ehemmiyeti aynı orandadır.

Ruhsuz beden ve meleksiz madde âlemi mânâsızdır. Bu sebeple yüce Rabbimiz, bedenlerimizden önce ruhlarımızı ve göklerden önce melekleri yaratmıştır.

Ruhsuz beden ve meleksiz madde âlemi olamadığı gibi, kâinat da Rabsiz olamaz.

Kâinattaki denge, düzen, disiplin ve kesin hâkimiyet; bütün âlemlerin Rabbi olan Allâh’ın varlığının ve birliğinin kesin şahididir.

Bir insanın bedeninde bulunan ortalama otuz trilyon hücrenin; tesadüflerle bir araya gelerek organları ve dengeli bir bedenî yapıyı oluşturmaları imkânsız olduğu gibi, güneş sistemleri ve galaksiler de tesadüflerle oluşmamışlardır.

Akıl, şuur ve irade hissiyatlarından mahrum olan ve hayat müddetleri çok kısa olan hücrelerin; yaratıldıkları, yönlendirildikleri ve kesin bir denetim altında bulundukları kesindir.

Tüm canlıların bedenî yapılarını oluşturan hücreler teker teker sayılıp, elde edilen rakamlar yan yana dizilse, güneş sistemini aşan rakamlar konvoyu meydana gelir.

Ey insan! Kim olursan ol. Kapıcı da olsan, devletin başında da olsan, camilerde imam da olsan, medyanın patronlarından da olsan, belirsiz bir kişi de olsan, hastahânede yatan garip bir hasta da olsan, aynı hastahânenin başhekimi de olsan; elinde, iradende ve denetiminde olmayan hücreler topluluğundan meydana gelmiş bir varlıksın.

Rûhun bedenden ayrılmadan, hücrelerin dağılıp toprak olmadan ve sen mahkeme-i kübrâda sorguya çekilmeden önce kendine gel! Gerçek kimliğini bul ve seni yaratan, hücrelerini yönlendiren Rabbini tanı! (Kur’ân’dan Bir Nur: Fâtiha Sûresi, Ahmet TOMOR’dan tasarruflarla)

Gönül tezgâhını tevhidle doku,
Tevhiddir bilesin îmânın kökü,
Gel kardeş, tevhîdi aşk ile oku,
Râzı olsun senden Hak Sübhânehû. (Gülzâr-ı İrfan)