Rahmet ve Bereket İklimine Girerken

YAZAR : Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com

İnsanoğlu, yaratılışı gereği; hem müsbet mânâda, hem de menfî mânâda kendini geliştirdiğinde ve gayret ettiğinde birçok şeyi öğrenebilen, kendi iradesi ile hem en iyiye hem de en kötüye ulaşabilen bir varlık.

İnsanlık tarihi; iyiye giden, doğru yürüyen, yaratılışına uygun hareket ederek toplumu ıslah eden sayısız insanla dolu. Ancak aynı tarih sayfaları; toplumları ifsâd eden, nesli bozan, kan akıtan ve zulmeden insanla da dolu.

Hem kendini hem de toplumları ıslah etmek amacıyla yola çıkan ve bu uğurda gayret eden insanlara Allah Teâlâ yardım etmiş, yaptıklarına bereket vererek büyük hizmetler yapma fırsatı vermiştir.

Allah Teâlâ; bir amele, bir fiile, bir harekete bereket ihsan ettiği zaman, o amel kısa bir zamanda etkisini göstermiş ve bizim hayret edeceğimiz neticeler alınmıştır.

Kâinâtı, insanı ve zamanı yaratan Allah Teâlâ; yarattığı her şeye bir son, bir ecel tayin etmiştir. Kâinâtın yaratılışından kıyâmete kadar devam edecek zamanın belli bölümlerine; özel hediyeler gizlemiş, bazı zaman dilimlerine özel mânâlar, mefhumlar yüklemiştir. Gecenin içine seher vaktini, günler içine Cuma’yı, aylar içine Recep, Şaban, Ramazan gibi mübârek ayları yerleştirerek; insanın kısa hayatında ebedî bir hayat için yeterli olacak azığı hazırlama fırsatı lutfetmiştir.

Bu mânevî ve bereketli zaman dilimlerinden olan üç aylar içerisindeyiz. Ramazân’ın rahmet ve bereket dolu o hoş kokusu ve gölgesi üzerimize yaklaşmış bulunuyor.

İçerisinde özel hediyeler barındıran, belki bir ömre sığacak amellerin sevabının kısa zamanda alınabileceği, mânevî havası bol ve bereketli zaman dilimlerinden en iyi şekilde faydalanmak için; müslümanların uyanık ve gayretli olması gerekmektedir.

Modern(!) insanın Ramazan algısı, elbette ki farklı. Bugün en şuurlu müslüman bile maalesef Ramazân’ın önemini ve değerini tam mânâsı ile kavrayamıyor. Ya geçim telâşı veya dünyalık işler bu mânâyı hakkı ile yaşamamıza fırsat vermiyor.

Recep ayı ile başlayan, Şaban ayı ile devam eden ve bu aylar içerisinde yer alan kandiller ve özel geceler ile insan Ramazân’ın o ulvî havasına hazırlanmakta ve bu ulvî havadan en üst seviyede faydalanmak için mânevî bir terbiye yapılmaktadır.

Bu mânevî terbiye ile insan bir ay boyunca, oruç tutarak ve açlık çekerek; hem bedenî hem de nefsî olarak disiplin altına alınmaktadır. Açlık ile insan sabra teşvik edilip, açların hâlinden anlaması ve elinde bulunanlara kanaat etmesi öğretilir. Terâvih namazı ile toplumda içtimâ sağlanır. Gece kalkılan sahur ile insana gecelerin bereketinden faydalanma imkânı verilip, teheccüd namazına alıştırılarak insana gecelerini ihyâ etme fırsatı sunulur.

Ay boyunca okunan mukabeleler ile ezelî ve ebedî Kitâbımız olan Kur’ân’ı Kerim ile irtibatımız ve iştiyakımız artırılır. Bir yıl boyunca biriken zekâtlarımız ve fitrelerimiz ihtiyaçlılara ulaştırılarak toplum arasındaki kaynaşma sağlanır.

Ramazan sadece ferde değil, aynı zamanda topluma da olumlu yönde tesir etmektedir. Ramazan ayında hırsızlık ve diğer suçlarda, dikkat çeken azalmalar olmakta; oruçlu olan insanın sabır ve tahammül seviyesi yüksek olduğu için, kavga ve gürültü olmamaktadır.

Ramazan ayında sadece açlık çekerek oruç tutulmadığını, orucun sadece açlıktan ibaret olmadığını idrak etmek durumundayız. Gözlerimizi haramdan, nâmahreme bakmaktan korumalı, kulaklarımızı kem söz duymaktan -özellikle gıybet dinlemekten- muhafaza etmeli orucun tam mânâsı ile tutulmasını sağlamaya çalışmalıyız.

Bu konuda Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şu uyarısını dikkate almak durumundayız:

“Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terk etmezse; Allah, o kimsenin yemesini-içmesini bırakmasına kıymet vermez.” (Buhârî, Savm, 8; Edeb, 51)

Orucun sadece yiyip içmeyle değil; bir başkası hakkında gıybet edildiğinde, yalan söylendiğinde, bir başkasının hakkına girildiğinde de bozulduğunu unutmamamız lâzım

Ramazan, rahmetin sağanak sağanak yağdığı bir aydır. Bu ay; insanların rûhî istîdatlarının zirveye ulaşıp, insanların takvâya yaklaştığı bir aydır. Bu ay mânevî kazanç açısından zamanların en bereketlisi, yapılan hayır, hasenat ve amellerin en makbul olduğu zamandır. Bu zamanları en iyi şekilde değerlendirmek için gönlümüzün uyanık olması gerekir.

Yazımızı Mevlânâ Hazretleri’nin şu güzel ifadesi ile nihayete erdirelim:

“Ramazan geldi, artık maddî yiyeceklerden elini çek ki, gökten mânevî rızıklar gelsin. Bu ay, gönül sofrasının kurulduğu aydır. Gönlün, bedenin hatalarından kurtulduğu aydır. Gönüllerin aşk ve îmân ile dolduğu aydır.”

Allah Teâla idrak edeceğimiz bu Ramazân’ı en iyi şekilde idrak edenlerden ve faydalananlardan eylesin. Orucu bütün âzâları ile tutan ve nefsini terbiye ederek Ramazân’ı ihyâ edenlerden eylesin.