GİYİNME ve ÖRTÜNME ESASLARIMIZ
İslâm dîni insanın bütün hayatını tanzim eder. Bu tanzime riâyet ederek yaşamak durumundayız. O kadar ki; giyim kuşamımızdan yiyip içmemize, kılık kıyafetimizden oturup kalkmamıza, konuşmamızdan tebessümümüze, aile hayatımızdan ticârî hayatımıza, bütün amellerimiz ve davranışlarımıza takvâ yani Allah korkusu yön vermelidir.
Bu mevzuda müslümanın dikkat etmesi gereken hususlardan bir tanesi de; giyim kuşamla alâkalı olarak, temiz, düzenli ve tesettüre riâyet üzere giyinmektir. Yani müslümanın hayatında kaba ve çirkin davranışların yeri olmadığı gibi; kirli ve düzensiz, vücut hatlarını belli eden, tesettüre uygun olmayan giyim ve kuşam tarzının da yeri yoktur. Bu noktada takip edeceğimiz yegâne rehberimiz Peygamber Efendimiz’dir. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanların en temiz ve güzel giyineniydi. Bunun içindir ki O’nun her hâlini bize örnek olarak gösteren Cenâb-ı Hak, Sevgili Peygamberimiz’e;
“Ey elbisesine bürünüp örtünen.” (el-Müddessir, 1) diyerek hitap etmiş ve elbisesine izâfe ederek anmıştır. Bu hitap şekli; O’nun incelik, zarâfet ve güzel görüntüye sahip oluşuna da delâlet eder.
Peygamberimiz’e inen vahiylerin sırası bize İslâm’ı tebliğ ve irşad programı verir. Yüce Allah; evvelâ Efendimiz’e «Rabbinin adıyla okuma»yı yani derin bir tefekkürü emretmiştir. Daha sonra nâzil olan Müddessir Sûresi’nde; «Kalk!» harekete geç, faaliyete koyul; «Uyar!» ikazlara başla, «Rabbinin büyüklüğünü zikret!» emirlerinden sonra O’na şöyle hitap etmiştir:
“Elbiseni temiz tut, kötü şeyleri terk et.” (el-Müddessir, 4-5)
Demek ki, irşad ve tebliğ ehli, temiz ve güzel elbise giymelidir. İrşâdın başarısı için, dış görünüşün büyük bir ehemmiyet taşıdığına da işaret edilmektedir.
“Allah güzeldir güzeli sever.” (Müslim, Îmân, 1/93) Müslüman; Allâh’ın nimetlerini yerken, içerken, giyerken… şükrünü edâ etmeyi de ihmal etmemelidir. Allâh’ın verdiği nimetlerin şükrünü edâ etmeyenler, verilen nimetin eserini yaşayışı ile göstermeyenler nankörlük etmiş olurlar. Çünkü Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
“Şüphe yok ki, Allah Teâlâ kulunun üzerinde nimetinin eserinin görülmesini sever.” (Tirmizî, Edeb, 54/2819; Ahmed, II, 311)
İsrafa kaçmamak kaydıyla; her müslümanın ibâdet esnasında, mâbede girerken, toplum huzûruna çıkarken en temiz ve en güzel şekilde giyinmeleri sünnettir.
Bu sebeple kıyafetlerimizi alırken; onun enine, boyuna, darlığına ve genişliğine de dikkat edilmelidir. Sünnete uygun olanları seçilmelidir. Erkek olsun, kadın olsun; giyilen kıyafetler, vücut hatlarını ortaya çıkaran türden olmamalıdır. Maalesef günümüzde giyilen kıyafetlerin birçoğu, bizim örfümüze uygun düşmemektedir. Erkek kıyafeti ile kadın kıyafeti birbirine karışmış vaziyettedir. Kadınlar erkek kıyafeti giyerken, erkekler de kadın kıyafetleri giyer hâle geldiler. Çarşı ve pazarlar, cadde ve sokaklar, vitrinler bakılmaz hâldedir. Kadınlarımız; modanın, reklâmların ve markaların tesiri altında kalarak, evinin en mahrem yerinde bile giyemediği kıyafetlerini dışarıda giyer hâle geldiler. Avrupa’nın ve yabancıların da tesiriyle ve adına da hürriyet diyerek, edep ve hayâ sınırlarını fütursuzca çiğneyerek ortalıklarda dolaşır oldular. Âhiret ve hesap kaygısını ya unuttular ya da umursamaz oldular. Ama şunu hiç unutmamak gerekir ki, bütün bunların hesabı elbette Cenâb-ı Hak tarafından bir gün sorulacaktır ve herkes yaptığı hata ve yanlışların cezasını karşısında bulacaktır. O gün; bütün bu günahları işleyenler pişman olacaklar ama, o pişmanlık orada fayda vermeyecektir.
İnsanlar hem kendilerine yakışan, hem de dînen yasak olmayan elbiseleri giymeli. Erkek ne giyeceğini, kadın ne giyeceğini bilmeli. Zamanımızdaki gibi birbirinin sınırına geçmemeli. Erkek kadının, kadın erkeğin giyeceği elbiseyi giymemeli. Yüce Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hususta bizleri uyarmaktadır.
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ın rivâyet ettiğine göre, Rasûl-i Ekrem Efendimiz;
“Zaruretsiz kadın elbisesini giyen erkeklere ve erkek elbisesi giyen kadınlara lânet etti.” (Ebû Dâvud, Libâs, 28)
Ayrıca elbiselerimizi giyerken çok uzun giyinerek ve bunu da bir kibirlenme şeklinde düşünerek yerde sürümek ve bu şekilde yürümek de doğru değildir. Rasûl-i Ekrem Efendimiz bu konuda bizleri şöyle uyarmaktadır:
“Allâh, büyüklük taslayarak elbisesinin eteklerini yerde sürüyen kimsenin kıyâmet gününde yüzüne bakmaz.” (Buhârî, Libâs, 1, 5)
Yaz günlerinin yaklaşması sebebiyle biraz da tesettür üzerinde durmak istiyorum.
Tesettür demek, edep ve mahrem yerlerinin örtülmesi demektir. Dînimiz kadına da erkeğe de örtünmeyi farz kılmıştır.
Erkeğin avret ve edep yerleri, göbeğinden dizkapağının altına kadar olan kısmıdır. Gerek önden gerekse arkadan bu iki uzvun arasını örtmesi erkekler için farzdır. Açması ise haramdır, günahtır.
Kadının örtünmesine gelince, kadının yabancı erkeklere karşı bedeninin her tarafı mahremdir, avrettir. Başı, saçları, kulakları, kolları ve bedeni avrettir, mahremdir. Kadının bu uzuvlarını açması, baktırması ve bakılması haramdır, günahtır.
İşte yüce dînimiz İslâm, kadına bu minvalde tesettürü farz kılmıştır. Kadına ölçülü hareket etmesini, örtünme usûlüne riâyet etmesini emretmiştir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, zamanın moda ve reklâmlarına uyarak istediği kadar açılmasına asla müsaade etmemiştir.
Bu konuda yine bir hadîs-i şerîfinde Efendimiz bizleri şöyle uyarıyor:
Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- anlatıyor:
“Esmâ bint-i Ebî Bekr -radıyallâhu anhâ- üzerinde ince bir elbise olduğu hâlde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in huzûruna girmişti. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, ondan yüzünü ters istikamete çevirdi ve;
“Ey Esmâ! Bülûğa erdikten sonra kadınların, -yüzüne ve eline işaret ederek- şu ve şundan başka bir yerinin görülmesi doğru olmaz.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 31)
Netice itibarıyla şunu söyleyebiliriz ki; Allâh’ın emrettiği gibi ve dînin ana prensiplerine uygun olarak giyinecek, kıyafetlerimizi ona göre alacağız. Renginden kumaşına kadar helâl olan, örfümüze, geleneklerimize, an‘anelerimize daha doğrusu bize ve bizim öz varlığımıza uygun ve Kur’ân’ın emrettiği gibi olanını giymeliyiz. Bizden olmayanların oyununa gelmemeliyiz. Açılıp saçılarak benliğimizi kaybetmemeliyiz. O hâlde -kadın olalım erkek olalım- vakar ve haysiyetimize uygun olanları giyelim.
Bilhassa yavrularımıza; «Küçüktür.» diyerek uygunsuz kıyafetler giydirmeyelim Çünkü küçük diyerek giydirilen uygunsuz kıyafetlere çocuklar zamanla alışıyor, daha sonra giymesi gereken uygun kıyafetleri giydirmekte zorlanıyoruz. Bu noktadan hareketle; küçük yavrularımızı yabancıların değil, İslâm’ın giyim tarzına alıştıralım.
Aslında mü’min kadın ve erkekler olarak bizler; Nur Sûresi’nin 30. ve 31. âyetlerini bir tablo hâlinde yazdırıp evimizin başköşesine asarak, her gün okuyup ona göre amel etmeliyiz. Yüce Rabbimiz o âyetlerinde bizlere şöyle tâlimat buyuruyor:
“Ey Rasûlü’m! Mü’min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesnâ olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine kadar salsınlar…”
Cenâb-ı Hak bizlere, Kur’ân’ı ve âyetlerini hakkıyla anlamayı nasip eylesin ve bizleri onunla amel etmeye muvaffak eylesin.
Âmîn…