NİCEYE BİR BU KÖTÜ İŞLER?

YAZAR : Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com

h_c_demircan_yuzakidergisi_subat2016

Dünya hepimizi tedirgin eden ve giderek artan şiddet olayları ile karşı karşıya.

Günümüz insanı; artık kendisini gündelik işlere adamış, kendi öz yapısından kopmuş, ilişkilerine, dünyaya ve hayata karşı yabancılaşmış durumda.

Yani; «Ben kimim?», «Hayatımın gayesi nedir?» gibi temel sorulara bile cevap veremiyor.

Akıl, ahlâk ve mâneviyatını kaybetmiş olan bu insan; varlık oluşumunun alt mertebelerinde kalmış, bir aymazlık, bir cehâlet içerisinde saldırıyor.

Nedir bu aymazlık, bu cehâlet?

Bilinmez mi?

Cahil insan, kötü huyların ve arzuların hâkimiyeti altındadır.

Cahil insan, başkalarına zulmeder,

Yalan, talan, gasp; cahil insanların en bâriz vasıflarıdır.

Cahil insanlar açgözlüdür, doymak bilmez. Egoisttir. Hep almak ister, vermeyi sevmez. Sadece kendisinin doğru olduğunu düşünür, diğerlerinin görüşlerine hürmet etmez.

Hazret-i Mevlânâ sorar bu insanlara:

“Niceye bir bu kötülük, niceye bir bu suç işleyişler?

Niceye bir bu alay ediş, niceye bir bu saçma sapan sözler?

Niceye bir bu kötü işler, niceye bir bu aslı olmayan sözler?

Niceye bir bu düzen, niceye bir bu hile?

Niceye bir bu töre, niceye bir bu âdetler?”1

«Nereye kadar?»

Ne zaman farkına varacaksın?» der bu ifadeleriyle.

Ve devam eder:

“Çok fena işler yaptın, ya boş bulunduğundan veya bilgisizliğinden yaptığın bu işlerin kötü olduğunu bilmiyorsun”2

Ama artık senin gibi insanlar çoğaldı.

Artık toplum bir kargaşa, bir anarşi içerisinde.

Artık herkes kendi başına hareket ediyor, herkes kendi menfaatini düşünüyor ve ferdî hareket ediyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Böyle olunca da bir diğerinin hakkına riâyet etmek yerine, onu imha etmeye çalışıyor.

Artık insanlar birbirlerini anlamaya çalışmak yerine, zorla dayatıyor.

Ahlâkî değerleri çökmüş, birbirine düşmüş, başkalarını düşman gören, onların zâfiyetleri üzerine iktidar kurmaya çalışan, böyle bir toplumda; barış ve huzur olması mümkün müdür?

Bu gidişe bir; «Dur!» demek gerekmez mi?

Özünde; adâlet, hak, hukuk, eşitlik, paylaşım, saygı, cömertlik, emeğe saygı olan, yapılanı takdir etme gibi temel ahlâkî ilkeler etrafında şekillenen, erdemli bir toplumu kim istemez?

O hâlde bu ideale ulaşmak için çok sağlam prensipler ve kurallar yolu olan tasavvufun, ahlâk ve irfan yolunun kılavuzluğuna ihtiyacımız var.

Müslüman toplumlarda; cehâletin beslediği şiddete sebep olan, sosyal ve ahlâkî hastalıkların çözüme kavuşturulmasında, tasavvuf yolu, artık daha fazla rol üstlenmeli.

Çünkü derleyen, toparlayan, barıştıran, birleştiren yönüyle İslâm tasavvufu; doğudan batıya, kuzeyden güneye barış ve huzurun, saygı ve müsamahanın zeminini güçlendirir, böylece toplum hayatına hayatî katkılarda bulunur.

Günümüzde, çoğu İslâm ülkesinde, hâl-i hazırda; artık yürümediği görülen bu düzenin, bu kötü işlerin, bu suç işleyişlerin düzelmesinde başvurulacak yol, ecdâdımızı altı yüz yıla yakın ayakta tutan, yüzlerce yıllık ahlâk, irfan ve irşad yolu olan, İslâm tasavvufundan başka bir yol değildir.

Sağlıcakla kalın.

___________________________

1 Mevlânâ, 1965, Mecâlis-i Seb‘a, Çev. ve Haz. Abdülbaki GÖLPINARLI, s. 52.
2 Mevlânâ, 1990, Fîh-i Mâfîh, Çev. M. Ü. ANBARCIOĞLU, İstanbul, s. 103.