NÂBÎ’DEN İKİ ESER

YAZAR : Yusuf ÖZBEY y-ozbey@hotmail.com

yusuf_ozbey_yuzakidergisi_subat2016

(İKİNCİ) «ZEYL-İ SİYER-İ VEYSλ

17. asır klâsik Türk edebiyatının en önemli sîmâlarından biri olan Nâbî; günümüze kadar yapılan akademik çalışmaların çoğunluğunda, şairlik yönüyle ele alınmıştır. Nâbî; eserlerinde nâsirlik ve münşîliğini göstermek için Münşeât’ın yanı sıra Siyer-i Veysî’ye iki zeyl1 de yazmıştır.

Nâbî; mutlu bir hayata sahip olduğu bir zamanda, Veysî’nin Bedir Savaşı’na kadar yazılmış Siyer’ini Mekke’nin fethine kadar güzel tabirlerle, beliğ teşbihlerle yazmaya Allâh’ın inâyetiyle muvaffak olur. Nâbî, bu esere iki zeyl yazmıştır. Yazdığı ilk zeyl olan Zeyl-i Siyer-i Veysî adlı eser, Mekke’nin fethiyle son bulan bir eserdir. Nâbî, eserin sebeb-i te’lifini bu anlama gelebilecek temennilerle bitirmiştir:

“Benim halktan hiçbir isteğim yoktur. Ben Peygamber’in hizmetinde fânî olmuşum. Siyeri araştırmak; hüzünlü kalbimin arzusu, Hazret-i Peygamber’in rızâsı, Hazret-i Allâh’ın kabulüdür.”

Zeyl-i Siyer-i Veysî adlı eser, Mekke’nin fethiyle son bulmuştur. Fakat bazı sebepler, bu eserin devamının yazılmasında yarar olduğunu göstermiştir. Nâbî; ikinci zeylini, ilk zeylini te’lif ettikten yirmi sene sonra Halep’te inzivâya çekildiği bir zamanda te’lif etmeye karar vermiştir. Nâbî; yazmış olduğu bu eseriyle, dönemin devlet büyüklerinin iltifatına nâil olmuştur.

İşte bu ikinci zeylin «Vakâyi‘-i Sâl-ı Tâsi‘-i Hicrî» başlıklı bölümünde «Hicretin Dokuzuncu Yılı Vakaları» anlatılır ve bu bölümün sonuna Nâbî iki beyitlik bir nâ-tamam gazel ekler. Hicretin 9. yılında yaşanan hâdiseler şöyle anlatılmaktadır:

Hicretin dokuzuncu yılı Muharrem ayında Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bazı İslâm kabîlelerinden zekât toplamak için Bişr bin Süfyân’ı Benî Ka‘b kabîlesine gönderir. Benî Ka‘b kabîlesi, Bişr’in yaptığı teklifi kabul eder. Fakat Benî Temîm kabîlesi, Bişr’in isteğine son derece karşı çıkar. Hattâ Bişr’i katletme fikrini bile benimseyenler olur. Bunun üzerine Bişr, Medine’ye döner ve durumu Rasûlullâh’a bildirir. Rasûlullah da elli kadar süvari ile Uyeyne bin Hısn’ı Benî Temîm kabîlesinin üzerine gönderir. Yapılan baskın sonucunda; bir erkek, yirmi bir kadın, otuz tane de çocuk esir alınır. Daha sonra esirleri geri almak için Benî Temîm kabîlesinin şair ve hatiplerinin de bulunduğu bir grup, Rasûlullâh’ın yanına gelir. Rasûlullâh’a hitâben;

“Benî Temîm kabîlesinden olduklarını şiir ve övünme yarışında bulunmak için şair ve hatiplerini yanlarında getirdiklerini” dile getirirler. Heyet mensupları şehre gelince Mescid-i Nebevî’ye girerek bağırıp çağırmaya başladılar. Onların bu hareketi Kur’ân’da;

“(Ey Muhammed!) Odaların arkasından Sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir.” (el-Hucurât, 4) meâlindeki âyetle kınanmıştır.

Rasûlullah ise;

“Ben şiir söylemekle vazifelendirilmediğim gibi, övünmekle de emredilmedim. Fakat yine de neyiniz varsa ortaya dökün görelim.” buyurur. Bunun üzerine Zibirkan bin Bedr şu sözlerle maksadını dile getirir:

Eteynâke keymâ ta‘rifü’l-yevme fadlenâ
Ve izâ hâlefûnâ ‘inde zikri’l-mekârimi
Fe emmâ ru’ūsü’n-nâsi min külli meş‘arin
Ve en leyse fî dâri’l-Hicâzi ke Dârimi

“Onlar, iyilikler anlatılınca bize muhalefet ediyorlarken; biz, bugün bizim büyüklüğümüzü bildiğiniz için size geldik. Her topluluğun ileri gelenleri vardır var olmasına da Hicaz diyarında Dârim kabîlesi gibisi bulunmaz!”

Rasûlullah, Hassan bin Sâbit -radıyallâhu anh-’tan, söylenen bu kasîdeye bir karşılık vermesini ister. Hassan bin Sâbit ise;

Benî Dârimin! Lâ tefharû! İnne fahreküm
Ye‘ûdü vebâlen ‘inde zikri’l-mekârimi.
Hebiltüm ‘aleynâ lâ tafharûne ve entüm
Lenâ havelün mâ beynâ hasrin ve hâdimi

“Ey Benî Dârim! Övünmeyin. Sizin övünmeniz, iyilikler zikredildiğinde size bir vebal olarak döner. Yok olasınız. Siz, başkasının çocuğunu emzirip, hizmet eden ve bize tâbî kişilerken bize karşı mı övünüyorsunuz?” mısralarının da aralarında bulunduğu şiirlerle cevap verir.

Hazret-i Hassân, anladıkları dilden konuşmuş ve hepsini susturmuştu. Bunun üzerine Benî Temîmliler, İslâmiyet’in güzellik ve belâgatini tasdik etmek zorunda kaldılar. Îmanlarını tecdid ettiler. Peygamberimiz onları hediyelerle uğurladı.

İşte «Hicretin Dokuzuncu Yılı Olayları»nın anlatıldığı bu bölümün sonunda Nâbî iki beyitlik şu nâ-tamam gazelini eklemiştir ve bu nâ-tamam gazel Nâbî dîvânında yer almıştır. (Harf-i ra, c. 1, s. 578)

NÂ-TAMÂM GAZEL

Mahzun gelen huzûruna dil-şâd olur gider,
Dest-i gama esîr ise âzâd olur gider.

Âlemlere vücûdunu Haķ rahmet itmegin,
Vîrâne-i dalâl olan âbâd olur gider.

“Yanına hüzünlü gelen mutlu olarak gider. Gam eline düşmüşse kurtulur. Allah Sen’i âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Dalâletle harap olan, mamur olup gider.”2

Yûsuf Nâbî tarafından yazılan bu iki beyite (şefaate vesile niyetiyle) üç beyit daha ekleyerek gazeli şöyle tamamladık:

İTMÂM-I YÛSUF BE-GAZEL-İ NÂ-TAMÂM-I NÂBÎ

Mahzun gelen huzûruna dil-şâd olur gider,
Dest-i gama esîr ise âzâd olur gider.

Râm etmek isteyen şuarâ haddi bilmeyip
Hassân elinde izzeti berbâd olur gider

Âlemlere vücûdunu Hak rahmet itmegin,
Vîrâne-i dalâl olan âbâd olur gider.

Müştâk-ı afvunam bana elzem hidâyetin,
Hakk’ın inâyetiyle günah bâd olur gider!

Âşıktı ey Nebî Sana Nâbî belî tamâm,
Yûsuf da belki afva erip şâd olur gider.

21 Ocak 2016-11 Rebîu’l-Âhir 1437

vezni: mef’ûlü / fâilâtü / mefâîlü / fâilün

_____________________________

1 Zeyl: Bir eserin devamı olarak yazılan ek eser.
2 Nâbî’nin Siyer-i Veysî’ye Yazdığı Zeyiller, Abdulsamet ÖZMEN, Doktora Tezi,
Dicle Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Diyarbakır, 2015.