MODERN KUŞATMA ve ÜÇ DAYANAĞI

YAZAR : Sami BÜYÜKKAYNAK skaynak48@hotmail.com

sami_buyukkaynak_yuzakidergisi_ocak2016

İslâm dünyası, yüz seneyi aşkın bir zamandır modern kuşatmanın altında. Bu kuşatmadan şu an için kurtulmak mümkün mü? Elbette mümkün. Ama öncelikle müslümanların şunu anlaması gerek: Bu modern kuşatmanın ana gayesi, gâvurların kendi fikirleri ölçüsünde yeni bir dünya inşa ederek dünyayı İslâm’dan uzaklaştırmaktır. İslâm dünyası, bunu iyi anlamalı ve İslâm referanslı hayatî projeleri ortaya koymalıdır.

Modern kuşatma ne zaman başladı? Modern kuşatma, müslümanların kendi değerlerini donuklaştırıp ileriye taşıyamamalarıyla başlamıştır. Tabiî ki bunu fırsat bilen gâvur dünyası; müslüman dünyanın medeniyet olarak inşa ettiği değerleri kullanmak sûretiyle, sadece insanların dünyasını mamur etmeye dayanan, onların hevâ ve heveslerine çalışan projeler üretmiştir. Bu projelerin ise dayandığı üç ana kaide vardır.

Birincisi: Sekülerleşme,

İkincisi: Ferdîleşme,

Üçüncüsü: Millî devletler oluşturma.

Sekülerleşme diğer adıyla dünyevîleşme, her şeyin dünya eksenli düşünüldüğü bir idrakin ve fiiliyatın oluşturulmasını sağlamaktır. Bunun için dünyada rahat etme, dünyayı mamur etme, dünya hayatını problemsiz bir şekilde tamamlama eksenli bir hayat tarzı oluşturma üzerine çalışmalar yapılır, üretimler yapılır, «think-tank»ler düzenlenir. Zira sadece dünyanın ön plâna alındığı sekülerleşmenin ana gayesi «âhiret» gerçeğini insanların düşüncesinden ve gündeminden çıkarmaktır. Çünkü âhiret gerçeği bu projenin karşısında büyük bir engeldir. Âhirete îmân eden ve bunun gerektirdiği şekilde hayatı anlamlandıran insanlardan modern insan üretilemez. Zira onların hayatı; Allâh’ın istediği ibâdete, muamelâta bağlıdır. Bu bağlılık onların Allâh’a karşı sorumluluğundan kaynaklanır ve bu sorumluluğa riâyetin sonu, cennettir. Sekülerleşmenin dünya hayatından başka bir hayatı kabul etmemesi, tıpkı müşriklerin karşı duruşuna benzemektedir. Onlar da yegâne hayatın dünya hayatı olduğunu ifade etmişlerdir:

“Dediler ki: «Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.» Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar.” (el-Câsiye, 24)

Müşrikler niye bu tepkiyi vermişlerdi veya sekülerleşme niye bu tepkiyi vermektedir? Çünkü âhiret hayatının varlığı kabul edildiğinde; insanın mânevî sorumluluğu artacak, insan yapıp ettiklerinin bir hesabı olduğu düşüncesiyle «kul» sorumluluğuyla hareket edecektir. Hesap olmadığından hareketle davranacak olursa; dünyanın altını üstüne getirme, serbest davranma gibi bir tavır içerisinde olacak, bunun neticesinde dünyadan haz alabilmek için her türlü menfî hâli kendisi için normal görebilecektir. Tâbiri câizse, kendisini öyle avutacaktır.

Aynı zamanda sekülerleşme; dîni, dünyalık işlere müdâhil kılmamayı, Allâh’ı dünya işlerine karıştırmamayı kabul etmektedir. Buna göre tıpkı müşriklerin anlayışı gibi hâşâ; “Allah; gökleri, yerleri yaratmıştır. Sonra kenara çekilmiş, olanları izlemektedir. İnsanların hayatını düzenleyecek, onlara doğruyu-eğriyi gösterecek müdahalelerde bulunmamaktadır.” Böyle bir Allah inancı; insanın dünyada istediği gibi söz hakkına sahip bulunduğu, -insanın kendi düşünce dünyasında kurguladığı- Allâh’a rağmen dünya projelerini hayata geçirme gücünün kendisinde olduğu üzerine kuruludur. Bu pasif tanrı inancı kabul edilince, -Allâh’a rağmen- Allâh’a karşı yapılacak her türlü işin önünün açılacağı zannedilir. Oysaki bu düşüncenin bir gün aşılmaz duvarın önünde iflâs edeceği gerçektir. Zira tarih boyunca Allâh’a rağmen girişilen her türlü işin sonu helâk olmuştur. Allâh’ın mühlet verdiği, ama ihmal etmediği bir gerçektir.

Modern kuşatmanın ikinci unsuru ferdîleşmedir. Ferdîleşme; insanın kendi başına buyruk, her istediğini, istediği zaman yapması üzerine kuruludur. Tâbiri câizse ferdîleşme, insanın tek başına kendisini takdis etmesi, kudsî görmesi demektir. Ferdîleşme; insanın cemaatleşme, toplumu gözetme, topluma sahip çıkma, diğergâm olma, hasbî olma gibi dînin aslî unsurlarına karşı üretilmiş, oluşturulmuş bir saldırı girişimidir. Bu saldırı neticesinde; insan, kendisi için her şeyi yapan ama kendisi dışındakileri umursamayan bir hâle getirilmeye çalışılır. Bu hedef istikametinde dînî, mânevî değerlerin tesir alanı azaltılmaya çalışılır.

Millî devlet de modernizmin en önemli unsurudur. Yıllarca dünyaya hükmetmiş İslâm medeniyeti; bölünüp parçalandığı, birbirine düşman hâle getirildiği zaman, modernizmin önemli bir projesi gerçekleşmiş oldu. Çünkü bölünen, parçalanan İslâm dünyası içerisinde yeni bir medeniyetin inşası zor olacaktır. Modernizmin istediği istikamette imal edilen ürünlerin, hayat tarzlarının pazarlanması kolaylaşacaktır. Bugün İslâm dünyası denilen toprakların durumuna bakıldığı zaman; üretilen millî devletlerin geldiği durum, bu dünya çapındaki projenin nasıl işlediğini gözler önüne sermektedir. Müslümanlar ne yazık ki bu projenin taşıyıcısı, uygulayıcısı olmuşlardır.

Dünyevîleşme, ferdîleşme ve millî devlet unsurlarıyla tüm dünyayı olduğu gibi müslümanları da kuşatan bu modern projeden kurtulmak elbette mümkündür. Bu da, müslümanların kendi değerlerine sahip çıkmaları ve bu projenin karşısında tamamen İslâmî projeler üretmelerine bağlıdır. «Ne yapalım, artık bu dünyayı saran cendereden kurtulmak mümkün değil!» gibi bir ümitsiz tavır, müslümana yakışmaz. Zira bu, modernizme teslim olmanın bir ifadesidir. İslâm medeniyeti, nasıl kurulmuş ve nasıl asırlarca dünyaya insanî değerler nakletmişse; aynı değerleri tevzî edecek, ümmetin sızısını çeken nesillere, âlimlere ihtiyaç vardır. İslâm dünyası, bir an önce bu projenin alternatifi olacak İslâmî projeler geliştirmenin yollarını aramalıdır. Güneşin yeniden doğudan doğacağı ve Allâh’ın nûrunu mutlaka tamamlayacağını bilen müslümanların; bunun kendi elleriyle, çabalarıyla olması için mücadele etmekten başka çareleri yoktur. Zira bu, îmânî bir meseledir.