ÖMÜR DENİLEN ŞEY…

YAZAR : Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ ogmusharun@yahoo.com

harun_ogmus_yuzakidergisi_aralık2015

Geçenlerde Mehmet ERKAL Hocamızın vefat haberini aldım. Kendisine Cenâb-ı Hak’tan rahmet diliyorum. Tanıdığımız hocalarımızın ve dostlarımızın vefat haberini almak bizleri hem derinden üzüyor, hem de düşüncelere gark ediyor…

Mehmet ERKAL Hocamızı ilk defa; ilâhiyata başladığım 1994 yılında, Cuma günleri namaz sonrası Muhammed Ali es-Sâbûnî’nin Tefsîru âyâti’l-ahkâm (ahkâm âyetleri tefsiri) adlı eseri çerçevesinde yaptığı fıkıh derslerinde tanımıştım. Hocamızın fakülte programı dışında, rızâ-yı Bârî için yaptığı ve isteyen bütün talebelerin katılabildiği bu dersleri, ben de bir süre takip etmiştim. Sonraki yıllarda memleketi olan Adapazarı’nda İlâhiyat Fakültesi dekanlığı yapmış ve 1998-99’da orada yüksek lisans yaparken; benim de Araştırma Teknikleri dersime girmiş, böylece program içi bir derste de hocam olmuştu.

İnsan ömrü ne kadar kısa! Geriye dönüp bakıyorum da hocayı ilk tanıdığımdan bu yana 21 yıl geçmiş… Hâlbuki daha dün gibi… Hoca bütün sıcaklığı ve esprili konuşmalarıyla hâlâ karşımda imiş gibi gözümün önünde canlanıyor… 21 yıl farkına varmadan ne kadar da çabuk geçmiş? İlk söylenişte çook uzun gelen bu zaman dilimi; mâzîde bu kadar hızlı akıp gittiğine göre, istikbalde de aynı hızla akıp gidecektir. Demek böyle bir 21 yıl daha yaşasam sene 2036 olacak ve ben 64’üme basacağım. Bir zamanlar 40, 30 ve hattâ 20’li yaşları gözünde büyüten ben, o zaman ihtiyarlık safhasına girmiş olacağım. Hocayla ilk karşılaştığım yıl; hocanın bulunduğu 50’li yaşlara merdiven dayadığım bu günlerde, benden ders alan 20’li yaşlardaki deli-dolu bir talebem o zaman 40’larında orta yaşlı kâmil bir insan olacak… Belki benimle ilgili; şu an benim Mehmet ERKAL Hocaya dair aldığım habere benzer bir haber alacak ve benim şu an daldığım düşüncelere dalacak, ömrün ne kadar kısa olduğu hakkında benzer cümleler kuracak… Tabiî kendisinde beni hatırlamasını sağlayacak iyi intibâlar bırakabilirsem…

Evet, gerçekten ömür çok kısa! Büyük dedem 90’ının üzerinde vefat ettiğinde; dedem 60’larında, annem 40’larında, ben ise 20’lerimdeydim. Babasının vefat ettiği o gün, dedemin aklına 20 yıl kadar sonra kendisinin de ölebileceği gelmiş miydi acaba? Hâlbuki o zamanki yaşlarımızın üzerine yaklaşık 20’şer yıl koyduğumuz bu günlerde dedem rahmetli olalı üç yıl oluyor…

Allâh’ın nimetleri saymakla bitmez… (İbrahim, 14/34) Bunlardan biri de unutmak. Unutulması en büyük nimet olan hususlardan biri de ölüm gerçeğidir. İnsan en yakınlarını kendi eliyle toprağa koyup üstünü örter de bir süre sonra kendisinin de bir gün ölüp bu şekilde toprağa gireceğini aklına bile getirmez. Allah ona ebedî hayatın varlığının delili olarak gösterilmeye değer güçlü bir ebediyet duygusu vermiştir. Hiç ölmeyeceğini, hep yaşayacağını zanneder. Ne zaman öleceğinin bildirilmemesi de büyük bir nimettir. Yaşayacağı süre ona bildirilse, ne zaman öleceğini bilse, hep ne kadar ömrü kaldığını hesaplar, herhâlde yaşayamazdı. Bununla birlikte ömrün ne kadar kısa olduğunu idrak etmek adına, bu yazıdaki gibi zaman zaman basit hesaplama ve mukayeseler yapmakta şahsen fayda görüyorum. Tabiî, burada kaydedilen rakamların hiçbirine ulaşma garantisi olmadığının şuurunda olarak… Bazen bakıyorsunuz, hiçbir hastalığı olmayan, son derece sağlıklı bir insan ânîden ölüveriyor. Geçen yıl kaybettiğimiz fıkıh profesörlerinden Hüseyin Tekin GÖKMENOĞLU Hocamız gibi… Mensubu bulunduğu Necmettin Erbakan Üniversitesi yöneticileriyle birlikte gittiği bir gezide, hazır bulunan birçok tıp profesörünün müdahale ettiği bir ortamda ânî bir kalp sektesiyle genç yaşta hayata vedâ etti. Öncesinde kalple ilgili herhangi bir rahatsızlığı da bilinmiyordu.

İnsan bir var, bir yok. Masalların başında kullanılan, Hayrettin KARAMAN Hocamızın hâtıratına verdiği isim gibi: Bir varmış, bir yokmuş… Ancak Hayrettin KARAMAN Hocamızın da hâtıratının girişinde açıkladığı gibi kısa bir varlık, sonrasında ise uzun bir yokluk…

Sağlık hizmetlerinin gelişmesiyle ortalama insan ömrü artmış olsa da ömür çok kısa! Zaten insan, Nuh nebî kadar yaşasa da sayılı olduğu için nihayetinde bir gün o da biter. Arapların dediği gibi küllü âtin karîb / her gelecek yakındır! Önemli olan sadaka-i câriye makamında işler yapabilmek, bize bahşedilen ömrü verimli kullanabilmek… Bu vesileyle Mehmet ERKAL, Hüseyin Tekin GÖKMENOĞLU ve dâr-ı bekâya uğurladığımız diğer hocalarımıza ve bütün ehl-i îmâna Cenâb-ı Hak’tan tekrar rahmet niyaz ediyor, geride kalanlara hayırlı uzun ömürler diliyorum.