TOZ KONDURMA!
YAZAR : M. Ali EŞMELİ seyri@seyri.com seyri@yuzaki.com
Gereksiz bir meseleye öfkelendi:
‒Sonunda patlayacağım.
‒Ne oldu ki?
‒Yapılanlar nefsime ağır geldi.
‒Fakat nefis?
‒Bırak nasihati. Ben kendime toz kondurmam!
‒?
Ciddî ve gerekli bir meseleyi hafife aldı:
‒Üzerinde durmaya değmez.
‒Olur mu? İnanç ve ahlâk mevzubahis.
‒Herkes hür değil mi?
‒Öyle de, senin hürriyet sınırlarını çiğniyor.
‒Ben çiğnemek olarak görmüyorum. Geçişlilik ve esneklik bu, bana göre.
‒Fakat?
‒Boş ver «fakat»ı; ben hoşgörülü oluşuma toz kondurmam.
‒?
Arabasının kenarı yok denecek kadar azcık çizilmişti. Kıyâmeti kopardı:
‒Şu densizlere bak! Cânım kaportayı mahvetmişler.
‒Bir aksilik olmuş, fakat belli bile değil.
‒Ne demek belli değil! Kaç lira değer kaybettirir bu biliyor musun?
‒Bu kadar kızmasanız.
‒Oh ne güzel, komple yaksınlar o zaman aracı.
‒Fakat?
‒Sus kardeşim, ben mal kıymeti bilirim. Çizik değil, toz bile kondurmam arabama.
‒?
Bazı yanlış alışkanlıkları vardı. Küçük bir ikaz gelince hopladı:
‒Dur orda, ben dürüst bir adamım.
‒O zaman bu alışkanlıklar neyin nesi?
‒Onların kimseye zararı yok.
‒Lâkin sana var, seni örnek alanlara da.
‒Örnek için beni mi buldular, geç onu.
‒Geçmeyenler ne olacak?
‒Geç bunları yahu! Ben adamlığıma da, âdetlerime de, özel durumlarıma da toz kondurmam.
‒?
Maalesef günümüz eğitim anlayışında böyle tipler çokça yetişti. Kremalı pasta keyfine toz kondurmamak için her şeyini fedâ edenler türedi. İmtihan dünyasında zevk u safâsına toz kondurmamak uğruna inancını îfâyı ve Hakk’a vefâyı çöpe atanlar çoğaldı.
Derken;
Rüzgâr esti.
Tozlar uçuştu. Adamın gözlerine bir avuç kum doldu. Acı içinde elleriyle gözlerini ovuşturmaya başladı. Bakamıyordu. Etrafını göremiyordu. Gözlerini suyla iyice yıkaması lâzımdı. Arkadaşı su için koştu. O esnada eğitim bülbülü de yan duvarın üstüne kondu. Onun hâline baktı ve şakımaya başladı:
“Ey insanoğlu!
Sıradan bir sürü şeye toz kondurmamak için uğraşıp duruyorsun. Fakat gözlerini koruyamadın tozlardan. Söylesene; onlara niye toz kondurdun?
Üstündeki ütülü elbiselerine hiç toz kondurmayan sen, gözlerine niye dikkat etmedin! Ya o tozlar mikropluysa, ne hâle gelir o gözler, biliyor musun?
Ey gafil!
Nefsine toz kondurmamak için; dikkat et, nasıl da köpürtüler yapıyorsun. Fakat rûhuna toz değil, çamurlar dökülüyor olsa bile, yine de kıpırdamıyorsun.
Artık gözlerinin hâlinden ibret almanın zamanı gelmedi mi?
Bir düşün;
Araba kaportasını düşündüğün ve onun üzerine titrediğin kadar ahlâkî özelliklerinin, Allâh’ın senden istediği hususiyet ve mes’ûliyetlerin de üzerinde titriyor musun? Onlara toz konmasın diye çırpınıyor musun?
Sonra;
Kendi hakkında kimsenin olumsuz konuşmasını istemiyorsun. Yine de önüne geçemediğin durumlar oluyor ve başkalarının olumsuz sözlerine bakarak sana toz kondurulmasını, hiç ama hiç tasvip etmiyorsun.
O hâlde ey idrak sahibi,
İnsanların rastgele lâkırdılarına, yarım ve cahilce bakışlar etrafında yaptıkları kusurlu ve haksız yorumlarına kanarak niçin Allah yoluna, ilâhî gayeye ve ehl-i Kur’ân oluşa toz konduruyorsun?
Sen asıl;
Bu hususlarda toz kondurmamaya bak.
Çünkü;
İnançta, dâvâda, şuurda ve ruhta yüce meselelere, ulvî emânetlere ve mânevî kıymetlere toz kondurmazsan, o zaman adam gibi adamsın. Gönül gözüne toz kaçırmadığın müddetçe, elbiselerin toza batsa da gam değil.
Hatırla;
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır Seferi’nden dönüyordu. Ordusuyla birlikte Adana civarına gelmişti ki, sağanak şekilde şiddetli bir yağmur bastırdı. Yollar çamur kesildi. Muzaffer padişah, yan yana at üzerinde meşhur âlim Kemalpaşazâde ile sohbet ediyorlardı. Derken bir sebeple o ilim tâcının atı ürkerek hareketlendi. Atın sert basmasından etrafa fışkıran çamurlar, haşmetli padişahın üzerine de bir hayli sıçradı.
O ilim tâcının beti-benzi attı. Sarardı. Mahcubiyet hissetti. Tam özür beyan edecekti ki, Pâdişâh-ı Âlem, sıcacık bir tebessümle şu tarihî gerçeği ifade etti:
“‒Bir âlimin bindiği atın ayağından üstümüze sıçrayan çamur, büyük bir şeref ve teberrüktür bize. Vasiyetimdir, ben vefat ettiğimde bu çamurlu kaftan sandukamın üzerine konula!”
İşte fazîlet dağarcığı bir ilmin şerefine toz kondurmayan bir edep.
Neye ve nelere toz kondurmamak gerektiğini hatırlatan bir tablo.
Unutma;
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e neler yapabildiler. Üzerine deve işkembesi bile koydular. Hepsine sabretti, fakat o Fahr-i Kâinat Efendimiz; asla îmânına, Kur’ân’ına, ahlâkına ve ulvî istikametine toz kondurmadı.
Neler dediler.
Fakat Muhammedü’l-Emîn şahsiyetine hiçbir şey diyemediler.
Mübârek bedenini taş yağmuruna tuttular.
Fakat rûhundaki ve kalbindeki İslâm’ın güler yüzüne zerre kadar toz düşüremediler.
Fâni vücudunu öldürmeye kalktılar.
Fakat mâneviyatını ve yaşayış güzelliğini, mükemmelliğini ve yüceliğini, O’nu hiç sevmeseler bile sadece methettiler.
O’nu kötülemek için çırpınanlar dahî kendisinden bahsederken sadece övdüler.
Hâsılı;
Hidâyet yolunda Kur’ân dâvâsını ortadan kaldırabilmek için O müstesnâ peygambere yıllarca ne çamurlar bulaştırmaya uğraştılar. Ama en ufak bir leke bile süremediler. Sürdürmedi O.
İlle ve inatla son ilâhî kitaptan vazgeçirmek için nasıl canhıraş oldular. Vazgeçmedi O.
En güzel kadınları teklif ettiler, azıcık bile meyletmedi O.
En zengin hazinelere sahip olmayı teklif ettiler, asla kabullenmedi O.
Başımıza kral yapalım, dediler. Kulluğu seçti O.
Çöllerde hangi fırtınayı estirseler;
Kur’ân ile meşguliyetine toz kondurmadı O.
Ey O’nun ümmeti!
Sen de toz kondurma!
İki-üç fısıltıyla değişme! Mikroplu esintilere kapılıp da güzelliğini çirkinliğe teslim etme!
Kendine gel!
Hazret-i Peygamber’in yaptığı gibi, ashâb-ı kirâmın riâyet ettiği gibi, mübârek ecdadının da başardığı gibi mukaddes dâvâna toz kondurma.
İlâhî mevzulara toz kondurma.
Bırak elbisenin üstüne düşen tozun derdini de, rûhunun ve kalbinin gözlerine atılan tozlara dikkat et! Mukaddes mevzular bahsine toz kondurma!
Kur’ân edebine ve O’nu yaşamaya toz kondurma!
O zaman;
İşte o zaman sen, seni Hazret-i Peygamber’in şefaatine mazhar edecek bir İslâm terbiyesine sahip olursun. Şeref ve değerin işte o zaman bambaşka olur.
Senden yine Fatihler zuhur eder.
Sinanlar senden zuhur eder.
Yûnuslar, senin ikliminde yetişir.
Yeni Mevlânâlar sende büyümeğe başlar.
Ey bu hakikatin talebesi!
Sakın;
Bu gerçeğe toz kondurma!
Bunun için özellikle;
•Dînine,
•Kitabına,
•Bayrağına,
•Vatanına,
•Namusuna toz kondurma!
O zaman;
Ne mutlu sana!
Hem de ebedî!..”
Yâ Rab!
Nasîb et!
Âmîn!..