Balkan Ziyareti -3- ALİYA’NIN İZİNDE

YAZAR : Mehmet Ali VAR varoglu5@gmail.com

m_a_var_1_yuzakidergisi_kasım2015

 

BOSNA-HERSEK

Bosna-Hersek, Bosna ve Hersek bölümü olmak üzere ikiye ayrılır. Hersek bölümü kayalık, yüksek dağlarla çevrili bir yer. Uzun ve iri yapılı insanları var. Biz, Bosna tarafına gittik.

Bosna-Hersek, 1991’de bağımsızlığını ilân etmiş. 1992-1995 yılları arasında uzun süre Sırp Savaşı altında binlerce şehid veren ülke. Üç etnik grubun; Boşnak, Sırp ve Hırvatların bulunduğu bir yer. Bunların % 13’ü Hırvat, % 23’ü Sırp, diğerleri de müslüman.

Ülkede üç cumhurbaşkanı, bunların yardımcıları, altlarında 300 bakanlık, 900 milletvekili ve en tepede Birleşmiş Milletler Temsilcisi. Bu temsilci, cumhurbaşkanını bile görevden alabiliyor. 3 eyalete, 10 kantona, il ve ilçelere ayrılmış karmakarışık, yönetilmemek üzere kurulmuş bir yönetim.

Nüfusu 4,5 milyon civarında. Başkenti, Saraybosna. Para birimi, konvertibl mark yani değiştirilebilir mark. Kısaltılmışı KM’dir. 1 avro 1,95 KM olarak sabitlenmiştir. Ülkede euro da satıcılar tarafından kabul edilmekte. Ülkenin, Adriyatik Denizi’ne Neum Bölgesi’yle 20 kilometrelik (limanı olmayan) bir kıyısı bulunmaktadır.

Bosna-Hersek’te kara iklimi hâkim. Ülkenin güneybatı kesiminde ve Neretva Vadisi’nde Akdeniz iklimi görülür. Sebze-meyve bahçeleri ve biraz hayvancılık var. Halk rahatına düşkün. Osmanlı zamanından gelen alışkanlık devam ediyor. O zamanlar Boşnaklar, yönetim ve ilmiye sınıfı; Hırvatlar, ticaret; Sırplar da, hayvancılık yaparmış. Drina ve Mostar Köprüsü’nün altından akan, Neretva Nehri meşhur. Saraybosna’da 26 baraj var. Çok elektrik üretiliyor. Ormanları bol miktarda. Buraya Trebević Dağı yakın. İgman ve Jahorina Dağlarında olimpik kayakçılık yapılır.

Sabah gezimize havaalanının yanından geçip Tünel Müzesi’nden başladık. Burada rehberimiz Furkan Mustafa AKŞAHIR. Buradaki Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nin ilk öğrencilerinden bir Türk. Onlar da tur şirketi kurmuş.

Savaşta Saraybosna abluka altındayken sadece havaalanı Birleşmiş Milletler’in elinde. Şehrin etrafı Sırplarca kuşatılmış. Üstten geçeni keskin nişancılar vuruyor. Boşnaklar da havaalanının altından tünel kazarak İgman Dağı’nın eteklerinden gelen silâh ve yardımları şehre geçirerek ayakta kalmışlar.

Tünel, Kolor Ailesi’nin evinden başlıyor. 800 metrelik tünelin 25 metrelik bölümü hâlen duruyor. Eni 1 metre, yüksekliği 1,60 metre.

Savaş, Mayıs 1992’te buradan başlamış ve 4 ay 4 gün sonra bitmiş. Srebrenitsa soykırımı dâhil, öldürülen ve bilinen 8.362 kişinin 56’sı kadın diğerleri erkek. Burada o günleri yaşamak, ölenlerin isimlerinin levhalarını görmek, evdeki kurşun izlerini hissetmek ve Aliya İzzetbegoviç’in raylı sandalyesini müşâhede etmek mümkün. Tünel Spasa Hayat Tüneli olarak biliniyor.

Vrelo Bosne, cennetten bir parçayı andıran yemyeşil ve su kaynaklarının fışkırdığı bir park yeri. Bu kaynak, ileride ırmağa dönüşüp Hırvatistan’a doğru yol alıyor. Kuğuların, insanların cıvıl cıvıl kaynaştığı bir mesire yeri.

Buradan Aliya İzzetbegoviç’in kabrinin bulunduğu Kovaçi Şehitliği’ne geçtik. Burası savaştan önce çocuk bahçesi imiş. Saatte 250-300 bombanın düştüğü bir şehir.

Aliya İzzetbegoviç, 1925’te Bosanski Samac’ta doğmuş. Sarajevo Hukuk Fakültesi’nden mezun. Morića Han’da Murâd-ı Müslüman diye dernek kuruyor. Dînî eserler okuyup, sohbet yaparlarken, dernek 1945’lerde Yugoslavya yönetimi tarafından kapatılıyor. Sonra Aliya hapse giriyor. Derneğin bazı kurucuları kurşuna diziliyor. Hapisten çıktıktan sonra parti kuruyor ve nihayet cumhurbaşkanı oluyor. Aliya’nın üç özelliği vardır:

1. Halk adamı oluşu: Diğer devlet başkanları soyadları ile anılırken Aliya, ismiyle anılır.

2. Görev şuurunun yüksek oluşu. Savaşta bile korkmadan yürüyerek vazifesine gidermiş.

3. Mütevâzı oluşu.

Kabristana varınca, yerden birer çiçek gibi yükselmiş hissi uyandıran binlerce mezar taşı bizi karşılıyor. Erkek-kadın, yaşlı-genç sayısız masum can. Öğle saatinde güneşin sıcağı kadar, mazlumların kanlarının sıcaklığı da yüzümüzü dağlıyor. Aliya İzzetbegoviç’in kabri başında; oradaki topluluğa Kur’ân okuyup, ümmetin birlik ve beraberliği, mazlumların kurtuluşu için duâ etmek nasip oldu. Hüzünlü ve yaşlı gözlerle ayrılırken kalbimizin bir parçası da orada kaldı.

Başçarşı’da hemen Gazi Hüsrev Bey Camii’ne vardık. Kanunî’nin Bosna Sancak Beyi Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılan cami 1530’da başlanıp 1537’de bitirilmiş. Caminin minaresi 47, kubbesi 26 metre yüksekliğindedir. 56 penceresi var. Mimarı, Mimar Sinan’ın öğrencisi Esir Ali Efendi’dir. Bosna Savaşı sırasında zarar gören cami, Suudi Arabistan tarafından restore edilmiş. Caminin bahçesinde Gazi Hüsrev Bey’in türbesi de görülebilir. Dünyada elektrik tesisatının ilk yapıldığı cami. İnşa edildiğinden beri camide yandaki Hüsrev Bey Medresesi’nden talebeler yardımıyla her öğle vakti, bir hatim okunuyor. Caminin vakfiyesi emrince hâfız olmayan imamlık yapamıyor. Temmuz ayında burayı ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı Mehmet GÖRMEZ’e de bu hatırlatılmış, sadece teravih namazının bir kısmını kıldırmasına müsaade edilmiş. Caminin şadırvanının da güzel tezyinâtı olduğunu hatırlatayım. Bir de ezan okuma taşı var. Buradaki bütün dükkânlar vakfa bağlanmış. Çarşıda her sokağa bir meslek adı verilmiş.

Caminin yanına 1531’de Avrupa’nın ilk umumî tuvaleti yaptırılmış. Hüsrev Bey’in yardımcısı Murad Bey’in tavsiyesi ile caminin yapımında çalıştırılan Hırvatların temeli pisletme ihtimaline karşı ilk olarak bu tuvalet yapılıyor. Avrupalılar hâlen ziyaret için buraya gelmektedir.

Yine caminin yanında gün saatine ayarlı saat kulesi var. Buna göre gün, akşam saat 12.00’de bitip, ertesi gün başlıyor. Bu da Avrupa’nın ilk saat kulesiymiş. Başçarşı’da Hüsrev Paşa’nın adını taşıyan Kapalı Çarşı (Bedesten) de bulunmakta.

Aradan yol geçerek ayrılan Gazi Hüsrev Bey Medresesi, bugün dînî eğitim yapılan okullardan biri. Medresenin yan duvarında burada yetişen ve vefat eden âlimlerin isimleri yazılı. Hemen yanında savaşta kaybolmaktan zor kurtarılan çeşitli yerlerde saklanarak, mikrofilmleri çekilerek kurtarılan kitapların olduğu bir kütüphane var.

Bosna’da 9 yıllık ilk ve ortaokul zorunlu, 4 yıl lise ve üniversite eğitimi bulunan eğitim sistemi var. Sekiz üniversitesi mevcut.

Sarajevo’nun (Sarayevo, Boşnaklar bu ismi kullanır) binaları Osmanlı, Avusturya-Macaristan, Rus ve modern yapılardan oluşuyor. Saraybosna’nın Başçarşısı, Üsküp’e göre daha küçük ama daha otantik. Bedesten girişinden az ileri gidince bu yapıları ve bölgeyi işaret eden cadde üzerinde işaretli pusula bile var.

m_a_var_2_yuzakidergisi_kasım2015 m_a_var_3_yuzakidergisi_kasım2015

 

 

 

 

 

Buradan biraz ileride;

•İsa’nın Kalbi Katedrali’ni (The Cathedral of Jesus’ Sacred Heart);

•II. Dünya Savaşı’ndan beri yandığı söylenen Tito’nun Hürriyet Ateşi’ni (1945);

•Pazar Yeri Katliâmı’nın yapıldığı Markale Pazar Yeri’ni (arkadaki levhalarda bombardımanda ölen 68 kişinin ismi var);

•Nehrin kenarındaki Bakır Baba Camii’ni;

•Türk bayrağı ile beraber üç bayrağın dalgalandığı Fatih zamanından kalma, 2005’te TİKA tarafından restore edilen İsa Bey-İshakoviç Camii’ni (Fatih Sultan Mehmed’e hediye olarak inşa edilmesi sebebiyle «Fatih Camii» adıyla da bilinir);

•İnatçı Koçe’nin evini;

•Millî Kütüphaneyi;

•Morica Hanı’nı;

•I. Dünya Savaşı’nın başlamasına sebep olan Avusturya-Macaristan veliahdı Ferdinand’ın üstünde öldürüldüğü «Miljacka Nehri»ndeki Lâtin Köprüsü’nü görmek mümkün.

Çarşı-pazar orijinal hâliyle restore edilmiş, alışveriş rahat, yemek, kahve, çay, tatlı her şey var. İnsanları da Slâv ırkına mensup olduğundan hep uzun boylu. Üç dinden insanın yaşadığı bu şehirde, müslümanları pek ayırt edemediğimi üzülerek belirtmeliyim. Bu duygularla şu mısraları söylemiştim:

Bosnalı, hak eder sonsuz rahmeti,
En fazla Sırplardan çekti zahmeti,
Genç nesil unutmuş sanki ahreti;
Meşakkatli hayat sürer Balkanlar,
«Nerde Dostlar?» diye sorar Balkanlar…