Bir Âhirzaman Vâkıası; KALABALIKLAŞTIKÇA YALNIZLAŞMAK

YAZAR : B. Cahit ÖZDEMİR bcahit@hotmail.com

b_cahit_ozdemir-yuzakidergisi-temmuz2015

Dünya nüfusu artıyor; kalabalıklaşıyoruz. Çağın yegâne gerçek olarak perestiş ettiği ilim ve teknoloji, kazandığı yüksek ivme ile havsalayı zorlayacak vüs‘ate ulaştı. Geçmişte asırlara yayılan gelişmeler, şimdi bir insan ömrüne sığacak kadar baş döndürücü hızla ilerliyor. İnsanoğlu aklına gelen her kolaylığa ve rahatlığa ulaşma imkânını bulabiliyor; ancak ihtirasla çırpınıp bir türlü kavuşamadığı saâdet, gittikçe uzaklaşan, kaçan bir serap. Modernleşmenin putlaştırdığı, nefse râm olan akılla, dünyaya sığmayıp fezânın keşfine çıkıyor da; hikmeti kaybetmenin ceremesi olarak, rûhâniyetin âsûde bahar iklimini, saâdeti bir türlü bulamıyor. İnsanı, yüce Zât’ına halîfe olma şerefiyle yaratan ve sonsuz kudreti ile bir sanat hârikası olarak yarattığı kâinâtı ona armağan eden Allah Teâlâ; sonsuz rahmetiyle onu kuşatarak her türlü ikrama nâil kılmıştır. İnsanın saâdeti de; bu mazhariyetin şuurunda olup olmamasına ve «Ezel Bezmi»nde verdiği söze sâdık kalarak, şahsiyetini bu çerçevede inşâ edip etmemesine bağlıdır.

Yalnızlaşmak; gittikçe kalabalıklaşan zamanımız dünyasının en acı, en hüzün verici vâkıalarından birisi. Haberleşme ve ulaşım imkânları fevkalâde kolaylaştığı hâlde, insanların gönülleri âdeta birbirinden bu nisbette uzaklaşmış durumda. İnsanlar kalabalıklar içinde; kendilerini âdeta kibrit kutuları gibi destelenmiş evlerde, odalarda tecrit ederek yalnızlıklarını yaşıyorlar. Artık günlerce yolculuk ederek; askerdeki tertibi, hacdaki yoldaşı, köylüsü, hastahâne arkadaşı… gibi, kaderin buluşturduğu dostları ziyaretle, eski hâtıraları yeniden yaşamaktan zevk almak, çok eskilerde kaldı. Sadece sonradan kazanılan ve belirli bir süre paylaşılan dostluklar değil, aile fertleri ve aynı yerde zamanın çoğunda beraber olunan komşuluk münasebetleri de bu vefâsızlıkla malûl. Birkaç kuşaktan aile fertlerinin beraber yaşadığı, tecrübelerini, acılarını ve sevinçlerini paylaşarak, dayanışma içinde birçok bâdireleri kolaylıkla atlatma imkânına sahip oldukları büyük aile tipleri gittikçe azalıyor. Zamanımızın gerçeği olan ve beraberlikten sıkılan, kendinden başkasına katlanamayan fertlerin kurdukları çekirdek ailelerde de; yuva, bu zaaflarla buhranlara dûçâr oluyor.

Kalabalıklar içinde yalnızlık hissi, âdeta insanımızın en bâriz vasfı hâline geldi. On beş-yirmi saat yolculuk yapıp, birbiriyle tek kelime konuşmadan otobüsten inenler; haber programlarında görüldüğü üzere, huzur evlerinde evlât hasretiyle hayata küsmüş, gözü yaşlı ihtiyarlar; aynı apartmanda kaldıkları hâlde birbirini tanımayan, karşılaştıkları zaman selâmlaşmamak için başlarını eğip, geçip giden komşular; dertleri ve sevinçleri paylaşma vefâsının kalmadığı arkadaşlıklar… gibi içtimâî manzaralar, sağlıksız bir cemiyetin işaretleri. Üstad Necip Fazıl, gönüllerdeki bu yabancılaşmayı;

Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;

Beyoğlu tepinirken, ağlar Karacaahmet.

diye dile getiriyordu. Beyoğlu-Karacaahmet tenâkuzu, şimdi aynı apartman daireleri arasında yaşanıyor.

Peyami SAFA’nın «Yalnızız» adlı romanında, mânevî değerlerdeki zayıflamayla insanın dûçâr kalacağı buhranın, maddeci bakışla çözülemeyeceği; aksi takdirde yalnızlığın pençesinde hüsrana uğrayacağı belirtilir. Eserde; ancak, insan rûhunun sırlarına vâkıf olunabilmesiyle, problemlerin üstesinden gelinebileceği ortaya konularak; bahis mevzuu buhran, Feriha’nın hâtıra defterinde;

“Biz; hepimiz sadece kendimizi düşündüğümüz için yalnızız ve yalnız kalacağız.” cümlesi ile tarif edilir. Nitekim batıdan esen dünyevî cereyanların gönülleri kuruttuğu günümüzde, etraftan duvarlarla tecrit edilmiş evler bile yalnızlığın pençesinde. Kuşak çatışmaları ve ben merkezli anlayışlarla; ailenin her ferdi, saâdetle yaşamak varken, kendi küçük dünyalarında yalnızlığa mahkûm durumdalar. Evler, sohbet ve muhabbet fakirliğini yaşıyor. Aile fertleri birbirleriyle âdeta küs; herkes kendi zevkine göre meşguliyetler içinde. Televizyon, internet ve cep telefonu kullanımında, dünya ölçeğinde ilk sıralarda olduğumuz belirtiliyor. İnternet kafeler tıklım tıklım; gençler vakit öldürme yarışında.

İnsan yalnız başına, kendi fildişi kulesine çekilip yaşamak için dünyaya gönderilmemiştir. O murâd-ı ilâhî mûcibince, mukaddes bir dâvânın takipçisi durumundadır. Bu münasebetle; kendinden, yakınlarından, cemiyetten ve bütün dünyadan mes’uldür. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de, insanın dünyası ile ilgili olarak;

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışır ve Allâh’a inanırsınız…” (Âl-i İmrân, 110);

“Ey îmân edenler! Siz Allâh’a (Allâh’ın dînine ) yardım ederseniz, O da size yardım eder; ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7)… buyurulur. İnsanın içtimâîleşmesi hususunda, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurmaktadır:

“İnsanların arasına karışıp onların ezâlarına katlanan bir müslüman; onlara karışmayıp ezâlarına katlanmayandan daha hayırlıdır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 55/2507);

“«Mü’min mü’mine karşı, parçaları birbirini bağlayıp tahkim eden bina gibidir.» buyurdu ve (bu bağlılığı göstermek için) parmaklarını birbirinin arasına geçirip kenetledi.” (Riyâzü’s-Sâlihîn, 1/220)…

Allah Teâlâ -celle celâlühû-, cemiyet olmanın icabı çerçevesinde içtimâîleşmeyi pekiştirmeye yönelik olarak çeşitli fırsatlar ve imkânlar ihsan buyurmuştur. Günlük cemaatle edâ edilmesi gereken namazlar, haftada bir Cuma namazı, idrak ettiğimiz mübârek «üç aylar» ve içinde bulunduğumuz Ramazan ayı ve karşılayacağımız bayram; kaynaşmaya, yardımlaşmaya, dayanışmaya vesile olmasıyla bu cümledendir. Bayramlar; çocukların, yaşlıların, hastaların, ebeveynlerin, fakir-fukarânın ve yakınların sevince gark oldukları müstesnâ günlerdir. Ancak, birlik-beraberliğin en coşkulu günleri olması gereken bayramların, sadece tatil olarak düşünülmesi sonucu; bütün dost ve yakınlardan uzaklarda eğlenerek geçirilmesi, tedaviye muhtaç bir zamâne hastalığıdır.

Cemiyet hayatında vukû bulan bir aksaklık, kendini meydana getiren sebepler açısından ele alınarak çözülemez. «İlâhî Değerler Manzûmesi»yle ünsiyetteki yozlaşmanın sonucu, çağın getirdiği bir hastalık olan yalnızlaşma da; ancak, onu doğuran zihniyetten kurtulup, yeniden “Allâh’ın ipine sımsıkı sarılmak”la (el-Enfâl, 46) tedavi edilebilir. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in buyurduğu gibi; «birlikte rahmet» vardır. Sâlih kullar, şüphesiz bu beraberlikle âhirette de rahmete mazhar olacaklardır.