BAYRAM TEFEKKÜRLERİ

YAZAR : Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

nurten_selma_cevikoglu-yuzakidergisi-temmuz2015

Ayların sultanı Ramazân-ı şerif biterken hüzün doluyoruz. Rahmet ve bereketiyle bizi sıkıca kucaklayan bu güzel ay, içimizi tüm sıcaklığıyla ısıtmıştı. Zarâfeti ve güzelliğiyle bizi mü’minlikte liyâkatli kılmıştı. İftarda, çeşit çeşit leziz nimetlerin önümüze serildiği muhteşem bir şükre vesile olan sofralar, bambaşka bir tat vermişti. Her akşam, yatsı vakti sakin ve vakur mü’minleri terâvih namazlarıyla camilerde buluşturmuştu. Camiler lebâleb cemaatle dolmuştu. On dört asırdır devam eden terâvihler, inananların vazgeçilmezi olmuştu. Ya geceleri davul seslerinin nostaljik havasına ne demeli! Hânelere sahur şenliği, gönüllere ibâdet hazzı vermişti Ramazan.

Doğrusu Ramazan, müslümanların senelik donanım ayı… Ramazan’da gönlünü, rûhunu mânen ne kadar donattıysan, sene boyu onunla idare ediyorsun. Ramazan’da hayır kuşanan, uzun süre o hayrı muhafaza ediyor. Hayra yaklaşamayan nasipsizlere ise bir sözümüz yok. Kendilerine yazık ediyorlar!

Sona yaklaştığımız şu günlerde; içimiz burulup gözlerimiz dolarken, yaklaşan bayramın sevinci ile gönlümüz huzur buluyor. Yakında hüzünler yerini sevince bırakacak. Bayram gelince akrabalar, komşular, dostlar kaynaşacak; büyüklerin hürmetle elleri öpülecek, uzaktakiler-yakındakiler hep birbiriyle görüşecek, kabirler ziyaret edilecek, gönüller görevini yerine getirmenin itmi’nânıyla huzur dolacak. Öyle değil mi ya? Ramazan’da maddî-mânevî yardımlarla; fakirler, muhtaçlar, açlar doyarken ruhlar da ibâdetlere doyar. Fakir fukarânın yüzü güler, evlere bereket gelir. Bereketse huzuru beraberinde getirir. Netice olarak diyebiliriz ki, Ramazan’da müslümanlar, doyumsuz lezzetlere eriştiler.

Ay boyu yaşanan bu mutluluk ve huzur, arefe gününde son demlerine ulaşarak taçlanacak. Ramazân’ın son gününden de lâyıkıyla istifade çabası var mü’min gönüllerde. Sonrasında «zirve mutluluk, bayram güzelliği» yaşanacak inşâallah. Gönül huzurunun doruk noktasına bayram ile ulaşılacak. Bayramdaki güzellikler de ayrı bir tat! Kutlu ay boyu yüce Yaratıcı’ya olan sorumluluklarını elden geldiğince yerine getirmiş müslümanların hak edeceği bir doyumsuz muhabbettir bayram. Dostların kavuştuğu, küslerin barıştığı gündür bayram… Bayram günleri gönüllerin huzur hâli yaşadığı en müstesnâ günlerdir. Bayram, Rabbin bahşettiği nimetlerin şükrünü edâ etmenin sevincini yaşamaktır. Gerçekte Hak Teâlâ’nın bize emrettiklerinin yerine getirildiği her zemin bizim için bayram mesâbesindedir.

Dış görünüşte coşkulu kalabalıklarla îfâ edilen bayramlar güzeldir, fakat aslolan iç bayramıdır.

İç bayramdan kastımız şudur ki; kendisinden istenen ve beklenen sorumlulukları yerine getiren mü’minin hâlidir bu hâl. Bayram, elden geldiğince Rabbin rızâsına uygun olarak edâ edilen ibâdetlerin vermiş olduğu iç huzurunun son noktasıdır. Ramazân’ın yoğun ibâdetlerinin neticesinde yaşanan bayramlar olmasa, Ramazan’da kazanılan mânevî hazların bitmesinin hüznünü uzun süre üstümüzden atamazdık. İşte bayramlar bu hakikati açığa çıkarır.

Uzaklıkların yakınlaştığı, sevinçlerin kaynaştığı, güzelliklerin değişik şekilleriyle yaşandığı bayramlar; hepimiz için ayrı bir sürur vesilesidir. Olumsuzlukların çok sık vurgulandığı bir dünyada, insanlar sanki mutlu olmaya hasret yaşıyorlar. Hep menfîliklere odaklanan kişiler; az gülüyorlar, buna mukābil çok surat asıyorlar. Ya da bazıları olur olmaz şeylere tıpkı deliler misali gülüyor da gülüyorlar. Bir türlü orta yol bulunamıyor. Her hususta ölçüsüzlük ve aşırıya kaçma, çağımızda âdeta moda hâline geldi.

Dînî bayramlar, inananlar için ayrı bir önemi hâizdir. Her birinin farklı özelliği ve güzelliği vardır. Ramazan Bayramı’nda; oruç coşkusu, Kur’ân okuma hasreti, terâvihlerle oluşan ibâdet aşkı, sadaka ve zekâtla gelen yardım hisleri, mü’minlerde en muhteşem hâlleriyle tezâhür eder. Bu güzelliklerin her birini ayrı ayrı iliklerine kadar yudumlayan müslümanlar, ardından kavuştukları bayramla âdeta âhirette yaşanabilecek cennet günlerinin bir kopyasını dünyada yaşarlar. Bu günlerde maddî ve mânevî doyumsuz hazlar tadılır.

Gerçi biraz zor ama; Rabbim, her günümüzü bayram sevincinde ve güzelliğinde kılsın. Ahlâkımızı bayramda sergilenen ahlâk güzelliğinde eylesin. Rahmetli Necip Fazıl’ın bir sözü var, çok hoşuma gider:

“Mü’min sıkıştırılmış şeker gibidir. O, bu hâliyle deryâyı tatlandıracak güce sahiptir.” diyor. Ne doğru bir söz! Olması gereken de bu, fakat tatsız-tuzsuz kişilere ne demeli! Hayatın doğru bir minval üzere işlememesi, ister istemez bugün inananları da etkiledi. Muhatap olduğumuz her olumsuz davranış; yüreğimizi yaralaya yaralaya zaman zaman nefsimizin büsbütün ayağa kalktığını çok rahat hissedebiliyoruz. «Dövene elsiz, sövene dilsiz olma» alışkanlığının yerli yerince kullanılma hasleti, nicedir terk edildi. Savunma mekanizması geliştirme, herkesin başvurduğu yegâne kaçış yolu oldu.

İnsanlarla geçim âdeta bir sanat. Devamlı kötülük ve menfîlik gördüğümüz insanlara da elbette iyi davranış geliştirmek dile kolay bir hâdisedir. Herkesin; gördüğü yanlış davranışlar karşısında, kendisinin doğru davranışlar geliştirmemesine yönelik haklı sebepleri olabiliyor. Neticede; «Bayramdır» deyip hafif bir gülümsemeyle savuşturabilirsiniz ama, gerçekten dil yarası ağır ve acı bir şey. İnsanın yıllarca içinden silinmeyebiliyor. Bu sebeple daima güzel davranışlarda bulunmak, şiârımız olmalı; çünkü biz mü’miniz. Gönül istiyor ki her hâlimizle ve kālimizle gerçek mü’minlerden olalım. Zira gerçek inanan bir mü’min, eğer inancını davranışlarına güzel yansıtabilirse o çevresi için bir rahmet vesilesi olur. Yani Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi, etrafını tatlandırır. Cenâb-ı Hak bizleri böylesi mü’min olma hasletiyle şereflendirsin.

Aslında yüce Mevlâ’nın biz mü’minlere, ömürlerimizi tatlandıracak mukaddes bayram günlerini lutfetmesi, kullarını çok sevdiğinin bir göstergesidir. Rabb-i Teâlâ; kullarına diğer yarattıkları içinde ayrı bir değer vermiş; hissetme, duygulanma, sevinme hassalarını bahşetmiştir. İsteyene ilâhî lezzetler lutfederek âdeta dünyada melek olma hazzına eriştirmiş. İlâhî aşk tecellîlerini isteyen çok özel talebi olan kullarına, mânevî bir zenginlik olarak onu vermiş; diğer inananları da o seçkin zâtlardan duâ alarak nasiplendirmiştir. Rabbimiz hakikaten çok lütufkâr ve çok Ganî… Allah Teâlâ, istemeyene dahî pek çok nimetler veriyor, isteyene kim bilir neler vermez, değil mi? O hâlde hem şahsımız hem de tüm inananlar için yeryüzünün bütün hayırlarını isteyelim. Duâ kapısı açık sonuna kadar, hele de seherlerde kalk ey can mü’min, Hakk’ın huzûruna dur. Yana yana ağla, iste hayırları, iyilik ve güzellikleri. O, Rahmet-i Rahmân herkes uyurken kendisi için uyumayanları görüp gözeten ve isteklerini dikkate alandır. O’na inan ve güven. Zaten var mı gideceğimiz başka kapı?

Hüznü huzura dönüştüren bayramlar ne güzel!

Günahları sevaplara çeviren müslümanlar ne güzel!

Her çeşit hatayı affeden, rahmet sahibi Allah Teâlâ ne güzel!

Alvarlı Efe Hazretleri’nin dediği gibi diyelim biz de:

Can bula Cânân’ını,
Bayram o bayram ola…
Kul bula Sultân’ını,
Bayram o bayram ola…

Hüzn ü keder def ola,
Dilde hicap ref‘ ola,
Cümle günah af ola;
Bayram o bayram ola…

Hayırla, iyilikle, sevinç ve mutlulukla îfâ edeceğimiz nice bayramlara erişmemiz temennisiyle…