NİMETİN KIYMETİNİ BİLMEK

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

mustafa_canli-yuzakidergisi-temmuz2015

BİR HADİS:

عن ابن عباس رضي اللّٰه عنهما قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صلى اللّٰه عليه وسلم لِرَجُلٍ وَهُوَ يَعِظُهُ : اِغْتَنِمْ خَمْسًا قَبْلَ خَمْسٍ : شَبَابَكَ قَبْلَ هَرَمِكَ ، وَصِحَّتَكَ قَبْلَ سَقَمِكَ ، وَغِنَاكَ قَبْلَ فَقْرِكَ ، وَفَرَاغَكَ قَبْلَ شُغْلِكَ ، وَحَيَاتَكَ قَبْلَ مَوْتِكَ

Abdullah bin Abbas -radıyallâhu anhüma-’dan rivâyet edildiğine göre, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir adama öğüt verirken şöyle buyurmuştur:

“Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil:

◆ İhtiyarlık gelmeden önce gençliğinin,

◆ Hastalanmadan önce sağlığının,

◆ Fakirliğe düşmeden önce zenginliğinin,

◆ Meşguliyet gelmeden önce boş zamanının ve

◆ Ölüm gelmeden önce hayatının.” (Hâkim, Müstedrek, IV, 341 -7846. Hadis-)

BİR MESAJ: Elden gitmeden sahip olduğun nimetlerin kıymetini bil!

Yüce Rabbimiz, insanoğluna sayıya gelmeyecek nimetler lutfetmiştir. En başta konuşan ve düşünen bir varlık olarak yani insan olarak yaratılmak büyük bir nimettir. Göz, kulak, dil gibi bedenimizdeki her bir organ; Mevlâ’mız tarafından bize bahşedilen kıymetli bir nimettir.

Sağlık bir nimet, ana-baba bir nimet, akıl bir nimet, düşünmek-tefekkür etmek bir nimet, zaman bir nimet, nihayetinde hayat bir nimettir.

Ama gelin görün ki, yukarıda bazılarını saymaya çalıştığımız nimetlerin içinde -tabir câizse- yüzen insan, kendisine lutfedilen bu nimetlerin kadrini, kıymetini bilmiyor. Ne zaman ki elden gitti, o zaman o nimetin kıymetini anlıyor ama iş işten geçmiş oluyor.

İşte Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, serlevhâ hadîsimizde bizleri, sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini elden gitmeden bilmeye davet ediyor.

Sahip olduğumuz nimetler içerisinde gençlik ne büyük bir nimettir. İnsan olarak istediğini yapmaya gücün yeter, kendi başına işlerin üstesinden gelebilirsin. Peki, yaşlılık öyle mi? Gücün-kuvvetin azalır, istediğine gücün yetmez olur. Öyle zaman olur ki bir bardak suya bile elin uzanamaz olur. Onun için gençliğin kıymetini bilmeli. Ayrıca insan ömrünün gençlik zamanı, dünya imtihanı açısından en önemli devrelerden biridir. Belki bu sebeple Allah Teâlâ; her şeyi yapmaya muktedir olduğu hâlde nefsini kontrol eden gençten hoşnut oluyor ve büyük endişelerin baş gösterdiği mahşer gününde, birçok insan yakıcı güneşin altındayken, o genci kendi Arş’ının gölgeliğinde, serinlikte tutuyor.

Yine insan mahşer günü; «Gençliğini nerede geçirdin?» sorusuna muhatap olacak ve bunun hesabını vermeden bir adım öteye gidemeyecektir.

Onun için gençlik nimetinin kıymetini bilmemiz gerekmektedir.

Sağlık ne büyük bir nimettir. Gücün-kuvvetin yerindedir, iş yapmaya gücün yeter, ibâdete gücün yeter… Ama hastalık öyle mi? İştahın kesilir, ufak bir iş yaptığında hemen yorgun düşersin. İbâdetlerini coşkuyla yapamazsın, çünkü aklın-fikrin ağrıyan yerlerindedir. Onun için sağlığın kıymetini elden gitmeden bilmek gerek.

Az ya da çok zenginlik ne büyük bir nimettir. Kimseye el açmıyorsun, hayır-hasenâtını yapabiliyorsun. Fakirlik öyle mi? Başkasının eline bakıyorsun. İstediğini satın alamıyor, istediğini yiyip içemiyorsun, hayır hasenat da yapamıyorsun. Onun için elden gitmeden sahip olduğumuz zenginliğin kıymetini bilmemiz gerekmektedir.

Zaman ne büyük bir nimettir. Zaman nimetine sahip iken; çalışarak, ibâdetler yaparak, hayır hasenat yolunda gayret sarf ederek zamanını değerlendirebilirsin. Meşguliyet öyle mi? Öyle durumlar olur ki yemek yemeğe bile vaktin olmayabilir. Hattâ Allah korusun; «Çok meşgulüm.» deyip yapman gereken ibâdetlerini yapamaz olur; namazını, orucunu, ibâdât ve taatini ihmal edersin. Hâlbuki hangi meşguliyet olursa olsun mü’mini Allah yolundan alıkoyabilir mi? Ama işte şeytan bunu yaptırıyor insana. Şeytanın aldatmacalarından biri de insanın zamanını, boş ve değersiz işlerin peşinde geçirmesini istemesidir. Fahr-i Âlem Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, böyle bir aldanmışlığa kapılmamamız noktasında biz mü’minleri şöyle uyarıyor:

“İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır. Sağlık ve boş zaman.” (Buhârî, Rikāk, 1)

Hasan-ı Basrî Hazretleri de zamanın kıymetiyle alâkalı şöyle demektedir:

“Sizden evvelkiler zamanın kıymetini öyle bilirlerdi ki sizin paraya verdiğiniz değerden daha çok zamana değer verirlerdi.”

Onun için mü’min, mikro zamandan makro zamana, zamanın kıymetini bilmeli; iyi, güzel ve Rabbinin hoşnut olacağı şekilde zamanını değerlendirmelidir.

İnsanın kıymet bilmezliği o dereceye varır ki yüce Rabbimiz tarafından lutfedilen koskocaman hayatın kıymetini bilmez olur. Hâlbuki kıymetini bilmemiz gereken belki de en önemli nimet hayat nimetidir.

Bu bakımdan hayat ne büyük bir nimettir. Cenâb-ı Hak, insana bir defalık bir hayat hakkı vermektedir. Allâh’ın râzı olacağı bir hayat sürmek ve sonunda O’nun bizler için hazırlamış olduğu sonsuz nimetlere nâil olmak ne büyük bir lutuftur. Ama ölüm öyle mi? Ölümden sonra ne kadar feryât etsen hayatı geri getirme imkânı yoktur.

Öyleyse mü’min kendisine bir defalık verilen ömür sermayesini iyi kullanmalı, Cenâb-ı Hakk’ın râzı olacağı bir hayat yaşamaya gayret göstermelidir.

Öyleyse elden gitmeden hayatın kıymetini bilmeliyiz.

Öyleyse vaktimiz varken ve sağlığımız el vermişken ibâdetler yapmalı, iyiliklerin peşine düşmeliyiz.

Öyleyse imkânımız varken, hayırlar yapmalı, sadakalar vermeliyiz ve sağlığımızın, az ya da çok zenginliğimizin, gençliğimizin ve zamanın kıymetini bilmeliyiz.

Ve en önemlisi Cenâb-ı Hakk’ın bir defalık vermiş olduğu hayatın kıymetini bilmeliyiz ve kıymet bilenlerden olmalıyız.

Ey Rabbimiz! Bizleri nimetlerin kıymetini bilenlerden eyle.

Ey Rabbimiz! Bizleri meşguliyet gelmeden zamanın kıymetini bilenlerden eyle.

Ey Rabbimiz! Bizleri fakirlik gelmeden nimetin, zenginliğin kıymetini bilenlerden eyle.

Ey Rabbimiz! Bizleri hastalık gelmeden sağlığın kıymetini bilenlerden eyle.

Ey Rabbimiz! Bizleri ihtiyarlık gelmeden gençliğin kıymetini bilenlerden eyle.

Ey Rabbimiz! Bizleri ölüm gelmeden hayatın kıymetini bilenlerden eyle.

Âmîn…