RAMAZÂN-I ŞERÎF’İN UNUTULAN GÜZELLİĞİ

YAZAR : Hayrettin DURMUŞ hayrettindurmus@gmail.com

hayrettin_ durmus-yuzakidergisi-haziran2015

Yıldızların bir başka ışık saçtığı, mü’min gönüllerin kanatlanıp uçtuğu; en güzel haberlerle kapımızı çalan, kutlu bir iklime kavuşacak olmanın sevinci, heyecanı içindeyiz.

Gerçeğin en son habercisinin;

“Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise ateşten kurtuluş…” diye tarif ettiği rahmet okyanusunun etrafımızı çepeçevre sardığı müstesnâ günler çok yakın…

Bu öyle bir iklim ki değerini ancak yaşayanlar bilir. Ruhları sımsıcak bir sevgi sarar. Umutlar sıralanır, perdeler aralanır, kör gözler çıralanır. Gönüllerden gider ayaz, her yürekte bin bir niyaz. O yüceler yücesi çaresizlere olur çaresâz.

Mahyalar kurulur, kandiller yanar. Gönüller aşka düşüp Rabbini anar. Şafaklar heyecandan allanır, diller en güzel isimlerle ballanır. «Çeldirici»lerin en büyüğü kalın zincirlerle bağlanır. Engeller kalkar aradan. Göğün kilitleri açılır, üstümüze inci, mercan saçılır. Kapanır yedi kapısı ateşin.

İdrak pencerelerinin tozu silinir, kalkar bulanıklığı zihnin, açıktır şuur. Kitapların anası yoldaştır bize. Her sayfasından bir ışık parlar. Her satırı şimşek olur beynimizde, her harfi bize O’nu hatırlatır… Gönüller âyetlerle tatlanır, diller Kur’ân’la kanatlanır…

RAMAZAN MÂNÎLERİ

Ramazân-ı şerîfin önemiyle ilgili yapılan vaazları, konuşmaları dinliyor, televizyonlardaki programlarını imkân ölçüsünde takip ediyorsunuz… Bu yazımda ben sizlere Ramazan ayının bir başka güzelliğinden bahsetmek istiyorum.

Yarım asırdır girmeye çabaladığımız «Avrupa Birliği»nin kıstaslarına uygun mu, değil mi tartışmaları süredursun, davulların sesi kesiliverdi birden.

Bu mübârek ayın güzelliklerinden birisi de Ramazan davulcuları. Özellikle köylerde, kasaba ve ilçelerde; herkesin sevdiği, yolunu beklediği bir uyarıcıdır davulcular. Sahur horozları gibidir bir bakıma onlar. Tokmak, davulun derisini döverken; davulcunun dilinden dökülür mânîler. Her mânîde bir ince hikmet vardır…

Edebiyatımızda mânî; «yedi heceli, dört dizeli» diye tarif edilir. Nişanlıların sevinci; düğün, dernek kuranların övüncü; askere gidenlerin direnci; çapa yapanların, yufka açanların, bulgur çekenlerin neşesidir mânîler. Halk edebiyatının önemli bir türüdür. Aşk başta olmak üzere hemen her konuda söylenir. «Düz»ü, «Kesik»i, «Cinaslı»sı, «Yedekli»si vardır.

A benim bahtı yârim,
Gönlümün tahtı yârim,
Yüzünde göz izi var;
Sana kim baktı yârim

der mânîmiz ve size yepyeni bir pencere açar. Yüzdeki göz izini tanıyan kimsenin irfanı karşısında lâl ü ebkem kesilirsiniz.

«EN GÜZEL DİYET, SÜNNETE RİÂYET»

İlahiyatçılar teravih namazıyla ilgili tartışmaları alevlendiredursunlar. Davulcu vurur tokmağını ve başlar mânîsine:

Bak geldi etli dolma,
Çok yiyip göbek salma!
Üstüne bir kahve iç;
Teravihe geç kalma!

Anlayana ne hikmetler yüklüdür bu Ramazan mânîsinde. «Oruçta nasıl beslenmeliyiz? İftarda nelere dikkat etmeliyiz? Sahurda neler yemeliyiz?» sorularını cevaplandırmak için uzman doktorlar, diyetisyenler ekranlarda arz-ı endam etmektedirler. Bir zamanlar güzel bir söz vardı:

“En güzel diyet, sünnete riâyet.” diye. “Çok yiyip göbek salma!” diyor işte mânî. “Teravihe geç kalma!” diye uyarıyor seni. Bu ayın sadece yeme-içme değil, ibâdet zamanı olduğunu hatırlatmıyor mu kibarca?

hayrettin_ durmus_2-yuzakidergisi-haziran2015

FAKİRSİZ İFTAR SOFRASI MI OLURMUŞ?

Son zamanlarsa beş yıldızlı otellerde verilen iftarlar moda oldu. Kimsenin nerede iftar daveti vereceğine karışacak değiliz elbette. Biz sadece bu ayın asıl davetlileri de unutulmasın derdindeyiz… Gelin mânîmize kulak verelim:

Sofrada fakir olsun,
Tabağı çukur olsun,
Karnı doyduktan sonra;
Duâyı okur olsun.

“Fakiri çağır iftara, cömertçe ikram et. Herkesi davet edebilirsin ama bu ay, davet ettiğin kişinin ağzı duâlı olsun.” diyor mânîmiz.

Günlük işlerle bunalan aile fertlerini bir sofrada toplayan, bir masada buluşturan bu mübârek ayın; ailenin birliğini sağladığını, şu mânîmizden daha güzel nasıl ifade edebiliriz ki:

Vişneyi dalda koyma!
Beni bu hâlde koyma!
İftara çabukça gel!
Gözümü yolda koyma!

Bir insanın başka birisinden bir şey istemesi çok zordur:

Eski cami direk ister,
Söylemeye yürek ister,
Benim karnım toktur ama;
Arkadaşım börek ister…

der davulcu.

Böreği davul mu yiyecek? Börek istemenin bile bir ince esprisi, bir nezâketi vardır kısacası…

İşte size bir mânî daha:

Sahur vakti emindir,
Hoşaf suyu serindir,
Sen elini çabuk tut;
Yetimleri sevindir.

Şimdi siz söyleyin!

Ramazan davullarıyla birlikte mânîlerimiz sussun, unutulsun mu? Yoksa eskiden olduğu gibi davullar gümbürdemeye, mânîler söylenmeye devam mı etsin?