SERDENGEÇTİ
YAZAR : Mücahid BULUT mucahidbulut@yandex.com
Gazeteci, yazar, şair ve siyaset adamı olan Osman Yüksel SERDENGEÇTİ; 1917 senesinde Antalya’nın Akseki İlçesi’nde doğmuştur. Asıl adı Osman Zeki YÜKSEL’dir. Akseki müftülerinden Sâlim YÜKSEL’in oğlu, üçüncü Diyanet İşleri başkanı Ahmet Hamdi AKSEKİ’nin de yeğenidir. İlkokulu Akseki’de, lise eğitimini Antalya’da tamamlayan Osman Yüksel; felsefe okumayı çok arzulamış, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’ne kaydolmuştur. Aile ve çevresinin İslâm’a olan yakınlığı vesilesiyle küçük yaşlarda; Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Yûnus Emre ve Mehmed Âkif gibi mutasavvıf, şair ve mütefekkirlerden etkilenmiş olan Osman Yüksel; «Batılı filozofları üniversite yıllarında tanımış; varlık, yokluk, insan ve kâinatla ilgili soruları kendisine bu dönemde sormuştur. Ancak felsefeyi ve batılı filozofları tanıdıktan sonra; ne Rousseau’nun vicdan ve hürriyetinin ne Spinoza’nın panteizminin ne Nietzsche’nin ihtiraslarının ne de Bergson’un hayat dolu felsefesinin, kendini Mevlânâ ve Yûnus Emre kadar tatmin edemediğini söylemiştir.»
Üniversite son sınıf öğrencisi iken; 1944 Mayıs’ında meydana gelen talebe olaylarına karıştığı gerekçesiyle tutuklanmış, bir süre Hüseyin Nihal ATSIZ ile beraber hapis yatmıştır. Yapılan tahkikat neticesinde masum olduğu anlaşılınca beraat etmiş, lâkin üniversite eğitimini tamamlamak için yaptığı başvuru reddedilince, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli YÜCEL’e hitaben yazdığı;
«Yüksek makamın alçak vekiline» ifadeleri ile başlayıp; «Beni tuttuğum yoldan Yücel değil ecel gelse döndüremez!..» ifadeleriyle sona eren dilekçesi sebebiyle tekrar tutuklanmıştır. Bu dönem için anlatılır ki;
“Necip Fazıl, Nazım Hikmet ve Osman Yüksel aynı koğuşta yatmaktadır. Necip Fazıl dertlidir; bir oraya, bir buraya volta atar; sigara üstüne sigara yakar. Serdengeçti gayet neşelidir. Nazım ise her rast geldiğine komünizmi anlatır, durur.
Bir gün yine Nazım karşısındakine komünizmi anlatırken Serdengeçti yanına yaklaşıp;
«–Üstat, bu komünizm nedir?» diye sorunca;
Nazım kendinden gayet emin bir şekilde;
«–Elini sol cebime at.» der. Serdengeçti hemen atar. Nazım der ki:
«–Ne buldun?»
«–İki tane yirmi beş kuruş.»
Nazım;
«–Birini al!» der, Serdengeçti alır. Nazım gururla;
«–İşte komünizm bu!» cevabını verir.
Bir gün Nazım’a elli lira gelir; Serdengeçti sormadan hemen elini Nazım’ın cebine atar ve yarısını almak ister. Nazım hemen müdahale eder;
«–Hop, hop. Ne oluyor?» diyerek çıkışır.
Serdengeçti;
«–Üstat, yarısı benim değil miydi?» deyince Nazım;
«–O kadar da uzun boylu değil!» karşılığını verir.
Serdengeçti taşı gediğine koyar:
«–İşte, komünizm dedikleri yirmi beş kuruşluk bir şeymiş.»”
Modernizme, batılılaşmaya, materyalizme karşı olan Osman Yüksel; tek parti döneminin bu yöndeki uygulamalarına şiddetle karşı çıkmıştır. 1947 senesinde; İslâm’ı, Türk milliyetini, tarihi ve gelenekleri savunmak adına, kapağına;
«Allâh’a, Millete, Vatana Koşanların Dergisi» ibâresini yazdığı «Serdengeçti Dergisi»ni çıkarmaya başladı. Derginin ilk yıllarında; tek başına, vesâyet rejimi ve kurmaylarıyla mücadele ettiği için halk tarafından, mânâsı; kendini fedâ etmekten çekinmeyen kimse, ölüm eri, fedâi olan; «Serdengeçti» ismiyle özdeşleştirilmiş, sonrasında kendisi de bu ismi, soyadı olarak almıştır. Mücadeleci özelliğinin yanında; yardımlaşmayı, tabiatı, sade yaşamayı seven Osman Yüksel şiir ve denemelerinde çoğunlukla vatan, millet, din, ahlâk, gelenek, tarih ve tabiat konularını işlemiştir. Serdengeçti namına uygun nazmı ile Türk milletinin ihtiyaç duyduğu idealist nesle şöyle sesleniyor;
Sinesinde birleşsin sağa sola sapanlar,
Kahrolsun Hak dururken zorbalara tapanlar!
Çık, nerdesin, zuhur et! Biz seni bekliyoruz.
Yıllardır yollarında yorgun emekliyoruz…
Düşüncelerini açıkça ifade etmekten kaçınmamış; espri ve mizah yeteneğini kullanarak karikatürize ettiği olay, uygulama ve düşünceleri eleştirmiştir. 1952’de Bağrı Yanık adında tek sayfalık mizah gazetesi de çıkarmaya başlamışsa da ilk sayıdan kapatılmıştır. Serdengeçti Dergisi’nde 1950’den sonra Ali Fuat BAŞGİL, Necip Fazıl, Mehmet KAPLAN, İsmail Hâmi DÂNİŞMEND, Peyami SAFA gibi isimlerin de makaleleri yer almıştır. Osman Yüksel; yazdıklarından dolayı sıklıkla tutuklanmış, Serdengeçti Dergisi de birçok defa toplatılmıştır, bu sebeple 1962 yılına kadar toplam 33 sayı çıkarabilmiştir. Ayrıca Serdengeçti Neşriyatı adı altında millî ve mânevî ağırlıklı 30’dan fazla eser yayınlamıştır.
Osman Yüksel SERDENGEÇTİ; 1965 senesinde, Adâlet Partisi’nden Antalya milletvekili olarak meclise girmiştir. Esprili ve eleştirici üslûbuyla tanınan Serdengeçti, meclisin döner kapılarını görünce;
“Döneklik buranın kapısında başlıyor!” demişti. Kısa sürede eleştirilerinden kendi partisi de nasibini almaya başladı. Adâlet Partisi iktidara gelince geniş bir af çıkarmıştı. Bu afla kātiller, cânîler, hırsızlar hepsi affedildi, serbest bırakıldı. Serdengeçti’nin sözleriyle;
“Yalnız Allah yolunda olanları; «Allah!» dedikleri için yallah hapishaneleri boylayanları o nur gibi insanları, îmanlı üniversite gençlerini affetmedik. Daha doğrusu affedilmediler. Ben de bu din kardeşlerimi affetmeyenleri affetmedim. Onları; millet de, Allah da affetmeyecektir.” Parti yöneticilerine yaptığı bu eleştiriler sebebiyle, kısa sürede Adâlet Partisi’nden ihraç edildi.
Serdengeçti’nin hissiyâtında Ayasofya’nın ayrı bir yeri vardır. Daha öncesinde «Ayasofya Dâvâsı» adlı bir kitap yazmış bu sebeple tutuklanmıştır. 1968 senesinde hâlen mebus iken milliyetçi ve muhafazakâr kimlikle oluşmuş olmasına rağmen meclisin Ayasofya’nın yeniden cami olmasına yönelik herhangi bir çalışma yapmamasına mânâ veremez ve radyodan Ayasofya’ya şöyle seslenir;
“Ey İslâm’ın nûru, Türklüğün gururu Ayasofya… Şerefelerinde fetihin, Fatih’in şerefi ışıl ışıl yanan muhteşem mabed… Neden böyle bir hoş, neden böyle bomboşsun?.. Hani minarelerinden göklere yükselen, tâ mâverâdan gelen ezanlar… Hani o ilâhî devir, ilâhî nizamlar…
Ayasofya ses vermiyor, Ayasofya bir hoş, Ayasofya bomboş… Hani nerde, şu muhteşem minberde, binlerce erin ve gazinin baş koyduğu şu temiz yerde, şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor?
Ayasofya, Ayasofya, seni bu hâle koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?
Hani nerde, gönüllerden kubbelere, kubbelerden gönüllere akan Kur’ân sesleri? Kur’ân sesleri dindirilmiş… Müslümanlar sindirilmiş… Allah, Muhammed, Hulefâ-i Râşidîn’in, bu din ulularının levhaları kubbelerden yerlere indirilmiş…
Ayasofya, Ayasofya, seni bu hâle koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?”
Siyasî hayatı boyunca nev’i şahsına münhasır hâlleri devam etmiş, milletvekilliği yaptığı dönemde kravat takmadığı için çok sayıda uyarı almıştır. Uyarıları dikkate almayınca genel kurula girişi yasaklanmıştır. Bu kez beline bağladığı kravat ile içeri girmiş, yakasına takması gerektiğini söyleyenlere ise;
“–Kanunda nereye takılacağı belli değil, istediğim gibi takarım!” cevabını vermiştir. AP sonrasında başka bir partiden aday olmuş ise de kendisinin deyimiyle;
«Sekiz defa mahpus, bir defa mebus» olabilmiştir.
1970’lerden itibaren siyasetten uzaklaşmış, Yeni İstanbul gazetesinde «Selâm» başlığı altında günlük fıkralar yazmıştır. Serdengeçti nâmıyla bir döneme mührünü vuran Osman Yüksel, ömrünü son demlerinde yakalandığı parkinson hastalığının, üzerindeki etkisini;
“–Bir zamanlar Türkiye’yi karıştırıyordum. Şimdi bir bardak çayı karıştıramıyorum.” ifadesiyle anlatır. 10 Kasım 1983’te vefat etmiştir. Kabri Ankara’da Cebeci Asrî Mezarlığı’ndadır.