Kadim Geleneğin Modern Evlâtlarına; YA HER ŞEY ZAMAN DEĞİLSE?
YAZAR : Halil İbrahim DELEN firasetliihvan@gmail.com
Modernitenin bize getirmiş olduğu fikirlerden bir tanesi de şüphesiz her şeyi fizikî şartlar çerçevesinde değerlendirmektir. Şayet bir şey fizikî şartlar dâhilindeyse, bilime mutâbıksa kabul görür; değilse hurâfe, uydurma şeklinde kenara bırakılır. İşte bu kenara bıraktığımız meselelerden bir tanesi de şüphesiz ki zaman mefhumu…
Artık temel ölçümüz zaman. Ve her işimizde asıl olan da, temel olan da o. Peki, ya her şey zaman değilse? Bazı kişiler çok kısa zaman zarfında çok işler yaparken, uzun bir zaman neticesinde çok az iş yapanlar da mevcut. Bu nasıl mümkün oluyor?
Bu âleme baktığımızda sebepler zinciri ile karşılaşıyoruz. Peki, zamanı niye bir sebep değil de asıl kabul ediyoruz?
İşin aslına yoğunlaştığımızda görüyoruz ki; fiilin, hareketin asıl olduğunu, zaman diye isimlendirilen şeyin ise amelin gölgesi olduğunu anlıyoruz. Şayet hareket olmasa, amellerimiz olmasa; zaman ne ifade eder ki?
O hâlde insanın hayatında asıl olan şey ameldir. Zaman ise ona tâbîdir ve onun gölgesidir. Bundan dolayı zaman, varlığı olmayan vehme dayalı bir şeydir.
Zamanın amelin gölgesi olduğunu yani amele tesirinin olmadığını düşünürsek, o hâlde çeşitli yönlerden amelin ister kemmiyetindeki artma ve eksilme cihetinden olsun; ister keyfiyetindeki incelik ve mükemmellik bakımından olsun, amelin varlığına dayanak olan hakikî destek nedir?
Hakikî destek, hakikî dayanak Allah Teâlâ’nın tevfîkidir. Allah Teâlâ’nın yardımı, inâyeti insanla bir olduğunda; ihtiyaç duyduğu çeşitli güzelliklere, amellere nâil olur. Zaman diye isimlendirilen bu alana dalmadan, uzunca ömür yaşayan kişilerin aldığı yol mesafesini kısa bir zamanda alır.
Tarih, sâlih kimselerin örnek hayat hikâyeleri ile dolup taşmaktadır. Bu zâtların hayatları, âlimlerin söyledikleri bu vâkıayı doğrulamaktadır. İstanbul’u fethetme şerefine nâil olmuş Fatih Sultan Mehmed Han’ın yaptığı Rumeli Hisarı’nı düşünelim. Tarihin teyit ettiği gibi dört aydan daha az bir sürede tamamlanan bu koca kalenin, bu kadar kısa bir zaman zarfında yapıldığı fikrine inanmaya çalışalım. Zamanın hareket ve fiil için asıl ölçü olduğunu düşündüğümüz sürece buna inanamayacağız. Çünkü mantık; küçük bir kabın hacminden daha büyük bir şey almasının mümkün olmadığı kuralını düşündürerek, mantıkî bir duvar ile önümüze engeller koyacaktır.
Fakat tarihin teyit ettiği bu doğru olan fikre râzı olmak kapasitemiz, gücümüz ve gayretimiz dâhilindedir. Zaman amelin ölçütü değildir, bilâkis amel zamanın ölçütüdür, zaman amele tâbîdir. İşte bunlar idrak edildiğinde konu tam mânâsıyla anlaşılmış olacaktır ki zaman vehmî, itibarî, asıl olmayan bir iştir. Amelin, fiilin gölgesidir.
Selef-i sâlihinden olan; tarihin altın harflerle yazdığı yol önderlerimizin, âlimlerimizin hayatlarını inceleyelim. Kim onların yazdığı eserlerini doğumlarından vefatlarına kadar olan ömürlerinin günlerine taksim edebilir?
Zamanın amele etkisinin olmadığını, amel üzerinde bir etkisinin olmadığını savunuyoruz. O hâlde amele tesir eden nedir? İnsanların bazılarının ömrü uzundur, lâkin aldıkları mesafe kısadır; bazılarının ise ömrü kısa kat ettikleri yol çok daha fazladır. O hâlde fikrî sahada olsun, amelî sahada olsun; insanların amelleri, işleri niçin aynı değildir, niçin farklılık arz etmektedir? Buna etki eden temel müessir nedir?
Temel etki; Allah Teâlâ’nın başarı ihsan etmesinde, yardımında gizlidir.
İlâhî yardım kula ulaştığında kul, dar bir zaman zarfında dahî çeşitli işleri ikāme edebilir.
Atâullah el-İskenderî’nin bir beyitte söylediği gibi:
رب عمر اتسعت آماده و قلت أمداده،
و رب عمر قليلة آماده كثيرة أمداده.
“Nice uzun ömürler vardır ki, mânevî feyz ve bereket yönünden nasipleri pek azdır. Yine nice ömürler de vardır ki, belki kısadır ama mânevî ihsan ve ikram bakımından çok büyük bereketlere mazhar olmuşlardır.”