GÜZEL İNSAN OLABİLMEK

YAZAR : Sami GÖKSÜN

s_goksun-SAYİ122

Cenâb-ı Hak bütün insanları İslâm fıtratı üzere yaratmıştır. Yani her insan doğuştan müslüman olarak doğar. Sonra içinde bulunduğu; ailesi, çevresi, okulu, medyası onu bir şekle sokar. İnsanın aslî fıtratını kaybetmemesi için, Allâh’ın kendisine gösterdiği hayat tarzını öğrenip yaşaması gerekmektedir.

Öyle ise güzel insan olmak için evvelâ Allâh’a îmân etmemiz ve sonra da icaplarını yerine getirebilmek için teferruatını bilmemiz gerekir. İşte Kur’ân’ın; «Oku!» diye başlaması bu sebeptendir. Demek ki, nereden gelip nereye gittiğimizi bilmek için okumalı ve öğrenmeliyiz. Güzel insan olmanın ilk temeli, bu şekilde atılmış olur. Bizler hem kendimizi hem evlâtlarımızı hem de neslimizi bu şekilde eğitmeliyiz.

Bu noktada şu üç dönem ve mekân çok önemlidir.

Birisi aile, diğeri okul, bir diğeri de iş yeri ve arkadaşlarıdır. İnsanın ömrü bu üç yerde geçer. Güzel insan olmanın temeli, aileden başlar. Eğer aile güzel insanlardan, güzel ahlâklı anne-babadan kurulmuşsa ve çocuklara güzel bir eğitim ve terbiye verilmişse, o ailede güzel insanlar yetişir. Eğer bir ailede çocuklar; davranış şekli ve biçimi olarak hayatın her safhasında nasıl davranması gerektiğini, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına uygun şekil ve biçimi öğrenirse, o zaman güzel insanın hasletlerini öğrenmeye ve yaşamaya başlar.

Güzel insan olma yolunda en etkili dönemlerden biri de okuldur. Çocuk aileden aldığı iyi veya kötü bilgilerini, genellikle okul ortamında uygular. O okul ki; insanın güzel yetişmesini isteyen bir program uyguluyorsa, iyi aile terbiyesi almış bir çocuk güzel ahlâkını inkişaf ettiriyor. Tersi bir eğitim-öğretim söz konusu ise, -Allah korusun- güzellikler yok olduğu gibi ahlâksızlıklar da artıyor.

İş ve arkadaşları ile geçirilen dönem de, güzel insan olma noktasında belirleyici bir dönemdir. Bu döneme işaret ederek Cenâb-ı Hak Tevbe Sûresi 119. âyet-i kerimede bizim için şu ikazı yapmaktadır:

“Ey îmân edenler! Allah’tan hakkıyla korkun ve sâdıklarla beraber olun.”

Ayrıca iş hayatında da Cenâb-ı Hakk’ın meşrû olarak kabul ettiği alanlarda ve işlerde çalışarak iş yapmamız gerekmektedir ki, güzel insan olma noktasında ilerleme kaydedebilelim. Çünkü güzel insan bu noktada şöyle düşünür: «Eğer Cenâb-ı Hak bana bir imkân vermişse, bunu insanların hayrına tahsis etmeliyim.» Böyle olunca da tüm hayırlı faaliyetler, çalışmalar, vakıf ve dernek hizmetleri; hayırlı bir alışveriş yapmış olmanın mutluluğu ile ebedî saâdete dönüşür. Faydasını da insanlar görür. İşte güzel insanlar böyle davranışlarda bulunanlardır.

Hem dünya, hem de âhiret için çalışmak bir arada olduğuna göre; insan öncelikle îman, ilim, güzel amel, ihlâs ve takvâ çerçevesinde hareket ederek, güzelliklerine güzellik katmalıdır. Bu hususiyetler çok önemlidir. Bunların dördü bir arada bulunursa güzel insan ortaya çıkar. Bu güzel insan bilecek ki, Allâh’ın emirlerini öğrenirse uygulayacaktır. Nasıl müslüman gibi davranacağız? Bunları öğrendikten sonra hayatımızın her safhasında bu bilgilerimizi nefsimizde tatbik etmemiz gerekir. Yani ilmimizle amel etmemiz gerekir. Burası da zaten güzel insan olmanın en önemli noktasıdır.

Bugün dünya üzerindeki müslümanlara;

«–Müslüman mısınız?» diye sorsanız hepsi;

«–Elhamdülillâh müslümanım.» derler. «Ben müslüman değilim.» diyen kimse çıkmaz.

Hele hele; «Müslümanım.» diyen birine, kâfir dediniz mi, en gafil kişi bile buna tepki gösterir. Ama îmandan sonra gelen ilim, yani İslâm’ı biliyor mu? O noktada elbette bir sıkıntılı durum söz konusudur. Çünkü insanlar, inandıkları gibi yaşamak hususunda gerekli olan gayreti göstermiyorlar. Ya tam bilmedikleri için ya da bildiğini nefsinde uygulamadığı için. İnsanlar inandığını tatbik edemezse, o vakit yanlışlıklarını mazur göstermek için kendine göre birtakım bahaneler bulmaya çalışır ve o zaman inancını farkında olmadan saptırmaya başlar. Onun için ilmimizle, öğrendiklerimizle amel etmemiz gerekir ki; güzel insan olalım.

Cenâb-ı Hakk’ın yanında insanın derecesi, ihlâsı ve takvâsıyla belli olur. Rütbeyle, şöhretle, makamla, servetle değil. Demek ki, herkes bu dünyada bir şeyi ile imtihan oluyor. Kimi servetle, kimi şöhretle, kimi makamla, kimi fakirlikle, kimi zenginlikle imtihan oluyor. Cemiyette herkes aynı durumda yaratılmamıştır. Kimi kuvvetli, kimi zayıf, kimi zeki, kimi zeki değil. Ama herkes kendi durumunda Allâh’ın rızâsını kazanmaya çalışacaktır. Burada bir imtihan dünyasındayız ve Allâh’ın gözetimi altındayız. Eğer zengin olmuşsak bileceğiz ki, Cenâb-ı Hakk’ın nasip etmesiyle ancak mümkün olur. Eğer bizi o şekilde imtihan etmeye karar vermişse, bize o zenginliği nasip eder. Önce insana akıl verir, sonra mal verir ve onu imtihan eder. Bazen de insan çalışır çabalar, ama bir servet sahibi olamaz. Bu da bir imtihandır. Cenâb-ı Hak Fecir Sûresi’nde bu hakikati ne güzel beyan ediyor:

“İnsan, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde; «Rabbim bana ikram etti.» der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise; «Rabbim beni önemsemedi.» der.”

Cenabı Hak insanı böyle imtihan eder; «Bakalım bu kulumun sabretmesi ve tevekkülü nasıl?» diye.

Demek ki biz elimizden geldiği kadarıyla çalışıp çabalayacağız; ama buna rağmen servet sahasında kimimiz zengin olabiliriz, kimimiz olmayabiliriz. Zengin olan kendisine bunu verenin Allah -celle celâlühû- olduğu şuurunda şükrünü edâ etmeye çalışacak; olmayan da sabretmeyi bilecek. Onun için şükreden zengin, sabreden fakir mükemmelliği içerisinde takvâ elbisesini giymeliyiz. İşte bu da güzel insan olmanın bir neticesidir. Değilse insan egoistleşiyor ve güzellikten uzaklaşıyor.

Güzel insan; gelirini, kendi el emeğinin sonucunda helâlinden sağlamaya çalışır. Demek ki, insan hayatta haram ve helâl kıstaslarına dikkat edecektir. Çünkü Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu konuda buyuruyor ki:

“Allah Teâlâ, kulunu helâl peşinde koşmaktan yorulmuş vaziyette görmeyi sever.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 65)

Güzel insan, davranışlarında da dengeli olacaktır. Yani ifrattan ve tefritten uzak kalacaktır. Zaten Cenâb-ı Hak vasat ümmetin hayrından, güzelliğinden bahsetmektedir. O yüzden hayatımızda denge çok mühimdir. Denge hayatın her ânında, her safhasında güzel insanın arayacağı bir haslet ve davranış tarzıdır.

Güzel insan, Cenâb-ı Hakk’ın kendisine verdiği nimetlere şükretmeyi bilen kimsedir. Nimetleri saymaya çalışsak buna güç yetiremeyiz. Yani nimetlerin haddi hesabı yoktur. Bu teşekkür kul ile Allah arasındaki muhabbeti ve bağlılığı artırır.

Güzel insanın daha nice vasıfları vardır. Bir yazıya sığdırmak mümkün olmaz. Yukarıdaki güzellikleri hayatta öğrenir ve hayatımıza geçirirsek hem dünyada, hem de âhirette Allâh’ın huzûruna yüz akı ile çıkma imkânını buluruz.

Cenâb-ı Hak huzûruna yüz akıyla varanlardan eylesin.

Âmîn…