İSTİKRÂRIN BÖYLESİ

YAZAR : Âdem SARAÇ ademsarac@yyu.edu.tr

a_sarac

(Hâlid bin Saîd ile Ümeyme Hanım)

Mekkeli müşriklerin, müslümanlara zulüm ve işkenceleri her gün artıyordu. Bitmek, tükenmek bilmeyen bu eziyetler, dayanılmaz bir hâle gelince; Rasûlullah Efendimiz, müslümanların Habeşistan’a hicret etmelerini tavsiye etti. Orada rahat edebileceklerdi.1

Hâlid bin Saîd de, sevgili hanımı Ümeyme ile birlikte Habeşistan’a hicret edeceklerdi. Fakat bu arada Hâlid’in babası bir anda hastalandı. Yatağa düştü. Ateşler içinde yanıp kıvrandığı hâlde, yattığı yerde bile İslâm düşmanlığını sürdürüyordu. Ziyaretine gelen yakınları ve aynı kafayı taşıdığı müşriklerle hep aynı konuyu konuşuyordu;

–Durumun nasıl ey Ebû Uhayha?

–Nasıl olduğumu görmüyor musunuz?

–Bu hastalıktan kimse ölmez, merak etme!

–Ölümden söz eden de kim?

–Neden söz ediyorsun peki?

–O’ndan ve onlardan!

–O ve onlar kim?

–Allâh’ın Rasûlü olduğunu söyleyen adam ile O’na tâbî olanlar!

–O ve onlar hakkında görüşün nedir peki?

–Hele bir kalkayım, o zaman görürsünüz siz!

–Kalkmayı düşündüğüne göre, iyisin demektir.

–O ile onların hakkından gelmeden ölmeyeceğim!

–Büyük konuşma ey Ebû Uhayha!

–Ne olur büyük konuşursam?

–Neyse, biraz daha iyicesin, değil mi?

–Onların hakkından gelinceye kadar ölmeyeceğim dedim ya!

–Kızma ey Ebû Uhayha!

–Siz de kızdırmayın öyleyse!

–Biz, hepimiz seninle aynı görüşteyiz!

–Ama hiçbir şey yapamıyorsunuz?

–Müslümanlara göz açtırmıyoruz! Sıkıntıların en zorunu çektiriyoruz! Nerede bir müslüman görsek, hemen üzerine çullanıyoruz! Yetmez mi?

–Yetmez!

–Daha ne yapabiliriz ki?

–Bu dayanılmaz hastalığımdan kurtulup ayağa kalkarsam, ne yapılacağını hepiniz göreceksiniz!

–Ne yapacaksın peki?

–Mekke’de bir tek müslüman kalmayıncaya kadar, bütün kabîlemle üzerlerine yürüyeceğim!

–Allâh’ın Rasûlü olduğunu söyleyen zâtı öldürdüğümüz zaman hepsi dağılır zaten!

–Öldüreceğim!

–Kimi?

–Allâh’ın Rasûlü olduğunu söyleyen adamı parça parça edeceğim!

–Hâşimoğulları başta olmak üzere, bunca müslümanın elinden nasıl kurtulacaksın peki?

–Şu yatağımdan kalkayım hele!

–Sen onlara karşı yürüyeceğine, önce kendi evine baksana!

–Ne varmış evimde?

–Anlamamış gibi konuşma Ebû Uhayha!

–Allâh’ın Rasûlü olduğunu söyleyen adam bizi de böldü! Şu hastalığım azıcık bile hafiflese, hemen kalkıp O’nu öldüreceğim! Geberteceğim, hepsini geberteceğim onların! Şuradan bir kalkayım hele!2

Öfkeyle soluyarak, öyle çirkin şeyler söylüyordu ki, oğlu Hâlid bin Saîd daha fazla dayanamadı. Hasta babasını ziyarete gitmiş olmasına rağmen, hiç yüz vermeyen babası, evden kovmuştu onu. Buna rağmen «babamdır» diyerek, hizmetini yapmaya çalışıyordu. Fakat bu şekilde haddi aşıp Rasûlullah -aleyhisselâm- için çok ağır sözler söyleyince; daha fazla dayanamayan Hâlid bin Saîd, hıçkırıklar arasında yüreklere işleyen bir cümle kullandı!

–Ey Allâh’ım! Babama hidâyet ver! Eğer ona hidâyet takdir etmedinse, onu yataktan kaldırma! Canını alarak müslüman kardeşlerimi onun şerrinden kurtar!3

Hâlid bin Saîd ile hanımı Ümeyme binti Hâlid; Habeşistan’a hicret için gizliden gizliye hazırlık yaparken, bir yandan da hâin Ebû Uhayha’nın şerrinden korunmak için, ondan uzak durmaya çalışıyordu.

Hastalığı arttıkça, küfrü de artan Ebû Uhayha; dayanılmaz ağrılarından dolayı köpekler gibi inlemeye, kurtlar gibi ulumaya başladı. Buna rağmen Rasûlullah -aleyhisselâm- aleyhinde atıp tutmaya devam ediyordu. Îmân edip rahmete nâil olacağına, lânet ederek, lânetleniyordu! Çok geçmeden azgın küfrü ile ölüp gitti!

Babasının çirkin sözler söyleyerek öldüğünü haber alan Hazret-i Hâlid bin Saîd -radıyallâhu anh-, içini çekerek Allâh’a yöneldi:

–Müslüman kardeşlerimi, babam olacak nasipsizin şerrinden kurtaran Allâh’a hamd olsun! Ey Allâh’ım! Evdeki kardeşlerime de îman nasip et!4

Hâlid ile hanımı Ümeyme, bütün zorluklara göğüs gererek çalışıyorlardı. Kardeşleri için de gayret gösteren Hâlid, babasından çok çekmişti. Amr ile hanımı Fâtıma, İslâm ile şereflenmişlerdi. Eban, Âs ve Ubeyde ise babaları gibi İslâm düşmanı idiler!5

İslâm üzere yaşamak ve çevresine de anlatarak mükellefiyetini yerine getirmek için, gece-gündüz demeden çalışıyordu. Mekke’de hayat hakkı verilmeyince, hanımı ile beraber Habeş ülkesine hicrete hazırlanmaya başladı.

Ne kadar zorluk çekerse çeksin; hanımı ile beraber, destansı bir direniş sergiledi. İstikrârın böylesi ancak sahâbîlerin işidir.

Peygamber Efendimiz’i örnek alan herkes, O’nun gibi istikrarlı olmalı, öyle ya!

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

_____________________________

1 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 1, s. 344.
2 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 4, s. 94-96.
3 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, c. 2, s. 97-98.
4 Halebî, İnsânü’l-Uyûn fî Sîreti’l-Emîni’l-Me’mûn, c. 1, s. 454.
5 Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 199.