ÇANAKKALE ZAFERİNİ AN(LA)MAK

YAZAR : Hayrettin DURMUŞ hayrettin_durmus@mynet.com

h_durmus

Çanakkale Zaferimizin yüzüncü yılı. Yüz yıl, söylemesi dile kolay… Çanakkale geçilseydi belki bizim adımız da silinecekti tarih sahnesinden. Mehmed Âkif ERSOY’un;

Bedr’in askerleri ancak, bu kadar şanlı idi.

mısraı boşuna değildir. Çanakkale tıpkı Bedir gibi şanlı bir savunmadır. Elbette bu zaferi anmak önemlidir ancak, anlamanın daha da önemli olduğunu idrak etmemiz gerekiyor.

Çanakkale söz konusu olunca onu bir yazının sınırlarına sığdırmak zor. Bu bakımdan tarih kitaplarımızda yer alan genel bilgiler ile; «Rakamların Diliyle Çanakkale» konusunu az çok bildiğinizi düşünerek kalemimi Çanakkale’nin rûhu ve mesajı üzerinde yoğunlaştırmaya gayret edeceğim.

ÇANAKKALE; hudutsuz bir kan fedâkârlığı, yıkılmaz bir îman ve yenilgi bilmez bir azmin zaferidir.

ÇANAKKALE müdafaası, Balkan savaşlarıyla başlayıp Sevr’le sona eren topyekûn bir mücadelenin bozgun çığırında yükselen onurlu destanımızdır.

ÇANAKKALE, tarihin eşine ender rastladığı bir savunma harbidir. Türk milletinin var olma mücadelesinin şahlanışıdır. «Dur!» diyebilen iradenin sergilendiği Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU’nun da dediği gibi «tarihin en zor meydanı»dır.

ÇANAKKALE; Cideli Mehmed Çavuş, Yozgatlı Kınalı Murad, Ezineli Yahya Çavuş gibi, mukaddesleri için ölen millet evlâtlarını toprağında barındıran mübârek yurdun adıdır.

ÇANAKKALE, kendini yenilmez zanneden şımarık emperyalistlerin yüzünde patlayan Osmanlı tokadıdır.

ÇANAKKALE; «Bir hilâl uğruna» okullarını bırakarak cepheye koşup da dönmeyen gönüllülerin, münevverlerin savaşıdır.

ÇANAKKALE; Balkan hezimetinden sonra herkesin; «Hasta adam ölüyor.» dediği zamanda dünyayı hayretler içinde bırakan bir diriliş hareketidir.

ÇANAKKALE; Sâmi Paşazâde Sezai’nin ifadesiyle; “Bu gün her Türk’e büyük milletler arasında -ben- demek salâhiyetini veren müdafaadır. Çanakkale üç şeyi başardı. Hâli kurtardı. Mâzîye hamâset ve azametini iade etti. Anadolu’yu ebedî vatan yaptı!” dediği muhteşem bir ruh harbidir.

ÇANAKKALE;

Tarhanam yerde kaldı,
Gözyaşım serde kaldı,
Çanakkale’ye giden;
Gül yârim nerde kaldı?

diye erini, çocuklarını gözünü kırpmadan cepheye gönderen Türk kadınının zaferidir.

ÇANAKKALE, metrekareye 6.000 merminin düştüğü eşi benzeri görülmemiş bir can pazarıdır.

Peki neden Çanakkale? Niye geldi yedi düvel? Amaçları neydi? Bu sorularımızın cevabını tarihî belgeler versin isterseniz.

ÇANAKKALE’YE GELENLERİN NİYETİ

Müttefik ordular başkomutanı General Ian Hamilton bu soruları şöyle cevaplıyor:

“Çağımızın ekonomik zaferinin birinci şartı İstanbul’u Türklerden almaktır. Her ne pahasına olursa olsun alacağız. Ümit ediyorum ki geleceğin harp okulu öğrencileri; büyük bir imparatorluğu harakiri yapmaya mecbur bırakmak için, neden bu kıraç, beş para etmez kayaların eteklerine sıkıştığımızı değerlendireceklerdir. Bu kayalıklar; Osmanlı sultanının kara kalbine, hançerin saplanacağı en ideal yerdir. Yalnız hançer henüz elini deldi. Halîfenin canı alınıncaya kadar hançeri batırmaya devam edeceğiz.”1

Çanakkale önlerine gelenlerin gerçek niyetini Sunday Times gazetesindeki Ashmead Barlett’in yazısı açıklıyordu:

“İlk İngiliz harp gemisi boğazdan geçtiği anda Avrupa’da Türk devletinden iz kalmayacaktır. Buraya yığılan gemiler belki de Hıristiyanlık âleminin Türklere karşı yapacağı son Haçlı Seferi içindir. Bu son haçlılar; Viyana önlerinden Kudüs’e kadar uzanan Osmanlı Devleti’ni yıkacak ve her köşede bir kemiği kalan Orta Çağ şövalyelerinin intikamı alınacaktır.”2

Koroya dâhil olan Churchill ise;

“Türkleri yalnız İstanbul’dan değil, Anadolu’dan da söküp atacağız.”3 diyordu.

Şükürler olsun ki hevesleri kursaklarında kaldı. Mehmetçik etten bir duvar ördü, gençliğinin baharında kara toprağa girdi, canını verdi ama canından aziz bildiği vatanını vermedi, bayrağını düşürmedi…

ANADOLU İNSANI ŞEHİDLERİN SANDIĞINI SATIYOR

Bu uğurda dayanılmaz çileler çekildi. Fakirlik ve perişanlıklarına rağmen geri adım atmadılar. O günlerin acısını anlatır Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU; «Bir Şehid Mezarı» adlı hazin hikâyesinde, Kurtuluş Savaşı’nda şehid olan erlerin eşyalarının nasıl mezada konup satıldığını, topu topu küçücük bir bavula sığacak kadar olan bu şehid eşyalarını ailelerine göndermenin masraf ve zahmetini anlatır.

Siz Anadolu’daki yoksulluğun durumuna bakın ki; şehidin kurşun deliği açılmış bir kalpağı, altı delinmiş bir potini, eprimiş bir gömleği bile satılacak kadar değerli bulunuyor. Ondan alınacak paraya ihtiyaç var. Peki ya satılmak üzere açılan bavullardan çıkan şehid mektuplarına ne demeli? Nasıl paha biçmeli?

“Elli yıldır köyün mezarlığına delikanlı gömmedik. Hepsi cephelerde kırıldı, köye dönen olmadı. Dînimiz yaşasın da tek, hepimiz ölelim!” diyen ananın mübârek elleri öpülmez mi? Ne fidanlarımız kırıldı, ne çok yandı canımız.

İstanbulspor’un renkleri neden sarı siyah oldu acaba? Beşiktaş’ın kırmızı beyaz olan renkleri neden siyah beyaz olarak değiştirildi? Gençlerimiz zahmet edip spor ansiklopedilerine bile baksalar yaşanan acıları göreceklerdir. Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın ilk on birini ezbere sayan gençler bu takımlarımızın verdiği şehidleri biliyorlar mı?

SAVAŞTA DERGİCİLİK

Çanakkale Harbi’nin yaşandığı o acılı günleri kayda geçen bir dergi vardı. Harp Mecmûası, 1915 yılının Kasım ayında yayımlanmaya başlar. Dergi Servet-i Fünûn’un sahibi Ahmed İhsan’ın matbaasında basılır. On beş günde bir yayınlanacağı duyurulmasına rağmen; genellikle ayda bir, bazen de iki ayda bir yayımlanır. 1918 yılının Haziran ayına kadar devam eder. 27 sayı çıkar. Ziya GÖKALP, Abdülhak Hâmid, Süleyman Nazif, Falih Rıfkı ATAY, Midhat Cemal KUNTAY, Mehmet Emin YURDAKUL ve Cenap Şahâbettin yazar orada. Zor günlerin canlı şahitliğini yaparlar. Harp Mecmûası; dergiciliğin zor da olsa, ne kadar önemli olduğunu bize göstermiş ve o günleri bize aktarmıştır. Dergiden söz etmişken diğer kitapların yanında Mehmet NİYAZİ’nin; «Çanakkale Mahşeri» isimli romanı, bu konuda ibretle okunacak bir eserdir.

ÇANAKKALE SAVAŞI’NIN SONUÇLARI

Çanakkale Zaferimiz göstermiştir ki; İslâm dîni kıyâmete kadar yaşayacaktır.

Çanakkale göstermiştir ki; zafer her zaman Hakk’ın ve Hakk’a inananların olacaktır.

Çanakkale’nin gözler önüne serdiği gerçek şudur: Emperyalizm en güçlü çağında bile yenilebilir… Çağımızın emperyalist zalimlerine de en güzel cevaptır Çanakkale.

Çanakkale; gencecik fidanların kırıldığı, göz yaşartan kahramanlıkların yanında, en hazin insanlık dramının yaşandığı bir savaştır.

Çanakkale Zaferini gerçek mânâsıyla an(la)dığımız zaman, yolumuzu aydınlatan ışık olacaktır. Yeter ki bizler, Çanakkale şehidlerimizin mirasına sahip çıkma iradesini gösterelim ve yazımızı Yahya Kemal BEYATLI’nın meşhur dörtlüğü ile bitirelim:

Şu kopan fırtına, Türk ordusudur yâ Rabbî!
Uğrunda ölen ordu, işte budur yâ Rabbî!
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Gālip et! Çünkü bu son ordusudur İslâm’ın…

_________________

1 Ian Hamilton, Gelibolu Günlüğü, Hürriyet Yay, İstanbul, 1972, (304 sayfa).

2 Prof. Dr. İsmail KAYABALI-Cemender ASLANOĞLU, Çanakkale Savaşı, 1965, s. 126.

3 Tekin ARIBURUN, Eski Hava Kuvvetleri Komutanı, Anılarından, Yeni Düşünce Dergisi, sa. 5, Ağustos 1981.