TÜKET(İL)MEK
YAZAR : Sami BÜYÜKKAYNAK skaynak48@hotmail.com
Tasarruf etmek ve israf etmek…
Birbirinin zıddı mânâları olan iki fiil.
Aslı Arapça olan tasarruf etmek; tüketmek, harcamak mânâsına gelen sarf etmekten türemiş bir fiildir. Tasarruf etmek; bir şeyi dikkatli ve idareli kullanmak mânâsına gelir.
Tasarrufun zıddı olan israf etmek ise; gereksiz yere harcamak, savurganlık etmek mânâlarına gelir.
Görüldüğü üzere, her iki fiilin de kökünde harcamak, tüketmek var. Ama birisinde orta yollu tüketmek, diğerinde aşırı tüketmek var. Buna göre; «harcamanın da tüketmenin de bir âdâbı var» denebilir. Yani harcama; usûlüne uygun yapılmazsa israf, usûlüne uygun yapılırsa tasarruf oluyor. Sarf etmek insana verilmiş bir nimet. Allah; insana, verdiği nimetleri sarf etme yetkisi veriyor, ilâhî ölçüler içerisinde tasarrufu murâd ediyor, israfı yasaklıyor.
Bugün israf-tasarruf noktasında toplumlarda muazzam bir sıkıntı var. Bu durumu belki özetler kabîlinden şu sözü bir kenara yazmak lâzım:
‘‘Çocuğun cebindeki telefonun değeri babasının maaşıyla aynı pahada ise o toplumun âkıbetinin hayrolması için Allâh’a çokça duâda bulunmak lâzım.’’
Bu söz toplumdaki israfı gözler önüne serdiği gibi, sarf edilen paranın seyrini ve tasarruf ahlâkının geldiği noktayı da izah ediyor.
Kur’ân-ı Kerim’de bir âyet var:
“İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden yeryüzünde fesat çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır.” (er-Rûm, 41)
Buradaki yeryüzünden maksadı dar çerçevede içinde yaşanan toplum olarak anlamak mümkündür. İnsanların yoğun bir biçimde tüketime sevk edildiği bir ortam, toplumun fesâda sürüklenmesine sebebiyet verir. Bugün çocukların doyumsuzluğu, muratlarına hemen ulaşmada acelecilikleri, sahip oldukları nimetleri çarçabuk elde etmeleri bu fesâdın emârelerindendir.
Bugün insanlar muazzam bir tüketim ekonomisinin girdabına düşmüş durumdalar. Sürekli tüketen, kazanmak ve harcamak üzerine kurulmuş, seküler kapitalist düzenin cenderesinde eriyen, tükenen ömürler söz konusu. Neticede gözü hep yükseklerde olan, sahip olduğu nimetlerin doyumsuzluğunu, şükürsüzlüğünü izhar eden insanlar ortaya çıkıyor. Maddî olarak kendinden aşağıdakine bakıp şükretmek yerine, kendinden yüksekte olan bakıp onun gibi olmak için istiâbından büyük işlere kalkışan, kendini de çevresini de mahv u perişan eden insan hikâyeleri o kadar çoğaldı ki!
Herkesin gözünün yüksekte olduğu bir toplum; müsrif bir toplum, ötesinde şükürsüz bir toplumdur. Müsrif toplum; Allâh’ın kendisine verdiği nimetleri har vurup harman savuran; bunu yaparken geleceği düşünmeyen, israfın neticesi daha fazla tüketmek için kendine tahsis edilen rızkın ötesine çıkmak için usulsüz işlere girişen, gayrı şer’î işleri normalmiş gibi, hesabı yokmuş gibi yapan insanların toplumudur.
İsraf toplumu; hazımsız bir toplumdur.
İsraf toplumu; insanlar arasında maddî uçurumların olduğu, sosyal paylaşımların asgarî seviyede seyrettiği toplumdur.
İsraf toplumu; İslâmî hassâsiyetlerin azaldığı, mühimsenmediği toplumdur.
Bir tarafta poşet poşet ekmekler çöpe atılıyor, diğer tarafta çöpten ekmek toplayan insanlar varsa…
Bir tarafta yiyecek fazlalığından dolayı tüketilmeden yiyecekler çöpe gönderiliyor, diğer tarafta pazarın artık sebze ve meyvelerini toplamak için pazarın sona ermesini bekleyen insanlar varsa…
Bir tarafta ailesinin akşam televizyon başında tüketeceği kuruyemiş için insanların bir aylık maaşını harcayanlar var, diğer tarafta çocuğunun istediği çikolatayı alamamanın ezikliği ile eve dönenler varsa…
Sahip oldukları teknolojik cihazları, birer üstünlük vesilesi olarak gören insanlar çoğaldıysa, bunun için çoluk çocuğunun rızkını verenler varsa…
Bütün bunlar; israf toplumunun, adâletsiz paylaşımın olduğu toplumun emârelerinin olduğu, fesâdın çıktığı toplumdur.
Çözüm ne?
Çözüm şükür toplumunu inşa etmekte.
Çözüm, sahip olunan nimetleri paylaşmayı bir mes’ûliyet gereği olarak gören diğergâm toplum oluşturmakta.
Bu inşa olmadığı müddetçe, Allâh’a kıtlık ve darboğaz vermemesi için bolca duâ etmekten başka bir çare kalmıyor. Tabiî ki bu duâ ne kadar makbul olur, onu yüce Yaratıcı bilir…