FAHRETTİN TİVNİKLİ AĞABEYİMİZ’İ DE RAHMET-İ RAHMÂN’A UĞURLADIK
YAZAR : Mehmet MENCET
Bir gül daha koptu gönül bağından…
Bu sene sonbahar pek hazin geçti.
Muhabbetle, örnek aldıklarımız.
Birer birer yalan dünyadan uçtu.
Hüzün yılı mı nedir bu ayrılık?
Dostlar, Sevgili’nin yanına göçtü.
Yeryüzü denilen bir koca mâbet.
Geldik bu mâbede, maksat ibâdet.
Güzel konup göç eden her mübârek,
Bizlere nümûne, bizlere örnek…
Kimse kimsenin yerini doldurmuyor. Kimisi sessizce yaşar; ne yaşadığından ne de öldüğünden kimsenin haberi olmaz. Hep kendi için yaşar.
Kimisi de öyle yaşar ki ayrılışı cihanı sarsar, yeri hiç doldurulmaz, yıllar geçse de eserleri hiç unutulmaz. Zaten insan; öbür tarafa ne götürebilirse, bu dünyanın elinden ne koparabilirse kârı o. Bir arkadaşım diyor ki:
“Yiyip içtiğin, bir de âhirete gönderdiğin senin. Başka hiçbir şeyin yok!”
Örnek insan, güzel insan o kadar az ki; her zaman da bulmak zor.
Geçtiğimiz ay, Hakk’ın rahmetine kavuşan Fahrettin Ağabeyimiz bu güzel insanlardandı. Hayır ehli, cömert bir vakıf ve gönül insanıydı. Ahlâklı, eğitim almış gençlerin; iyi bir meslek icrâ etmeleri için elinden gelen yardımları esirgemezdi.
Fahrettin Ağabeyimiz yıllar önce bir iş toplantısı için Antalya’ya geldi. Telefonla görüştük, işi biter bitmez geleceğini söyledi. Hemen birkaç arkadaşa haber verdim. Eşim o anda evde değildi; telefon ettim, vakit çok dardı, o da aceleyle bir markete girip çayın yanında ikram etmek için pasta-börek vs. almış.
O güzel insan geldi. Sohbet çok güzel devam ediyor. O arada çay ikram edildi. Çayın yanındaki ikramlardan hiç almadılar;
“Sâmi Efendimiz buyurdular ki: İçki satılan yerlerden alışveriş yapmayalım.” dediler. Acaba bunu neden hatırlattılar? Sonra hanıma sordum;
“–Sohbetin konusu o değilken neden öyle söyledi?” deyince;
“–Evet.” dedi. “Hiç alışveriş yapmadığım bir yerden aceleyle aldım. Tam hesabı öderken içki şişesi gördüm; geri de bırakamadım, hata bende…” dedi. Çok üzüldü. Vakit epey ilerledi, sohbete doyum olmuyor. Ama sabah tekrar toplantı ve İstanbul’a dönüş var. Bir ara beni dışarı çağırdı;
“–Bize ayrılan otel çok lüks ama ben orada kalmak istemiyorum. Müsaitseniz sizin evde kalayım, yalnız beni getiren arkadaş da misafir etmek istiyor, onu da kırmak istemem. Ama siz ısrar edin de burada kalayım.” dedi.
Aman Allâh’ım bir gönül dostu, fakiri tercih ediyor. Dünyalar benim oldu. Biraz sonra gitmek üzere ayağa kalktılar. Getiren arkadaş;
“–Ben getirdim, ben götürürüm!” diye ısrar etti. Tabiî ben de…
“–Mehmet Beyi kırmayalım, çok ısrar ediyor.” dedi. Muhatabını incitmeden fakirhanemize misafir oldu.
Odadaki kanepeyi hazırladık, ayağının kıbleye gelmemesine dikkat ettik. Sabah kalktığımızda kanepe odanın ortasına çekilmiş, tamamen döndürülmüştü. Önce bir anlam veremedik; meğer bu sefer de ayağı karşıdaki Sami Efendimiz’in, Musa Efendimiz’in, Osman Efendimiz’in kitaplarıyla dolu kitaplığa denk gelmiş. Ona karşı edepten dolayı kanepeyi çevirmiş.
Güzel insanlar hâl ve kāliyle kısa bir süre de olsa hep örnek olurlar. Büyüklerin bir büyük yeri var. Büyüklerin hâlinden hâl transferi almış; onu sadece gönlüne değil, ete-kemiğe büründürmüş.
Sevmek için yürek, devam ettirmek için emek gerekir. Fahrettin Ağabey; sevgisiyle, malıyla, canıyla Afrika’ya uzandı. Sevdiklerini sevdiğiyle paylaştı.
Bize Afrika’yla ilgili bir hâtırasını anlatmıştı:
Bir Cuma günü namaz vakti geldiğinde etrafına bakınır; ne namaz kılacak bir cami ne de cemaat var. Kalkar, etrafına bakınırken, uzaktan başında takkesi olan bir adam çıkagelir. İkisinin de ortak lisanı olmadığından işaretle anlaşırlar. Adam ona kendisiyle gelmesini işaret eder. Hiç bilmediği bu adamın peşine düşer. 15-20 dakika giderler çok basit bir barakayı işaret eder ki, orası camileriymiş. Birlikte namazlarını edâ ederler.
Bir ara Fahrettin Ağabeyimiz’e işaret diliyle Mekke-Medine’yi görüp görmediğini sormaya çalışır. Gördüğünü anlatınca, adam o kadar etkilenir ki hasretle kavrulan yüreğindeki sevinçten öyle bir; «Ahh!» der ki bir insanın hayatta en çok istediği hayal ettiği şeye kavuştuğunda mutlu oluşunda bin kat fazladır. Düşünün ki, o mübârek beldeleri göreni görünce bu kadar seviniyor. Ya oraya bizzat gitse!..
“–Hayatımda bir şeye bu kadar sevinen bir kimse görmedim.” demişti.
Bunlar paylaştığımız kısa zaman içinde yaşadığımız, unutulmayacak hâtıralar; kim bilir daha ne güzellikler yaşamış, etrafına da örnek olmuşlardır.
“Üzülme herkes ölür. Kimi toprağa, kimi yüreğe gömülür.” sözü sanki onun için söylenmiş.
Yâ Rabbî! Sen’in dostlarının, dostlarım olmasını lutfeyle.
Kendisine Cenâb-ı Hak’tan rahmet, muhterem ailesine ve sevdiklerine başsağlığı dileriz. Mekânı cennet olsun.