En Güzel Mürebbî: HAZRET-İ MUHAMMED

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

m_canli-SAYI-118

BİR HADİS:

عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ عَمْرٍ و فقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰه عَليْهِ وَسَلَّمَ : … وَإِنَّمَا بُعِثْتُ مُعَلِّمًا

Abdullah bin Amr -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki ben ancak bir muallim olarak gönderildim.” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)

BİR MESAJ: En güzel mürebbinin terbiyesine gir!

“Anam-babam O’na fedâ olsun! Ne O’ndan önce ne de sonra O’ndan daha güzel öğreten birini görmedim.” (Muâviye bin Hakem -radıyallâhu anh-)

İnsan, doğuştan; gelişme, terakkî, terbiye ve kemâle ermeye yatkın bir varlık olarak yaratılmıştır. Bu sebeple olgunlaşma, tekâmül; insanın fıtratında var olan, aynı zamanda ihtiyaç duyduğu bir vâkıadır.

Evet, insan; her an gelişmeli, olgunlaşmalı, değişmeli ve dönüşmelidir. Bu bir nevi onun insân-ı kâmil olma yolculuğudur. Ölünceye kadar bu yolculuk devam eder. Önemli olan bu gelişme, değişim ve dönüşümün müsbet yönde olması, rızâ-yı ilâhî çerçevesinde tahakkuk etmesidir. Bu da gerçekten çok çetin bir iştir.

İşte tarihin şimdiye kadar gördüğü en büyük değişimcisi, dönüştürücüsü ve tekâmül ettiricisi olan Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bunu lâyıkıyla gerçekleştirebilmiş yüce bir şahsiyettir.

Amerikalı bilim adamı Michael Hart, 1978 yılında kaleme aldığı «En Etkin 100» adlı kitabında; dünya tarihinde etki oluşturmuş 100 şahsiyeti sıralamış ve birinci sırada Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e yer vermiştir. Kitap ilk yayınlandığında büyük tartışmalara sebep olmuş, yazar bu tenkitlere şöyle cevap vermiştir:

“Dünyanın en etkili insanlar listesinin başına Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i koymam bazı okurları şaşırtabilir, bazılarını da kuşkuya düşürebilir. Ancak Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tarihte, hem dînî hem de din hârici sahada üstün başarılı olan tek insandı. 14 asır geçmesine rağmen Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in etkisi hâlâ güçlü bir şekilde devam etmektedir. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; dînî ve ilmî alanda güçlü ve başarılı bir devlet kuran tek siyasî liderdir. Bu sebeple o, insanlık tarihinde en etkili olan kişi olmaya hak kazanmaktadır.”

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in; «Mübelliğ, Mübeşşir, Münzir» gibi birçok vasfı vardır. Şüphesiz bu vasıflarından biri de «Muallim» sıfatıdır. Hadîs-i şerîfimizde de belirtildiği gibi O, Allah Teâlâ tarafından biz insanları kemâle erdirsin, dönüştürsün diye bir «muallim» olarak gönderilmiştir.

Evet, O; bir öğretici, eğitimci ve en güzel mürebbîdir. Eğitim dediğimiz şey insanı değiştirir, dönüştürür, olgunlaştırır. Bu anlamda O, söz ve davranışları değiştiren, dönüştürendir. İnsanı kemâle erdiren, bir nevi fıtratına, özüne döndürendir. Ömrü boyunca O; ilmek ilmek İslâmî bir kişilik örmeye, inşa etmeye çalışmıştır.

Bu kişilik inşasının neticesinde; Hazret-i Ebûbekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Aliler yetişmiş; O’nun tedrisâtından geçen Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr, Hazret-i Muaz bin Cebelleri hayranlıkla temâşâ etmişizdir. Hattâ öyle ki; O’nun yetiştirdiği güzîde topluluğun içerisinde, geçmiş ümmetlere peygamber olabilecek kıvam ve olgunlukta insanlar var olmuştur. Allah hepsinden râzı olsun.

O, öyle bir değişim ve dönüşüm gerçekleştirdi ki; âdemoğlunu beşerden insana, insandan insân-ı kâmile dönüştürdü. Yani yiyen içen, yatan kalkan, giyinen, barınan beşerden; îmân eden, tefekkür eden, şükreden insana dönüştürdü.

O, insanı; «bel hüm edall» konumundan, «ahsen-i takvîm» kıvamına getirdi. Bu iki husus, aynı zamanda insanın dönüşebileceği iki ucu ifade eder. Eğer insan, beşer konumunda kalıp, canı ne çekiyorsa yer içer, nefsi neyi emrediyorsa onu yaparsa bu kötü gidişin sonu, Kur’ân ifadesiyle -Allah korusun- hayvandan da aşağı bir konuma düşmektir. Ama aynı insan, nefsini kontrol altında tutup; her türlü kötülüğü yapabilecekken Allah rızâsı için bunlardan geri durursa, kötülük işleme yeteneği olmayan meleklerden de üstün bir konuma yükselip ahsen-i takvîm derecesine erişir.

O; bedevî beşeri, medenî insana dönüştürdü. Peygamberler aynı zamanda medeniyet öncüleridir. Yani onlar, içinde yaşadıkları toplumda bir medeniyet inşa eder ve bu medeniyeti devam ettirirler. İşte Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; kaba saba, nefret sahibi, mutaassıp, estetikten yoksun câhiliyye toplumunu; nâzik, saygılı, merhamet sahibi ve estetik anlayışa sahip medenî bir topluma dönüştürmüştür.

O, gaddarlığı merhamete dönüştürdü. Öyle ki, O’nun elinde; -feryatlar arasında- kızını diri diri gömen beşer, karıncayı bile ezemeyecek merhametli insana dönüştü.

O; nefreti muhabbete, birbiriyle düşmanlığı, birbiriyle kardeşliğe dönüştürdü.

O; insanı bu şekilde değiştirirken, dönüştürürken acaba hangi metotları kullandı? Gerçekten hepimizin, özellikle eğitimcilerin bunları öğrenmeye ihtiyacı var.

O’nun insanı dönüştürmekte takip ettiği yöntemlerin başında merhamet gelmektedir. Sadece insana değil bütün yaratılmışlara merhamet… Merhamet, değişim ve dönüşümün en etkili metodudur. Eğer muhatabına merhametle muamele edersen, bir şekilde mutlaka karşılık bulursun. Rahmeten li’l-âlemîn Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, insanlara merhametle yaklaşırdı. Kendisine onca zulmü yapan insanları affetti. Ve sonuçta bu öyle etkili oldu ki geçmişte kendisine zulüm ve gaddarlık yapan insanların neredeyse hemen hepsi müslüman oldu. O’nun;

“Ben size, bir babanın evlâdına öğrettiği gibi öğretiyorum.” (İbn-i Mâce, Tahâret, 36) sözü, eğitim ve öğretimde etkili olan bu merhamet unsurunu, ne kadar da güzel ve veciz bir şekilde anlatmaktadır.

Yüce Kitabımız Kur’ân, bu noktaya şöyle işaret eder:

“Allah’tan bir rahmet ile Sen onlara yumuşak davrandın! Şayet kaba ve katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz onlar etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i İmrân, 3/159) Demek ki insanı değiştirmeye ve dönüştürmeye «Bismillâh» diyen bir eğitimci, merhamet sahibi olmalı. Hakikatte her mü’min merhamet libâsına bürünmeli. Şu husus unutulmamalıdır ki; merhametin celbedici bir yönü vardır. Kabalık iticidir, merhamet ise çekici ve celbedicidir.

Merhamet bahçesinin nâdîde gülü Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bir gün bindiği hayvan hırçınlaştığında, yularını sert bir şekilde çeken Hazret-i Âişe Vâlidemiz’e şöyle seslenmişti:

“Ey Âişe, yumuşak davran! Çünkü rıfk (nezâket) nerede bulunursa onu güzelleştirir, nereden çıkarılıp alınırsa o da çirkinleşir.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 1)

O’nun değişim ve dönüştürmede takip ettiği bir diğer metod, kolaylaştırmaktır. O, bir seferinde Hazret-i Âişe Vâlidemiz’e şöyle demiştir:

“… Allah beni sıkıntı verip zorlaştırıcı olarak göndermedi. Beni ancak kolaylaştırıcı bir öğretmen olarak gönderdi.” (Müslim, Talâk, 29)

Yine O; dert sahibi eğitimcilere şu çağrıda bulunmuştur:

“Kolaylaştırın zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” (Buhârî, İlim, 11)

Bir defasında namaz esnasında aksıran birisine yanlışlıkla;

«Yerhamükallah!» diyen Muâviye bin Hakem -radıyallâhu anh-’a ashab büyük tepki göstermişti. Namazdan sonra diğerlerinin aksine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yumuşak üslûbundan etkilenen Hazret-i Muâviye şöyle demişti:

“Anam-babam O’na fedâ olsun! Ne O’ndan önce ne de sonra, O’ndan daha güzel öğreten birini görmedim. Vallâhi Rasûlullah beni ne azarladı, ne bana vurdu, ne de hakaret etti…” (Müslim, Mesâcid, 30)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, eğitim öğretim metodu olarak interaktif bir yöntem kullanırdı. Muhatabının seviyesine göre hitap eder, anlatacağı şeyleri bazen temsilî anlatımla anlatırdı.

Sohbet için ashâbın zinde olduğu zamanı gözlerdi. Nitekim Abdullah bin Mes‘ûd -radıyallâhu anh- şöyle demektedir:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bıkkınlık vermekten endişe ederek, bize vaaz vermek için uygun günleri kollardı.” (Tirmizî, Edeb, 72)

O, tane tane, açık ve anlaşılır konuşurdu. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz anlatıyor:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sizin gibi böyle hızlı konuşmazdı. Aksine yanındakilerin ezberleyebileceği kadar tane tane ve yavaş konuşurdu.” (Tirmizî, Menâkıb, 9)

Bütün bunların yanında Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, usta bir şekilde beden dilini kullanmıştır.

“Eğitim faaliyetinde muhatabın durumuna göre; yumuşak, içten ve dokunaklı bir ses tonuyla veya yüksek sesle konuşmasının yanı sıra jest ve mimikleriyle de muhatabın ruh dünyasını ve fizik varlığını harekete geçirirdi.” (Hadislerle İslâm, c. VI, s. 585)

Netice olarak Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, O’nu Rabbi terbiye edip eğittiğinden dolayı; en etkili bir «muallim», en güzel bir «mürebbî» idi! O’nun terbiyesi altına girmek, ne büyük bir lütuf! Yüce Allah âyet-i kerîmede O’nun eğitim ve öğretimdeki konumunu şöyle dile getirmektedir:

“Nitekim kendi içinizden, size bir peygamber gönderdik. O; size âyetlerimizi okuyor, sizi tezkiye edip kötülüklerden arındırıyor, Kitâb’ı ve hikmeti tâlim edip bilmediklerinizi öğretiyor.” (el-Bakara, 2/151)

Evet, şimdi O, aramızda yok. O’nun her biri inci tanesi gibi olan sözlerini fem-i saâdetlerinden işitemiyoruz. Ama O, sünnetiyle aramızda yaşıyor. Sünnetiyle bizi terbiye etmeye devam ediyor. Şunu unutmayalım ki; ne kadar çok sünnetine sarılırsak, o kadar O’nun rahle-i tedrîsinde bulunmuş oluruz.

Rabbim en güzel mürebbînin terbiyesi altına girmeyi, O’nun ahlâkıyla ahlâklanmayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin.

Âmîn…